Başlıkta ‘ne getiriyor’ kalıbını kullanmak isterdim ama bizde internete dair yasalara ne girdiyse mevcuttan götürdü. Ben de yoğurdu üflemek istedim.
Seneler sonra birileri bu yazıya denk gelir de olayların kronolojisini merak edebilir diye birkaç satır ekleyeyim.
Bülent Ecevit’in Başbakanlık (DSP-MHP-ANAP koalisyonu) döneminde internet istisnasız her partiden nice anlı-şanlı milletvekillerimizin de gayretiyle, 2000 yılında ilk devlet düzenlemesiyle tanıştı (nerden nereye).
4 Mayıs 2007’de Recep Tayyip Erdoğan döneminde 5651 sayılı yasayla ‘şekle şemale’ sokuldu. Her iki ‘düzenlemenin’ ana dayanağı Atatürk’e hakaret ve çocuk pornosuydu.
Uluslararası çocuk pornosu operasyonlarında -yanlış hatırlamıyorsam- biri Türk uyruklu 2 kişi Türkiye’de tutuklanmıştı. Medyanın olayın üstüne atlamasıyla Türkiye yaşlısı-genci, kadını-erkeğiyle çocuk pornosu peşinde koşuyor gibi bir hava yaratılmıştı. Bu ilgi ve gündem işgali ardından “olay nedir?” diye Google’a arama yapan ‘saflar‘ yüzünden ‘çocuk pornosu’ ülkenin en çok aranan kelimeleri arasına girmiş, durum iyice garipleştirmişti.
Bugünkü gibi Atatürk’ü yerden yere vurmak sıradanlaşmamıştı o zamanlar. O da çocuk istismarı kadar gündem yaratıyordu.
Bugünün bahaneleri
Her iki yasa çıkarken kaç TV / radyo programında, kaç gazete yazımda meselenin özünü anlatıp tarafları uyarmaya çalıştığımı hatırlamıyorum bile. Bunun adım adım gelecek bir sansürün kılıfı olduğunu savundum. Haksız da çıkmadım. Bu alanda yetkin daha nice isim de haykırdı ama TBMM’de işlerin nasıl yürüdüğü az-çok biliyorduk. Her şey usul usul kabul edilip hayatımıza girdi.
Bize teslimiyet düştü yine.
Sonra hayatımıza Gezi Parkı olayları diye bir şey girdi. Sosyal medyanın başrol oynadığı o karışık günlerde 5651’e ek düzenlemeler gündeme geldi ama fırsat kalmadı. Mart 2014’te gerçekleşecek yerel seçimler öncesi kaset, belge taktikleri yeniden ayyuka çıkmışken bir grup Ak Parti Milletvekili internet düzenlemesine yönelik değişiklik teklifini tamamlayarak Meclis’e sundu.
17 Aralık 2013 tarihli Yolsuzluk Operasyonu ve sonrasında yaşananlara bakınca gündemden düşme ihtimalinin kalmadığı bu teklifi 18 Aralık’ta Ak Parti Milletvekili Zeynep Karahan Twitter hesabından duyurdu.
5651SayılıKanun'nda değişiklik teklifimiz toplumsal ihtiyaçlar&özgürlükler dengesi hassasiyetleGÖZETİLEREKhazırlandı https://t.co/75wUl2cQoD
— Zeynep Karahan Uslu (@zkarahanuslu) December 18, 2013
14 Aralık 2013 tarihli değişiklik teklifi memleketi 140 karakterle okuyup kurtarma derdine düşenler için fazlasıyla uzun. Hukukçu değilim ama dikkatimi çeken değişiklikleri özetlemek istedim (yasanın mevcut halini yukarıda verdiğim linkten ayrıca inceleyebilirsiniz).
- Erişim engelleme yöntemine DNS değiştirerek girmeyi engelleyecek IP tabanlı kısıtlama ve tüm sitenin değil sadece sakıncalı içeriğin engellenmesini sağlayacak adres (URL) tabanlı engelleme.
- Türkiye’de barındırılan sitelerden uyarı alan sakıncalı içeriğin çıkarılması, yurtdışında barındırılan (yerli / yabancı) sitelerinse içeriği çıkartamasa bile ilgili sayfaya Türkiye’den erişimi engellemesi.
- Barındırma (hosting) hizmeti sağlayan şirketler kurulacak birlikten yetki belgesi almak (kayda girmek) zorunda. Bunu yapmazsa 50 bin liraya kadar ceza alacak (bu birliğin tüzüğünün devletten onay alma şartı var).
- Barındırma şirketleri müşterilerinin (barındırdığı sitelerin) trafik bilgilerini (kimin hangi sayfaya eriştiği, vs) geriye dönük olası bir denetime hazır olmak için en az 1, en çok 2 yıl saklaması.
- Barındırma hizmeti veren şirketlerin aile ve çocukların korunması, suçun engellenmesi için yaptırım beklemeden önlem alması (???).
- Erişim engelleme kararına uymayanların hapis yerine para cezası verilmesi.
- Halkın bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ve bölge ayrımına dayanarak aşağılama da suç kapsamında (muğlak, yoruma açık ve ürkütücü).
- Bir yayın sebebiyle mağdur olduğunu iddia eden kişi önce site sahibine, ulaşamıyorsa barındırıcı şirkete başvuracak (48 saat içinde cevap verilmek zorunda). İsterse doğrudan Sulh Ceza Hakimi’ne başvurarak engelleme, silme talebinde bulunabilecek. (Eğer içerik yayıncı ya da barındırıcı tarafından silinirse hakim kararı hükümsüz kalıyor)
- Bir yayın sebebiyle hak ihlaline uğrayan kişi aynı yerde 1 hafta süreyle kendi açıklamasının (tekzip) yayınlanmasını isteyebilecek (mesela Twitter’da bir mesajın yerine ilgili kişinin istediği mesaj mı yayınlancak? Bazı hizmetlerde bu teknik olarak mümkün değil)
- Hakimler internetteki hak ihlallerine yönelik başvuruları 24 saat içinde karara bağlamak zorunda (yıldırım adalet).
- Hakim kararını uygulamayan kişilere 500 ile 1000 gün arası adli para cezası.
- Bu konulardaki uygulama, denetleme ve engelleme yetkisi İnternet Geliştirme Kurulu‘na ait (Orwell’in Bakanlık isimleri aklıma geliyor).
Bu düzenlemenin gerekçesi Milletvekilleri tarafından sunulan teklifte ‘aile, çocuk ve gençlerin korunması; elektronik istismarın engellenmesi’ olarak özetleniyor.
Şöyle bir cümle de dikkat çekiyor. Yorumsuz aktarıyorum:
Bilindiği üzere medya, neyin dikkate değer olduğunu ve toplumun neleri görmesi ve duyması gerektiğini belirleyerek önemli bir işlev üstlenmektedir. İnternet günümüz medyasında en yaygın kullanılan araç olarak öne çıkmaktadır.
Teklifin kalanını TBMM’den inceleyebilirsiniz. Bence inceleseniz iyi olur. Zira bu blog dahil ekranınıza çıkacak (ve çıkamayacak) her şeyi o belirleyecek. Keşke vekillerimiz, kurullarımız bizim adımıza böyle ciddi kararlar alırken ‘gaz almak’ için dahi olsa bizlere de danışsa.
Yoksa her şeye temsili demokrasi deyip geçecek miyiz?
Anlaşılan bir VPN hizmeti seçmenin zamanı geldi de geçiyor. Bildiğimiz, alıştığımız interneti başka bir seçenekle kullanma şansımız kalmıyor çünkü.
Görüşlerinizi paylaşın: