Gazetecilik hayatım boyunca ‘Türkiye’de Silikon Vadisi kuruluyor’ tarzı heves, girişim ya da haberin eksik olduğu hiçbir zaman dilimi geçirmedim. Duyduğum ilk andan beri bende alerjik reaksiyon yaratan bu konuyu yazılarımda, konuşmalarımda elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Burada da özetle toparlamak isterim.
- Her şeyden önce -biraz teknik ayrıntıya maruz kalmayı göze alarak- idealize ettiğimiz vizyonun ismini öğrenelim. ABD’nin San Francisco şehrindeki Silicon Valley’nin Türkçe karşılığı ‘silikon’ değil SİLİSYUM Vadisi. Bizim çevirdiğimiz şekliyle silikon (orijinal karşılığıyla Silicone. Sonunda bir ‘e’ harfi var) daha çok meme, dudak, kalça protezlerinden aşina olduğumuz malzeme. Teknolojide de birçok alanda kullanılıyor ancak o meşhur vadiye ismini veren madde (periyodik tablonun 14. elementi) Silisyum (orijinal ismiyle Silicon). Silisyum bütün bilgisayar ve türevi cihazın temel yapıtaşı sayılan çip ve mikro-işlemcilerdeki yarı iletken yapının kalbi. Özetle ismin esprisi Vadideki şirketlerin varlığını büyük ölçüde silisyum denen bu kimyasalın varlığına borçlu olması (bizdeki nice anlı-şanlı kaynaklar hala silikon ve silisyumu aynı kefede anlatıyor, o da ayrı).
- Bu malumatfüruşluk ardından ‘galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır’ diyerek yazıya Silikon Vadisi olarak devam edelim.
- Silikon Vadisi’nin kökleri 1891 yılında bölgede kurulan meşhur Stanford Üniversitesi ile atılır. Bugün hala dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan bu kurumun o dönemki ilk mezunları civarında kurmaya başladığı şirketlerle Vadi’nin temelini atar. Ben 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile gerçekleştirdiğimiz ziyarette o üniversiteyi görme, gözlemleme fırsatı buldum. Stanford olmadan Silikon Vadisi olurdu sanan büyük resmi kaçırır (Ben öyle bir eğitimin hayalini bile kuramadım ama çocuklarımın oradan beslenebilmesi için her şeyi yapabilirim).
- Silikon Vadisi’ni oluşturan ruh, bizzat teknolojiyi geliştiren ekibin ürünü. Yazılımıyla, donanımıyla, hizmetiyle bilişim sektörünün her bileşeni o küçücük alanda can bulup dünyaya serpildi, serpiliyor.
- Silikon Vadisi hayali ABD dışında hiçbir yerde gerçeğe dönüşemedi. Nice ülkeler denedi, olmadı. Daha da garibi ABD bile ikinci bir Silikon Vadisi yaratamadı. Onca girişim, girişimci, yatırımcı ve teşviğe rağmen New York dahi bir Doğu yakası seçeneğine dönüşemedi.
- Tam bu noktada e-Tohum Antalya etkinliğindeki konuşmamdan ilgili bölüme birkaç dakika ayıralım.
- Silikon Vadisi ana gelişimini 1940 ve 50’lerde yaşadı. İş açısından birbirine ihtiyaç duyan ve fiziken birbirine yakın olması gereken kişi ve kurumların kovanıydı orası.
- Silikon Vadisi’ni Amerikan devleti kurmadı. Devlet girişimi, inisiyatifiyle oluşmuş bir yapı değil; sapından köküne kadar liberteryen bir harekettir.
- Bugün Vadi’nin can suyu kabul edilen melek yatırımcı, risk sermayedarı gibi kavramlar bile çok sonraları (bir ara katalizör olarak) ortaya çıkmıştır (o akımın peygamberiyse Georges Doriot‘dur. Onun fikir ve eserleri olmasaydı bugün dünya bambaşka olabilirdi). İlk dönem yatırımcıları çantalarındaki para ve sözleşme örnekleriyle kapı kapı dolaşıp girişimcilere yatırım almaları için yalvarmıştır (ayrıntıları için yukarıda linkini verdiğim sunumun tamamını izleyin).
- Bu hevesin minyatür denemeleri olarak gördüğüm Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (ya da daha popüler ismiyle teknoparklar) ne yazık ki üniversitelerin emlakçılık ve otoparkçılık yapmasından öte pek bir fayda sağlamamıştır. Sırf vergi avantajlarından ötürü teknoloji geliştirmeyle ilgisi olmayan birçok firma teşvik ve hibe kredi almış, personelini vergi yükümlülüğüne girmeden çalıştırabilmiş ve sonuçta bilişim sektörü haksız rekabet ortamını bizzat kendi elleriyle kurmuştur.
- Bir üst maddede devleti asla suçlamıyorum. İstismar edenlerden dolayı devleti suçlamak hırsız dururken evi soyulana çıkışmak olur. 2013’te ismi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak değiştirilen yapının ilk Bakanı Nihat Ergün bir sohbetimizde aynen şunu demişti: “Ben gençlere bizzat diyorum, alın bu desteği, vicdanınız elveriyorsa har vurup harman savurun. Bugüne kadar kimler devletin parasını sömürüp çarçur etmiş. Biraz da sizin gibi kafası çalışanlar etsin gerekiyorsa. Devletin kaynakları içinde yüz bin lirayı kaybetmişiz çok değil. Biz bu gençlerden çok daha fazlasını kazanacağız”. Bugünün şartlarında bir ülkeyi 10 girişimci bile şahlandırabilir. Ekin biçmek için önce tarlayı sulamak gerek. Yabani otları sonra nasıl olsa yolarız.
Önerilerime gelirsek
- Silikon Vadisi’nin varlığı yukarıda da vurguladığım gibi fiziken birbirine yakın olması gereken yapıların internet öncesi çağdaki ‘mecburiyetiydi’. Teknolojiyi yeşertmek için insanları belirli bir coğrafi sınır içine toplamak en basitinden çağdışılıktır.
- 3D yazıcılar, kitle kaynak ve fonlama gibi akımlarla yeşeren yeni ekonomi zaman ve mekandan bağımsız yeni bir modele zorluyor bizi. Türkiye kendine bilişim alanında 2023 hedefi koyacaksa dağıtık (distributed) yapıda bir şablon üstüne çalışmalı. Teknolojiyi evinde geliştirenle teknopark arazisi içinde geliştireni ayrı kefelere koymak dijitali anlamayan mantığın çözümüdür.
- İç ve dış göç dalgalarıyla Batı şehirlerine yığılan, işsizliğin yüzde 10 bandına dayandığı, gençlerinin geleceğe dair umutlarının azaldığı Türkiye’nin kurtuluşu internet tabanlı ekonomidedir (aman yanlış anlaşılmasın: girişimcilikte demedim).
- Türkiye’de hayal edilen devlet destekli Silikon Vadisi serüveni en fazla bir iki yandaş müteahidin ucuza (elbette ormanlık bir alanda) arazi toplayıp, üstüne birbirinden çirkin beton bina kondurup rant yaratmasıyla sonlanır. Bize kalan yaşamdan, ihtiyaçlardan, akademiden ve endüstriden kopuk; inovasyon adına hiçbir hevese sahip olmayan, aldığı teşviklerden ötürü devlete hayırdan çok zararı olan şirketler olur.
- Devletin etkili ve yetkili kişi ve kurumlarının teknolojinin özgürlükler ile tartışılmaz ilişkisini kavraması gerekiyor. Çin gibi klonlama merkezi veya düşük maliyetli üretim atölyesi olmaktan öte bir hayalimiz varsa bu ayrıntı üstüne kafa yormalıyız. Yoksa aklı, fikri, parası, hırsı olanları sahicisi dururken çakma Silikon Vadisi’nde kalmaya ikna etmek kolay olmaz.
Sonuç: Silikon Vadisi bir inşaat projesi değildir. Bir hayalin başlangıcı asla değil, sürecin sonucudur. Varlığına ihtiyaç olursa ne yapar-eder kendiliğinden ortaya çıkar; mayasını tutturacak ruh, ihtiyaç, sermaye ve koşullar yoksa ne yaparsan yap olmaz.
HAYDİ TÜRKİYE’M İLERİ!
Görüşlerinizi paylaşın: