Babamdan bana sirayet eden en belirgin özellik belgesel izleme tutkusu olmalı. Yakın zamana kadar Afrika ormanları ile mercan kayalıkları arasına sıkışan belgeseller yeni yayıncılık anlayışı çerçevesinde beni bile şaşırtan konu zenginliğine ulaştı. Ve ne mutlu ki internetten ulaşabileceğimiz kaynaklar sayesinde bu açlığı doyurmak için epey seçeneğimiz var.
Lafı geçmişken kullandığım kaynaklar arasında eli yüzü düzgün olan birkaç tanesini paylaşayım.
- Youtube resmi belgesel kanalı: Online video konusundaki temel küresel kaynağımız Youtube’da lisanssız / korsan yüklenmiş binlerce belgesel var. Ama sitenen resmi belgesel kanalından bunlara ulaşamıyorsunuz. Yine de birçok güncel (ve yasal) belgesele buradan ulaşabilmeniz mümkün.
- One Big Torrent: Belgesel ağırlıklı videolara odaklı bir bittorrent sitesi.
- Free Documentaries: Çoğunluğu bağımsız ve ücretsiz belgesellerden oluşan bir arşiv.
- Free Documentaries Online: Yine kategorik bir belgesel dizini.
- Kick Ass Torrents: The Pirate Bay’den sonraki en büyük bittorrent sitesi KAT’nin belgesel kategorisi her dem taze.
Bu yazıyı yazmadan önce arka arkaya iki belgesel izledim. İkisi de insanın içini karartan türdendi. İlki uzun zaman önce Mehmet Tez‘in blogunda denk geldiğim ve bir kenara not ettiğim 2008 yapımı The Story of Anvil adlı yapımdı.
1978’de Kanada’da kurulan ve heavy metal müziğin genlerini oluşturan, bugün aklınıza gelen hemen her metal / rock müzik grubunun ilham kaynağı olan ve yıllarca konserleri, festivalleri yıkıp geçiren Anvil grubunun kefeni bir türlü yırtamama ama umudunu korumasının hikayesiydi. Zamanında müzisyenlik yaptığım ve benzer çileler çektiğim için midir nedir, izlerken bazen ağlayasım geldi.
Bu yazının konusu olmadığı için detaya girmiyorum ama bence MUTLAKA (çekin) izleyin.
Sıradan bir kapitalizm öyküsü
Esas etkilendiğimse hemen ardından izlediğim Wal-Mart: The high cost of low price adlı 2005 yapımı belgesel oldu.
Bu belgeselden çıkardığım birkaç notu kısaca da olsa paylaşmak istedim. Ama önce bizim pek aşina olmadığımız ‘Tasarruf Et, Daha İyi Yaşa’ (Save Money, Live Better) sloganıyla meşhur Walmart‘ın ne olduğuna bakalım.
Halkla ilişkiler makinalarının kafamıza kafamıza vurduğu verilere bakınca Walmart dünyanın en yaygın, en çok çalışana sahip ve en çok kazanan market zinciri. 4 gün önce İnterneticaret blogunda paylaşılan verilerden birkaç alıntı yapmak gerekirse:
- Gelirinin yüzde 95’inden fazlası internet dışında gerçekleşiyor.
- Kar açısından dünyanın en büyük perakendecileri sıralamasında 4 milyar 900 milyon dolar ile Amazon, Staples ve Apple’dan sonra 4. sırada.
- 2011’de 446 milyar dolar ciro yaptı.
- Dünya çapında 10 binden fazla mağaza ve 2 milyondan fazla çalışanı var.
Biraz da genel kültür bilgisi paylaşayım.
Walmart’ın hikayesi Sam Walton ile başlıyor.
1918’de doğan Walton, katıldığı ABD Ordusu’ndan 1945’te ayrılır. Orduda biriktirdiği 5 bin doların üstüne kayınpederinden borç olarak aldığı 20 bin dolarlı da ekler ve 26 yaşında bayiliğini aldığı bir Amerikan markasının ürünlerini satan ilk dükkanını açar.
İşler alabildiğince iyi gider, Walton esnaflıkta pişer ve 1962 yılında Arkansas eyaletinde bugünkü imparatorluğun temelini oluşturan ilk Wal-Mart indirim mağazasını açar (o zaman ismi bu şekilde yazılmaktadır). Kurucusu Sam Walton 1992’de kan kanserinden öldüğünde şirketin 380 bin çalışanı, 2 bine yakın mağazası ve 50 milyar dolar cirosu bulunmaktadır. Ardından yönetimi aile devralır.
‘Aile’ demişken neyden bahsettiğimizi açmakta fayda var. Waltongiller 92 milyar doları aşan servetleriyle dünyanın en zengin ailesi. Servet dağılımıysa şöyle:
- Christy Walton: 24,5 milyar dolar (dünyanın en zengin kadını).
- Jim Walton: 21,1 milyar dolar.
- Alice Walton: 20,9 milyar dolar.
- Robson Walton: 20,5 milyar dolar.
- Ann Walton: 3,3 milyar dolar.
- Nancy Walton: 2,7 milyar dolar.
Özetle aile dünyanın en zenginleri listesinin ilk 20’sinde 4 üyeyle yer alıyor. Walmart 2012’yi 446 milyar dolar ciro ve 26,5 milyar dolar işletme karıyla kapadı. Türkçesi: Walmart ÇOK büyük ve işleri tıkırında.
Çakallık market işinin genlerinde var. Ama en tepeye oturmak asla tesadüflerle açıklanamaz. Titiz, toleranssız ve acımasız bir yönetim şart. Walmart da bir istisna değil.
Her şeyin bir bedeli var
Dünyanın 15 ülkesinde 55 farklı isim altında faaliyet gösteren Walmart henüz Türkiye’de yok. Yine de öncü birlik olarak konfeksiyon markası George’u sokmuştu. Bugünlerde Migros’u satın alarak ülkeye girmek için sessizce görüşmeler yürütüyor (Migros ise -elbette- piyasayı bulandırmamak için top çeviriyor).
Belgeselin çekilmesinin üstünden 7 sene geçmiş olsa da değişmeyen bazı şeyler var. Örneğin tedarikçilere yönelik baskılar. Walmart bu konuda silmeye hevesli olmadığı kötü bir şöhrete sahip.
Gelelim izlerken tuttuğum notlara:
- Herhangi bir şehirde Walmart açılması bölgedeki bütün küçük esnafın birkaç ay içinde batışına sebep oluyor. Fiyat rekabetini yürütemeyen yerel esnaf kepenkleri kapatıyor. Belgeselde bunun çok acıklı örneklerine yer verilmiş.
- İlginç bir ironi olarak Walmart açılacağı (kurutacağı) şehirlerde belediyelerden teşvik, hibe ve vergi indirimi alıyor.
- Walmart’ın ucuzluğuyla meşhur ürünlerinin çoğu kuruma özel çalışan Çin’deki fabrikalarda üretiliyor. Bu fabrikalarda işçiler düşük maliyetli üretim için haftanın 7 günü, günde 12 saatten fazla çalışıyor. Aylık maaşları ortalama 90 dolar.
- Fabrikalara gelen denetim ekiplerine söyleyecekleri yalanlar için özel eğitim alıyorlar. İyi yalan söyleyen terfi ediyor (uçan kuştan haberdar firmalar ne hikmetse bu insanlık dışı şartları hiç bilmiyor, fark edemiyor. Yersen).
- Çin’deki fabrikalarda işçiler özel lojmanlarda yatıp kalkıyor (bu ülkede sıkça görülen genel bir prosedür). Tıklım tıkış, rutubetli odalarda, tek bir vantilatör hakkına sahipler. Lojmanda kalmasalar dahi kira bedeli ödüyorlar. Ayrıca tükettikleri su, ısıtma ve elektrik için de ayrıca ödeme yapıyorlar.
- Walmart’ta satılan giysilerin çoğu Bangladeş’te üretiliyor (yerini bilir misin?). Ülkede 189 bin kadın Walmart adına dikiş atölyelerinde çalışıyor. Bu kadınlar diş fırçası ve macunu alacak parası olmadığı için külleri parmaklarıyla dişlerine sürerek diş fırçalıyor. 05:30’da kalkıp 8’de işbaşı yapıyorlar. Paydos akşam 22:00’de. Yani haftada 7 gün, günde 14 saat çalışıyorlar. Saatte kazandıkları para 13-17 cent arasında değişiyor.
- Özetle Walmart dünyanın her yerine yoksulluk yayıyor.
- Walmart, sendika alerjisi konusunda dünyanın en meşhur şirketi. Kurum içinde sendikalaşma çalışmalarını takip etmek için özel ve gizli bir istihbarat ağı çalışıyor. İzinsiz telefon dinleme, takip, kamera gözetimi, profilleme, muhbirlik, yemleme gibi birçok metod kullanılıyor.
- Bir mağazada sendikalaşma başladığı anlaşıldığı anda Genel Merkez’den özel jetle gelen bir ekip yönetimi devralıp ‘temizliği’ başlatıyor.
- Walmart çalışanlara fazla mesai vermeden çalıştırıyor. Mağazalarında birçok sigortasız kaçak göçmen işçi çalıştırdığı ortaya çıkmış. Maaşlı çalışanların neredeyse hiçbir sosyal hakkı yok. Şikayet edenler üstü kapalı olalrak işten çıkarılmayla tehdit ediliyor.
- Belgeselin başını yediği Walmart CEO’su Lee Scott, (belgeselin çekildiği yıl olan) 2005’te toplam 27 milyon 207 bin 799 dolar maaş almış. Aynı yıl saatli çalışan bir Walmart personeli ise sadece 13 bin 861 dolar kazanmış.
- Şirketin özel jet filosunun maliyeti 125 milyon 350 bin dolar.
- Walmart’ın sabihi Walton ailesi servetinin 10 milyar dolarından vazgeçse durumunda bütün çalışanlarının sağlık, konut yardımı ve adil maaş haklarını sağlayabilir.
- Walmart çalışanlarının iş arkadaşlarının zor günleri için para topladığı fonda 2004’te 5 milyon dolardan fazla para toplandı. Bu fona Walton ailesinin katkısı 6 bin dolar oldu! (Ama aile aynı dönemde siyasi partilere 3,2 milyon dolar bağış yaptı)
- Bill Gates servetinin yüzde 58’ini bağışlar için kullandı. Walton ailesinde bu oran yüzde 1 (ki aslında Gates servetinin yüzde 58’ini değil; 95’ini kurduğu hayır vakfına bağışladı).
- Şirket içinde hırsızlık ve sendikaya karşı kamera sistemi var ancak dışarıda hiçbir kamera / güvenlik memuru yok. Birçok kişi Walmart otoparklarında soyuldu, tecavüze uğradı, öldürüldü.
- Bütün bu yaşananların ışığında Walmart mağaza açmak istediği birçok ABD şehrinde halktan gelen protestolar sonucu çekilmek zorunda kaldı.
Aklımda iki şey kaldı: İlki belgesel boyu araya serpiştirilen haberlerdi. Türkiye’de bunu yapabilir miydik? Yani atıyorum Migros, Macrocenter, Şok, BİM gibi bir market zincirinde böyle şeyler olsa medyamız bunları ABD’de olduğu gibi haber yapabilir miydi? En büyük reklamverenine resti çekebilir miydi? Davaları göze alabilir miydi? Bir belgesel olarak karşımıza çıkabilir miydi? Emin değilim.
Zihnime yapışan ikinci ayrıntı ise Çin’deki fabrikada işçilerinin sözleri oldu:
Pahalı kıyafetlerinizi giyerken, çocuklarınız yüksek kaliteli oyuncaklarla oynarken Çin’i ve Uzakdoğu’yu aklınıza getirin. Sahip olduklarınızı ve harika hayatlarınızı Çinli işçilerin gözyaşı ve terine borçlusunuz.
Gelelim işin güzel kısmına. Türkçe altyazısı ne yazık ki yok ama bu belgeseli online olarak da buldum. Anlayabiliyorsanız, mutlaka izleyin. Bir süpermarket zinciri ekseninde vahşi kapitalizm, amansız yönetim tarzı, sürekli daha ucuza bir şeyler bekleyen tüketiciler ve kara karşı tükenmez bir iştaha sahip yatırımcıların birleşmesi nelere yol açıyor görün. Bu mesele Walmart’a has değil elbet. Türkiye’deki emsallerinin de farklı olmadığını tahmin etmek güç değil. Sorsak hepsinin bir dizi ‘haklı’ gerekçesi vardır elbet.
Belgeselin tam sürümü aşağıda. ‘Keyifli’ seyirler.
Bir de şu var:
(Keşke birileri Türkiye’deki indirim market zincirlerinin belgeselini çekse de kendi halimizi görsek)
Görüşlerinizi paylaşın: