Tüketim toplumunun en büyük sırrı

Tükettiğiklerimize dair her şeyi bilmeyi isterken üretimlerine dair hiçbir şeyi merak bile etmiyor oluşumuz garip. Bilmediğimiz için şanslı mıyız sahiden?

İktisatın; ya da daha genel adıyla ekonominin büyük ihtimalle duyduğunuz basit bir tanımı var: sınırlı kaynakları sınırsız ihtiyaçlara sahip birey ve toplumlara paylaştırma sanatı. Arz ve talep arasındaki denklemin eşitsizliğini bozansa tahmin edeceğiniz gibi kaynağın ne kadar kısıtlı olduğu. Bir şey kıtsa ve talep ediliyorsa, fiyatı artar. Bol ise düşer.

İnsanın sınırsız taleplerini kapitalizmin körüklediğine dair bir tez de var. Bir dereceye kadar haklı. Eğer insanlar gerçekten sadece ihtiyacı olanı ve sadece ihtiyacı olan kadar alsaydı dünyada ciddi bir işsizlik, yokluk ve isyan çıkardı. Bugün birçok kişi maaşını, birçok kurum, hizmet ve unvan varlığını aşırı tüketime borçlu.

Aşırı, ihtiyaç dışı tüketimi sağlamak da öyle basit bir iş sanılmasın sakın. İnsan mantığının normalde reddedeceği bu süreci sağlamak için dersler, kurslar, yüksek lisans programları var. İcabında borca dahi girerek tükettirmek kesinlikle bir sanat dalı. Türlü-çeşit tekniği var. Bu yüzden başka bir teori de şöyle der:

Sınırları olan bir dünyada sınırsız tüketime inananlar ya çılgın ya da ekonomisttir. (Serge Latouche)

Kendimden bir örnek vereyim. Geçen hafta evimize kokulu tuvalet kağıdı alınmış! Böyle bir şeyin varlığından bile haberim yoktu. Merak edip baktığımda şöyle bir açıklamayla karşılaştım:

Doğal sabun kokusu bileşeniyle temizliği, hijyeni ve sade güzelliği banyolarınızla buluşturuyor. Tüy yumuşaklığı veren teknolojisi ile 3 katlı tuvalet kağıdı zarif desenleri ve yumuşacık dokusuyla suya dayanıklıdır. Tuvalete atıldığında ise kolayca erir.

Şimdi düşünelim. Kıçımızdaki boku temizleyen kağıt bize kendini şöyle pazarlıyor:

  • Doğal sabun kokusu (nihayetinde nasıl kokacağını gayet iyi biliyoruz).
  • Hijyenik (kağıdın değil kıçımın hijyenik olması gerekiyor oysa).
  • Sade güzellik (sanırsın duvar kağıdı).
  • Tüy yumuşaklığı (bunun önemini kabul ediyorum)
  • Zarif desen (???).

Biraz daha araştırınca öğrendim ki bunun aloe veralısı (Türkçesiyle sarısabır) da varmış!

Tuvalet önemli mesele. Tuvalet kağıdı da öyle. Ve hiçbir zaman önemini yitirmeyecek.

https://www.youtube.com/watch?v=KbMOLg-2SFw

Ama tüketim toplumunun çarkını döndüren pazarlama sanatı basit bir işlevi bile allayıp pullayıp böyle garip bir hale sokabiliyor. Üstelik bu garabeti (yani kıçımızı 18 aminoasit, 20 mineral, 12 vitamin ve daha bir sürü şey içeren aloe veralı kağıtla silme durumunu) bize gayet anlamlı, ekstra bir bedel karşılığı satın alınabilir hale getirebiliyor.

Elbette bu uç bir örnek. Ama günlük tüketimimizin hemen her ayrıntısında bu tip irili ufaklı komiklikler var (konferanslarıma denk gelenler sanıyorum birkaç örneğine aşinadır).

Bilmek istemediğimiz gerçekler

Üstelik bütün bu süreçte hep gözden kaçırdığımız bir detay var. Tüketciler olarak üretim süreçlerinin çok küçük bir kısmından haberdarız. Özellikle büyük şehir yaşamında hemen her şey raflarda allı-pullu paketler halinde karşımıza çıkıyor. Öncesi büyük bir muamma.

2005 yılında Radikal’deki köşemde değindiğim, ardından biraz daha denkleştirerek bu blogda da yer verdiğim bir konu var. Doğayla ilişkimiz koptuğu için neyin, hangi şartlarda, ne içererek ve ne pahasına karşımıza mamül ürün olarak çıktığını bilmiyoruz. Yapılan bazı araştırmalarda metropol çocuklarının büyük oranda et, meyve ve benzeri ‘ürünleri‘ süpermarketlerde üretilen şeyler sandığı ortaya çıkıyor. Hayatında ağaçta meyve görmemiş, inek ve süt; koyunla et arasındaki ilişkiden bihaber kuşaklar yetişiyor.

Pırıl pırıl, kokusuz, bembeyaz ambalajında marketten alınan bifteği alan biri o hayvanın yetiştirilme sürecinden kesimine kadar olan kısma şahit olsa ete tövbe edebilir (bir arkadaşımı ziyaret etmek için yanımda başka bir arkadaşla mezbahaya gittiğimde yanımdaki vejetaryen olmuştu. Şaka yapmıyorum).

Sunumlarımda verdiğim örneklerden birkaçını paylaşayım mesela.

Yeni bir Apple ürünü piyasaya çıktığında yaşananları hepimiz biliyoruz. Günlerce önce kapılarında kamp kurup sıra tutmalar, eşe-dosta siparişler vermeler, icabında iki-üç katı para bayılıp ilk önce sahip olma hırsı…

Peki kaçımız bu cihazların hangi şartlarda, ne pahasına üretildiğini biliriz? Es kaza öğrensek bile riyakar birkaç isyan dalgasıyla titrer ve üreticisinin “Vallahi haberimiz yoktu, hemen ilgileniyoruz. Bak şu eşek sıpalarına!” şeklindeki PR palavralarıyla sakinleşiriz. Ama her şey aynen devam eder. O kısmı düşünmek istemeyiz. Adamlar söz vermiş işte. Bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Çünkü bize düşen sorumluluk üretileni tüketmektir.

Ama hakkını yemeyelim, medya bu fabrikalarda yaşanan ölümleri haber yapar ara-sıra.

fabrika-patlama
Fabrikada patlama olmuş ve birkaç işçi parçası ölmüş. Ama daha ciddi bir mesele var: 500 BİN iPAD’E MAL OLABİLİR BU PATLAMA! İşçilerden daha önemli olmalı ki ölenlelrin ismi yok. Gecikecek malllarınsa var.

Örnekler genellikle Apple’dan çünkü kendileri dünyanın en değerli firmalarından biri ve en çok teknolojik cihaz satan markaların başında geliyor. Yoksa geri kalanların laciverti de farklı bir tonda değil, bilesiniz.

Tam bu noktada Walmart belgeselindeki Çinli fabrika işçisinin dediğini tekrarlayalım:

Pahalı kıyafetlerinizi giyerken, çocuklarınız yüksek kaliteli oyuncaklarla oynarken Çin’i ve Uzakdoğu’yu aklınıza getirin. Sahip olduklarınızı ve harika hayatlarınızı Çinli işçilerin gözyaşı ve terine borçlusunuz.

Bırakalım da biraz acıtsın gerçekler

Hayatın reklamlarda bize gösterilen gibi olmadığını gayet iyi biliyoruz artık. O pırıl pırıl, leziz etlerimiz büyük ihtimalle pislik kokan karanlık çiftliklerde yetişen hayvanların rezil mezbahalardaki sonuyla şekilleniyor. O eti yiyebilmemiz için kesilen (öldürülen) hayvan büyük ihtimalle ‘kurtuldu’. Çünkü o şartlarda yaşaması eziyetten gayrı bir şey değildi.

Bitkilerimiz, sebzelerimiz haddinden fazla hormon, gübre ve genetik mühendislikle zehirlendi. Zaten et niyetine ne yediğimiz bile meçhul. Üstümüzdeki kıyafet dünyanın izbe bir köşesinde, günde hepi topu bir öğün yemeğe yetecek para karşılığında sömürülen bir işçinin eseri.

Ne mutlu ki bunları görmüyoruz! Kıyafetlerimize dair gördüğümüz şey kuşe kağıda basılı, alımlı mankenlerle dolu kataloglar ve ışıltılı vitrinlerden ibaret. Etlerimiz pırıl pırıl market raflarında süt beyaz önlüklü kasapların elinden sunuluyor. Pazar-manav reyonları rengarenk, kusursuz meyve-sebzelerle dolu.

Peki ya gerçeği görürsek? O zaman ne olacak? Hadi deneyelim.

UYARI: Buradan sonraki video ve fotoğraflar şiddet içerebilir. Türkçe de değiller. Ama hepsi fazlasıyla gerçek ve sizi fazlasıyla ilgilendiriyor.

Buyrun size bir hayvan üretim çiftliği. Bu işler üç aşağı beş yukarı her yerde böyle.

Bizi kışın sıcacık tutan kaz tüyü kıyafetlerimizin öyküsünü izlemek ister misiniz?

Peki ya o yumuşacık kürklerin hikayesini bilir misiniz?

Hayvana böyle davranan insan, kendi ırkına neleri layık görüyor? Hadi insaflı bir tanesini paylaşayım:

Bütün bunları aklıma getiren 2 gün önce seyrettiğim Blood in the mobile adlı belgesel oldu. Bu belgesel cep telefonlarında kullanılan coltan adlı madenin büyük kısmının sağlandığı Kongo‘da insanlık dışı şartlarda yaşayan ve çalışan insanların sömürüsü ve sefaletini işliyor. Belgeselin yapımcısının bunun hesabını sormak için gittiği Nokia Genel Merkezi’ndeki yetkililerinin manevralarını, cevaplarını ve düştüğü halleri görmeniz gerek.

Biz daha ucuza telefon, tablet, bilmemne sahibi olalım diye koca bir kıtanın ve içinde yaşayan milyonların kanı emiliyor. Ve bu o kadar güzel bir düzende yapılıyor ki hem kimsenin ruhu duymuyor hem de (o sömürülenler dışında) herkes karlı çıkıyor.

Size böyle onlarca örnek, yüzlerce video, binlerce link sıralayabilirim. Peki bu bir şeyi değiştirir mi? Orası da vicdanlarımıza kalıyor. Görmediğimiz her şey nasıl da normal geliyor bize, değil mi?

Ama şu anda bizim dünyanın geri kalanından bir farkımız var: biz gördük, artık biliyoruz!

1,5 yıl sonra bir ekleme: Blood in the Mobile belgeselinin yüzümüze çarptığı cep telefonu sektöründeki kara lekeye karşı ilginç bir girişim ortaya çıktı. Fairphone, bütün bileşenlerinin yasal yollarla ve savaşı desteklemeyen tedarikçilerden sağlanan cihazlar üretmeye başladı. Umut verici bir adım olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar

31 yanıt

  1. Cevdet avatarı

    Serdar Bey,

    Yazınız sayesinde bilmediğimiz şeyleri de öğrenmiş olduk. Ama öyle bir çark içindeyiz ki etlerini yediğimiz hayvanların ne şartlarda yetiştiğini bilsek de, cep telefonlarında kullanılan malzemelerin hammaddelerinin ne şartlarda elde edildiğini bilsek de onlardan vazgeçemiyoruz. Elimizi kolumuzu bağladılar. Ya dağ başına çıkıp herşeyden elimizi eteğimizi çekicez(ki bu çok zor), kendi hayvanımızı, kendi bitkilerimizi yetiştirip, etrafımızdaki insanlar dışında başka insanlarla iletişim kurmadan yaşayacağız. Ya da hayatımıza bu şekilde devam edicez.

    Bu konuda bize düşen nedir ?

    Teşekkürler.

    1. MserdarK avatarı

      Bu konuda tüketiciler olarak baskı grupları oluşturulabilir. Daha da zor bir yöntem belki ama bu süreçlere alternatif oluşturan kimi girişimler de var. Örneğin Fair Phone adlı şirket çok az daha pahalı ancak hammaddesinden fabrikasına, işçisinden dağıtımına kadar uygun koşullarda üretilmiş telefonlar satıyor.

      Belki zamanla bu tip alternatifler çoğalacak ve tüketicileriyle beraber mevcut kalanların da koşullarını değiştirmelerini sağlayacaktır.

      1. Cevdet avatarı

        Maddi imkansızlıklar yüzünden insanlar kendi sağlıklarını bile hiçe sayarak, sırf ucuz oldukları için sağlıksız yiyecekleri tercih etmek zorunda kalabiliyorlar. Kanserojen maddeler kullanılarak üretilmiş kıyafetler giyiyorlar, bebeklerine zararlı plastiklerden üretilmiş oyuncaklar alıyorlar. Maddi imkanlar el vermediği sürece bu şekilde bilinçlenilse bile bir sonuca varılamaz gibi geliyor bana. Belki de günümüz şartları iyimser olmayı bile zorlaştırıyor.

        Umarım bir gün sizin dediğiniz gibi baskı gruplarının oluştuğunu ve herkesin mutlu olduğunu görebiliriz.

        1. arman avatarı
          arman

          fat natiıon’da ortalama bir amerikan ailesi vardı, baba 3 çocuğa ve kendileri için en ucuz gıdanın ‘big mac menu’ olduğunu söylüyordu. hem ucuz hem doyurucu diyordu ve haftada bir kaç kez yemek zordunda olduklarını söylüyordu.

          abd, bu sistemi dünyaya yaymak istiyor. onlar maalesef bu sistemin köleleri olmuşlar ve amaçları dünyayı bu hale getirmek.

      2. hazirmaskot avatarı

        konu ile ilgili bu belgeseli şiddetle tavsiye ederim.
        http://hdbelgesel.net/planli-eskitme-izle/

  2. Mithat AKTEL avatarı

    Serdar bey ;

    Gerçekten harika bir yazı, ( mamrketten ) aldıklarımız yada diğer tüketim ürünleri içerisinde binlerce örnek var fırıncıları eleştirmek hijyeni sağlamak için yapılan parodilermi dersiniz,90 ların ortasında açık süt alıp tükettiğimizde tv lerde gazetelerde hijyenik değil diye ısrarla paketlenmesi çabalarımı dersiniz,1 tonluk şampuan üretim kazanına 80 kg hammadde koyup millete dayamalarmı dersiniz,say say bitmez.

    Tüketici üretime nasıl karşı duracak,doğru yapılan kaç örnek sayılabilir ? Hadi sayıldı bunlar talebe cevap verebilirmi ? Çözümde yok olmayacakta,Dünya’nın çivisi çıkmış klasik ama gercek.

    Ayrıca videolardan dolayı ağız burun uçuklarsa sorumlusu sizsiniz 🙂

    saygılarımla

  3. Tayfun avatarı
    Tayfun

    Sistem icimizdeki al beni hirsinisini gunden gune buyutuyor,
    O hirsi bitiremedikten sonra bu durumdan daha kotuleriyle
    Yasamaya alismak zorunda birakiliyoruz,bundanda fazla sikayetci
    Degiliz ” Bana dokunmayan yilan bin yasasin”

  4. Ozan avatarı

    Dediğinize kesinlikle katılıyorum Serdar Bey. Tüketiciler baskı grupları oluşturabilir. Dünyada kimi firmalar da adil ticaret yaparak ürünlerini, hizmetlerini müşterilerine sunduğunu belirtiyor. Örneğin Starbucks. Üç yıl önceki yazım aklıma geldi. http://360derecehayat.blogspot.com/2010/04/ne-kadar-adilsiniz.html
    Bu arada dünyada kimi oluşumlar da insanların daha az tüketmesini ve fazladan tüketeceğini bağışlamasını teşvik edebiliyor. Örneğin http://gohalfsies.com/
    Ellerinize ve aklınıza sağlık.

  5. arman avatarı
    arman

    dün tv haberinde, güzide ülkemizden bir kaza videosu vardı. son model bir araba, 4 şeritli yolda karşıya koşan bir kadına 100 kmden fazla hızla çarpıp, çarpmanın etkisiyle yan şeride geçiyor ama hiç durmadan devam ediyordu. arabayı süren daha sonra yakalanıp hapse tıkılmış, yakına da çıkar aramıza karışır.

    insanları bu hale getirmek için çok sistemli çalışıldı, eğitimle, reklamlar ve şehirlere yığılmalarla etki sürekli hale geldi. insanlar artık sadece tüketmek istiyor. ayfon istiyor, nusrette yemek istiyor, nayk giymek istiyor. gerisi umurunda değil. çünkü çok çalıştı ve haketti. ya da zaten doğuştan haketmişti.

    çözüm yok diyen insanları anlamıyorum. et yeme arkadaşım, o ayfonu alma, o tableti kullanma. ölmezsin. sorgula, üreticilerine en azından posta at sor.

    matrix teki o kanlı bifteği yiyen adam gibi olduk hepimiz.

  6. wime77 avatarı
    wime77

    Serdar Bey

    Tüketim olmalı ki üretim olmalı ve insanlar iş bulsun mantığı sadece kapitalizim sistemi için geçerli.

    Neden çalışmalıyız sorusu nu düşündünüz mü hiç ? Neden devlet kuruyoruz ? Neden hükümetler var ?
    Tüketilen doğal kaynaklar değil sadece insanlar. Ofislerde ömrünü çürütenler.
    Elbete hayvanlara bunun yapılması çok kötü ama aynısı insanlara da yapılıyor. Hayvanlara bu işkence de sadece ve sadece daha çok karlar elde etmek ve daha büyük şirketler olmak.

    Bunların hiç birisine gerek yok. Dünya üzerinde yaşayan her insana 2 odalı 1 salonlu bahçeli bir ev düşebilir. Herkes bahçesinde bitkisini veya kümesinde hayvanını yetiştirebilir. Devlet her insanın alması gereken kadar eti, sütü, yumurtayı ürettirebilir ve denetimini sağlayabilir. Rekabetin olması gerekmiyor çünkü rekabet olmayacak. Rekabetin bir an önce bitirilmesi ve şirketlerin değil insanların korunması sağlanmalı.

    Bilim ve eğitim tümüyle üniversitelere bırakılmalı ve denetilmeli.

    Özellikle okullarda rekabetin bir an önce bitirilmesi ve bilimsel eğitimin verilmesi sağlanmalı. Sınavlar bir üst seviye ye geçmek için yapılmamalı.

    Kısaca hayvanlara yapılan bu eziyet insanlara yapılan eziyetin sonucudur. Önce insan eziyet görmektedir ve bu nedenle hayvanlara eziyet edilmektedir. İnsanlara eziyet bittiğinde hayvanlar zaten özgür olacaklardır.

    Bugün başlayın. Bilgisayarınızı en az 5 yıl kullanın. Kullanmadığınız tüm dosyaları silin. Disk kapasitenizi 60 GB ‘ nin altında dolulukla kullanın.Sunucularınızda gereksiz bilgi tutmayın. Az enerji tüketin doğayı az kirletin.
    Bilgisayarlarınızda tüm kapalı kod ve ücretli yazılımların alternatiflerini bulup kullanın. Ücretsiz yazılım üreticilerine bağışta bulunun ve destekleyin. Size özel çözümlere ücretsiz sahip olun.
    Rezistanslı ısıtıcılar kulanmayın. İklimlendirme sistemlerinizi daha etkin kullanmak için binalarınızı ısı yalıtımı yapın.
    Giysilerinizi daha özenli kullanın ve daha az yıkayın.Daha fazla deterjan ve yumuşatıcı kulanmayın.
    Asitli içecekleri asla kullanmayın. Evde yaptığınız yemeği işinize götürmeye çalışın.
    Daha az otomobile daha fazla yürümeye, bisiklete ya da uzaksa metroya veya otobüse binin.
    Evinize yakın işler bulmaya ya da işinizi evinizde yapmaya özen gösterin.
    Çok eşyadan kurtulun. Evinizde bilardo masası olması yerine bilardo salonuna gidin sosyalleşin.

    daha çok şey yazılabilir.

    Helal Gıda saçmalığının varlığı siz ce bu durumu değiştirir mi ?

  7. Orkut Özdemirci avatarı

    Çok tehlikeli bir yazı bu Serdar bey, hem de çok. Ama bir o kadar da etkili bir yazı olmuş. Yumruk yemiş gibi oldum okumayı bitirdiğimde. Videoları’da izledim her ne kadar izlemesi zor gelse de… Bilmek gerektiğini düşündüm.

    Açıkçası bu konu üzerine ne yapılabilir bilemiyorum ancak herkesin kendi vicdanı doğrultusunda bazı önlemler alması gerektiğine inancım tam.

    Ben bu yazıyı paylaşırken iki kere düşündüm, siz yazarken kim bilir kaç defa kendinizi sorgulamışsınızdır. Teşekkürler bilgilendirme için.

  8. Sedat Bayrak avatarı

    Peki, bu telefonları almasak, tekstilleri kullanmasak, uzakdogu halkları için iyilik yapmış olacak mıyız? Yani Apple uzakdoguda fabrika acmasa bu halklar daha konforlu kosullarda calisiyorlar mıydı? (Bir gorus savunmak için degil, neyi savunacagımızı netlestirmek icin soruyorum)

  9. Orkut Özdemirci avatarı

    Belki marketlere gelen ürünlerin bizler adına üretim sürecini kontrol eden bağımsız bir tüketici denetleme kurulu oluşturulabilirdi bu soruna bir çözüm getirmek ve en azından tükettiğimiz bu ürünlerin insan onuruna yakışır şartlarda üretildiğinden emin olabilmek için.

    Ancak şu bir gerçek ki, bu tip bir çaba bile hiç bir işe yaramayacaktır. Çünkü o kurulun üyeleri olan insanlar da sermayenin gücüne karşı ancak bir noktaya kadar direnebilir. Er geç ya satın alınır, ya da pasifize edilirler. Böylece birer birer benzer vakalara göz yummaya başlarlar. Çok kısa süre içerisinde de her şey eski düzenine geri döner.

  10. Orkut Özdemirci avatarı

    Bu çarkın içinde yer almamak için bir çiftlik kurup, hiçbir teknoloji ürünü kullanmadan sistemin tamamen dışında kalmak haricinde bir seçeneğimiz yok. Yani ancak bireysel olarak yırtmak mümkün.

    Çünkü dünyada her gün tüketim ihtiyaçları karşılanmayı bekleyen 6 milyar insan yaşıyor, bu yüzden üretim sürecinin tamamen kontrol altına alınabilmesi en azından şimdilik semi ütopik bir beklenti olur.

    Netice olarak, o fabrikalarda insanlık dışı şartlarda çalışan işçiler kadar, biz tüketiciler de bu sistemin kölesiyiz. Çünkü modern hayatın gereksinimleri doğrultusunda gelişen kollektif tüketim talebimizin, üretici üzerinde oluşturduğu büyük bir baskı var. Günlük ihtiyaçlarımızın bir şekilde karşılanması gerekiyor, bunun aksi kaos demek

    Örneğin maden işçilerini ele alalım; Evet bu insanlar belki insanlık dışı şartlarda çalışıyor. Fakat çoğuna sorsak, başka bir seçeneği olmadığını söyleyecektir. Çünkü bir şekilde kendisi veya ailesi için gıda ve barınma ihtiyacını temin etmesi gerekiyor. Keza o işçilerin çıkardığı maden ile cep telefonu üretimi yapan markanın da kollektif tüketici talebini karşılaması gerekli, varlığının amacı bu.

    Tüketicinin, yani bizlerin ise modern hayatın nimetlerinden faydalanıp eşimizi, dostumuzu arayabilme özgürlüğüne sahip olmamız gerekiyor. Ucuz malı biz talep ediyoruz, süreç buna göre işliyor.

    Tavuk üreticisini de ele alalım.

    Adam o tavukları 50cm x 50cm’lik kafeslere kapatmak yerine hepsine 5’er metrekare alan verebilir. Ama o zaman tavuğun fiyatı 10 katına çıkar. Bu durumda arz – talep dengesi bozulur, sektör çöker. Küçük bir azınlık dışında kimse tavuk yiyemez hale gelir

    Yani bütün bu şiddet, zorbalık, üretim sürecini kısaltma çabası vb, kollektif tüketim hırsımızın üretici üzerinde yarattığı baskının ürünüdür. Suçlu olan sadece onlar değil, hepimizin payı var bunda. Sistemin çarklarını hep beraber döndürüyoruz.

    İnsana asıl koyan da bu zaten, öylece oturup seyretmek ve belki bazı bireysel önlemler almak dışında bu konuda yapabileceğimiz hiçbir halt yok.

  11. Orkut Özdemirci avatarı

    Ancak bardağın dolu tarafı da var;

    İnsanoğlu progresif bir tür, sürekli gelişim halindeyiz, teknoloji kullanıcısıyız. Evet belki şu anki kapitalist sistem bir çoğumuzun ve dünya üzerinde yaşayan diğer türlerden bazılarının zarar görmesine neden oluyor, ancak makro düzeyde hızla çağ atlamamızı da bu sistemin rekabetçi yapısı sağlıyor.

    Belki de salt bu nedenle, 20 yıla bile kalmadan, organik versiyonu ile aynı besin değerlerine sahip sentetik et ve gıda ürünleri marketlere inmiş olacak. Şu an eleştirdiğimiz bu üretim süreci, sistemin doğası gereği bambaşka bir kalıba girecek, kim bilir?

    Eğer bugün dünyada Peta örgütü varsa, sistem var olması için alan yarattığından dolayı var. Günümüzde kürk üretim ve tüketiminin 50’lere göre çok çok daha düşük oranda seyrettiğini, üstelik bu tercihin reklamcıların basınla ortaklaşa gerçekleştirdiği bilinçlendirme ve sosyal sorumluluk kampanyaları sayesinde başarıldığını hepimiz biliyoruz.

    Evet artık tarım ve hayvancılık ile daha az ilgileniyor, doğayla baş başa daha az vakit geçiriyor ancak buradan kazandığımız zamanı çocuk felci aşısı geliştirmeye, kürk yerine bizi ısıtacak nano teknoloji ürünü ince kumaşlar tasarlamaya, uzay keşifleri yapmaya harcıyoruz. Böylelikle gelecek nesillerin gelişimine katkıda bulunuyoruz.

    Kısacası türümüzün ve teknolojik yeterliliğimizin bulunduğu seviyeye uygun yaşıyoruz, başka türlüsü kaosun kapısını aralardı zaten.

    1. Murat avatarı
      Murat

      Bireysel olarak yapılabilecek şeyler hiç de az değil. Free range veya organik ürünleri tercih edebilirsiniz, kürk veya deri giymeyebilirsiniz, vejetaryen veya vegan olabilirsiniz, ihtiyacınızdan fazlasını tüketmeyebilirsiniz… İnsanlık olarak yapmamız gerekenler de az çok belli aslında. Önce bu aşırı nüfusu azaltacağız, sonra da üretim şartlarını standartlaştıracağız. Aslında hiç de öyle mağaralara dönmemize gerek yok.

  12. Cantürk Fatih avatarı
    Cantürk Fatih

    Ben kendi adıma bu saçmalığa alet olduğum 10 yıllık mesleğimi bırakıp yeni bir hayat kurdum kendime. Çünkü artık gerçekleri ve bunun sonuçlarını biliyorum.

    Temiz bir vicdana sahip olabilmek iyi bir kariyerden çok daha önemli!

    1. Umut avatarı
      Umut

      Tam olarak yaptiginiz degisikligi bizimle de paylasabilir misiniz?

  13. cemocan avatarı
    cemocan

    amirim şu belgeselin(blood in the mobile) türkçe altyazısını nerden buluruz acaba?yardım lütfen..

  14. Ekrem avatarı
    Ekrem

    Serdar bey merhaba,

    Yazılarınızdan önemli ölçüde istifade ediyorum ve bu yazınızın da büyük kısmına katılıyorum. Fakat bildiğim bir noktada (daha önce wall-mart ile ilgili yazınızda bir itirazda bulunmuştum)itirazı tekrarlamak durumundayım. Ben tekstil fabrikası çalıştıran bir ailenin 3. Kuşak yöneticisiyim. Rahatlıkla sizi çalışanlarımızın çok iyi şartlarda çalıştığına temin edebilirim.(Dilerseniz misafir olarak sizi ağarlayabilirim)Ve bizden önce ki ve sonra ki proseslerde de çalışanların durumlarının bir sömürü düzeninin içinde bulunduklarına dair şahit olduğum herhangi bir durum olmadı.

    Yazdıklarınızda, hakkaniyet ölçülerini aşan birşeye şimdiye dek rastlamadım. Fakat üretilen ürünlerin hepsinin sömürü düzeninde üretildiği gibi bir algının oluşma ihtimali de beni rahatsız eder. Bu yazdıklarım, bilhassa Çinli işçiden yaptığınız alıntıdan dolayı doğabilecek yanlış bir algıya şerh niteliğindedir.

    Teşekkürler.

  15. yosi avatarı
    yosi

    yazı süper olmuş.. foxconn ayrıca dünyanın en önemli enerji şirketlerinden. hp, dell vs tüm cihazları üretiyorlar maalesef.

    dün duydum, bizim ülkedeki tavuk çiftliklerinden bahsediyorum 24 saat ışık açık bir ortamda yaşıyor tavuklar. doğaları gereği ışığı gördüklerinde ses çıkarmaları gerekiyor ya, böyle ortamda bir süre sonra ses çıkarmıyorlar. hayvan haklarını geçtim. psikolojisi bozuk hayvanları yiyen insan nasıl sağlıklı olabilir?

  16. uarpak avatarı
    uarpak

    Videolarında mutlaka (nasıl yapılır bilmiyorum ama) seyredilerek okunması lazım. Ne yazık ki kendimizin hakettiklerine karşın kimlerin/nelerin hakkını gasp ettiğimizi önemsesek o haklar zaten böyle ayak altında ezilemezdi. Ne yazık…(

  17. […] Birde tüm bunların yanında işin tüketim çılgınlığı boyutu var.Bu konuda yakından takip ettiğim Serdar Kuzuloğlu’nun bir yazısıda var okumanızı öneririm:http://www.mserdark.com/tuketim-toplumunun-en-buyuk-sirri/ […]

  18. […] öyle mi? İçime dert oldu şimdi” türküsünü söylemeye başladı (Sanki bizim de çok umurumuzdaydı. iPhone 6’larımız gecikmesin de Çinliler geberse de olur. Dünyada onlardan daha bol ne […]

  19. […] cihazların çoğu, gelişmemiş ülkelerde, yok pahasına çalışan işçilerin elinden çıkıyor. (ve sürekli daha ucuzunu istediğimiz için şartları her geçen gün daha da […]

  20. […] Milyonlarca dolarlık reklam kampanyalarıyla, cicili-bicili vitrinlerin ardında, mis gibi mağazalardan satın aldığımız kıyafetleri kimler dikiyor, hiç düşündünüz mü? Etiketlerinde yazan ülkeleri belki haritada bile göstermekte zorlanırsınız. Yine de nasıl insanlar tarafından, ne pahasına ve ne şartlarda üretildiğini bilmekte fayda var (konuya meraklılar için ekstra okuma). […]

  21. […] öyle mi? İçime dert oldu şimdi” türküsünü söylemeye başladı (Sanki bizim de çok umurumuzdaydı. iPhone 6’larımız gecikmesin de Çinliler geberse de olur. Dünyada onlardan daha bol ne […]

  22. […] imal edildiğiyle değil; kredi kartına peşin fiyatına kaç taksitle satıldığıyla ilgilenir. Marketlerde gözüne perde inmişçesine alışveriş yaparken, bu ucuzluğun neyin pahasına […]

  23. […] birbirimizi adeta parçalarcasına saldırdığımız bu çağın süslü raf ve ambalajlarının bizden sakladığı pek çok şey var. Ama bunlar umrumuzda değil. Ta ki umrumuzda olması mecburiyete dönüşünceye […]

  24. […] Tükettiklerimize dair her şeyi bilmeyi isterken üretimlerine dair hiçbir şeyi merak bile etmiyor oluşumuz garip. Bilmediğimiz için şanslı mıyız sahiden? — M. Serdar Kuzuloğlu […]

Görüşlerinizi paylaşın: