Gazetecilik hayatımın önemli bir bölümünü Teknoloji Editörü olarak geçirdim. Sayısı ve çeşidi artan teknolojik aletleri seneler boyu takip edip, inceleyip, kurcalayıp durdum. Bilgisayarların ‘toplandığı’ zamanlar takip listemde ses kartı, grafik (video) kartı, anakart, bellek, hoparlör gibi bileşenler de vardı. Artık kimse bunlarla uğraşmıyor. Hazır sistemler herkes için fazlasıyla yeterli. Hatta etrafımda bilgisayar alan bile kalmadı gibi. Bireysel tüketim cep telefonu ve tabletlere yöneldi. Rakamlar da bunu doğrular nitelikte.
3-4 senedir yaptığımı işi ve dolaylı olarak verdiğim mesajları sorgular oldum. Gazeteci olarak üstümüze püskürtülen basın bültenleri, ürün lansmanları ve (planlı) sızdırmalarla beslenen o garip heyecan dinmeye başladı. Teknolojiyi takip etmenin ‘tüketme’ kavramına eşitlendiği dönemde havlu attım. Uzun bir süredir çıkan (neredeyse) hiçbir yeni ürün beni heyecanlandırmıyor. Ne hissettiğimi anlamak için elinizdeki cihazlarla gerçekten ne yaptığınızı ve neden satın aldığınızı; daha da önemlisi elinizdekini neden yenilediğinizi sorgulamanız yeterli.
Daha yeni bir cep telefonuyla yapacağınız şey nedir hiç düşündünüz mü? Daha ince ve hafif bir tablet nasıl bu kadar olay yaratıyor? Sırtımızda mı taşıyoruz bunları? Bizi delice mutlu eden ve heyecanlandıran şey bunlar mı sahiden? Daha hızlı bir işlemciyle yaptığımız farklı şey nedir? Kafamda böyle binlerce soru var. Hiçbirinin cevabını basın bültenlerinde, ürün incelemelerinde bulamıyorum.
Daha hep daha, daha!
Tüketim çağının bize buyurduğu tek şey tüketmek. Sorguladığınız anda afaroz ediliyor, garipseniyorsunuz. Çünkü bu düzenden beslenen dev bir endüstri var. Mühendisler ürün geliştirecek, pazarlamacılar kampanya tasarlayacak, ajanslar fikir çalışacak, medya tanıtacak / reklam alacak, editörler, uzmanlar para kazanacak, mağazalar onları satıp evine ekmek götürecek…
Bu doymak bilmez açlığın giderilmesi için ne şartlarda üretim yapıldığına dair çok şey yazdım; tekrarlamayacağım.
Elbette teknolojik gelişmenin karşısında değilim. Ama elektronik cihazlara harcanan enerjinin küçük bir kısmının yeni nesil tarım, daha ucuz sağlık hizmetleri, hastalıklara yönelik ekonomik aşılar, daha yaşanılabilir kentler inşa etme ve sürdürülebilir bir dünya kurmaya harcanmasını tercih ederdim. Bunlar yapılmıyor değil, kabul. Ama toplamdan aldıkları pay, hak ettiklerinin çok gerisinde.
Geçen hafta Berlin IFA Fuarı’nda dünyanın dört bir yanında geliştirilip gezmekle bitmeyen salonlara doldurulan yüzlerce yeni teknolojik ürüne göz gezdiriyordum. Hepsi yeni bir tüketim dalgası yaratacak. Hiç düşünmediğimiz bir şeye de sebep olacak: teknolojik çöplüğün büyümesi.
Satın almak için ayrılan bütçeler, hevesler, heyecanlar düşünülünce her cihazın daha eskiyemeden çöplüğü boylaması fikri hepimize garip geliyor ama ne yazık ki hepsinin ortak kaderi de bu. 2012 raporlarından bazı verilere bakalım:
- Çöpe attığımız teknolojik cihazlar her yıl 50 milyon tonluk bir çöp oluşturuyor.
- Önümüzdeki 10 yılda bu oranın 5 katına çıkması öngörülüyor.
- Her yıl 3 milyon e-atık yaratan ABD’de her yıl 30 milyon bilgisayar, 100 milyon cep telefonu çöpe atılıyor! Üstelik ülkenin çöplüklerinin yüzde 2’sini dolduran bu cihazların -en iyi tahminle- sadece yüzde 20’si geri dönüşüme giriyor. Zehirli atıkların yüzde 70’ini yine bu cihazlar oluşturuyor.
- 2020’de çöpe atılan telefon sayısının 7 kat, Hindistan’da 18 kat artması bekleniyor.
- Türkiye her yıl 539 bin ton elektronik ürünü çöpe atıyor. Büyük kısmını cep telefonlarının oluşturduğu bu dev çöplüğün sadece yüzde 4’ü uygun koşullarda geri dönüştürülebiliyor.
- Ülkeler bazında gelişmişlik ile çöp üretimi arasında doğal bir doğrusal oran var.
- Bu cihazların çoğu, gelişmemiş ülkelerde, yok pahasına çalışan işçilerin elinden çıkıyor. (ve sürekli daha ucuzunu istediğimiz için şartları her geçen gün daha da bozuluyor)
- Sadece bir bilgisayarın üretimi için 245 kg fosil yakıt, 21 kilo kimyasal ve 1,5 ton su tüketiliyor.
Bunları böyle uzatmak mümkün. Ama esas soru şu: bu çöpler ne oluyor? İşte asıl mesele burada başlıyor.
Uğruna onca para harcanan bu cihazlar yenisi çıktığında en fazla bir kişiye daha yarenlik ettikten sonra yüzüne bakılmaz hale gelip çöpü boyluyor. Çöplerde biriktikten sonra kimi zaman üretici firmalar tarafından, çoğu zamansa çöp toplayıcı / işleyici aracılar tarafından toplanıyor (bu da ayrı bir sektör). Ardından kimi zaman yasal; ama genellikle yasadışı yollarla çoğu zaman üretildikleri ülkelerin -ya da varsa daha da fakir olanların- topraklarına dökülüyor. Ve o ülkelerdeki fakir halk için geçim (yaşam) kaynağına dönüşüyorlar. Ölmek pahasına bir yaşam!
Bilgi kırıntıları serpmeye devam edelim:
- Elektronik cihazlar 60’tan fazla kıymetli maden içeriyor.
- 1 milyon cep telefondan 16 ton bakır, 350 kilo gümüş, 34 kilo altın ve 15 kilo paladyum çıkıyor.
- Sadece ABD’de atılan teknolojik cihazların içerdiği altın ve gümüşün tutarı 60 milyon doları geçiyor.
- Bunların ayrıştırılması için eritilmeleri gerekiyor. Ancak eritilirken ortaya çıkan zehirli, kanserojen, öldürücü kimyasal buharlar nedeniyle çok pahalı yatırım gerektiren tesislere ihtiyaç duyuyorlar.
- Akşam yiyeceği ekmeği bulmakta zorlanan ülkelerdekiler için böyle bir fırsat olmadığından dolayı ilkel şartlarda yakılan ateşler üstünde eritiliyorlar (doğaya olan zararlarından söz etmiyorum bile. O ülkelerdekilerin sağlık ya da doğaya ihtiyacı olabilir mi ki?).
- Dünyanın en büyük e-çöplüğü olarak kabul edilen Guiyu’da (Çin) 150 bin köle çalışıyor. Bu bölgedeki çocukların yüzde 88’i civa zehirlenmesinden mağdur. Çocukların kanlarındaki civa oranı komşu bölgelerden yüzde 54 fazla ölçülmüş. 30 kilometre çapındaki bakır ve civa oranı normalden yüzde 371 fazla. Bölgede hiçbir arazide tarım yapılamıyor, mahsul alınamıyor.
- Guiyu’da 16 saatlik mesai düzeninde çalışan yetişkinler günde sadece 1,5 dolar kazanıyor. Çocuk işçilerde tutar daha da düşük (bu işte çalışanların geliri dünya genelinde aylık en fazla 100 dolar olarak kayıtlara geçiyor).
- Bize uzak gibi gelse de Guiyu’nun tepesindeki atmosfer ile bizim solduğumuz aynı. Şimdilik aynı gezegeni paylaşıyoruz. Belki ileride biz daha temiz bir gezegene geçeriz (ya da onları başka bir tanesine yollarız).
- Fakir Afrika / Uzakdoğu ülkeleri ve Meksika bu çöplerden nasiplenme uğruna zehirlenen yerlerin başını çekiyor.
- Sayısı tam bilinmemekle beraber bu sektörde milyonlarca kişinin çalıştığı tahmin ediliyor.
[box type=”info”]NE YAPABİLİRİZ: Türkiye’de de bir süredir elektronikleri de içeren atık programları, şirketler ve girişimler mevcut. Evinizdeki yağdan çekmecenizdeki pillere, elektronik cihazlardan genel atıklara kadar her ürün grubunun bir muhatabı var (hatta bu konu girişimcilik için yepyeni bir alan). Birçoğu bu atıkları ücretsiz olarak sizden alıp işleyip geri kazanma iddiasında. İncelemenizde mutlaka fayda olacağına inanıyorum.[/box]
Yeni bir cihaz alırken ya da çöpe atarken bu yazının aklınıza gelmesi ümidiyle.
Görüşlerinizi paylaşın: