2012’nin (teknolojik) özeti, 2013’e bakış

Teknoloji dünyasında birçok gelişmeye sahne olan 2012’de üstünde pek durulmayan ayrıntılara ve 2013’ün olası gündemine yönelik bir özet.

[box]Bu yazı 26 Aralık 2012’de Radikal’de yayımlanan köşe yazımın genişletilmiş sürümüdür.[/box]

Dijital trendlerin değişim hızı ve yayıldığı satıh ‘artık’ hepimizin malumu. İnternete bağlı sistemler sarmaşık gibi yayılmaya devam ediyor. Birbirine bağlı cihaz sayısı, birbirine bağlı insan sayısını 4 yıl önce geçmişti. Dünyanın geride kalan üçte ikilik kısmını dijital aleme bağlamak artık sosyal ağların görevi.

Bu süreçte mobil cihazların kilit rol oynayacağı ortada. Henüz sadece 1 milyar kullanıcıya sahip olsa da akıllı telefon ekranları yüz milyonlarca kişinin internetle tanıştığı ilk ortam. Ve bu kitle interneti mobil hizmetler ve uygulamalar üstünden kullanmaya devam edecek. Çoğunun belki hiçbir zaman bir bilgisayarı olmayacak.

Lafı fazla uzatmadan birkaç ana başlık ekseninde 2012’nin bize gösterdiklerine bakalım.

Sosyalleşmenin dönüşümü

20. yüzyılın başı ‘atom çağı’ olarak adlandırılıyordu (bu öyküyü Dünyayı Kurtaran Adam‘ın açılış sahnesinden biliyoruz). ABD, Japonları kitleler halinde eritip nesiller boyu sakat bırakmak için dönemin en büyük bilimcileriyle atom bombasını geliştirip 1945’te çağı taçlandırmıştı.

Kimileri içinse 20. yüzyıl ‘uzay çağı’dır.

20. yüzyıla dair kafalar karışık olsa da sanıyorum 21. yüzyılın ‘internet çağı’ olduğuna kimsenin şüphesi yoktur.

Doksanların sonuna doğru ‘sanal’ teriminden bunalanlar bugünlerde ‘sosyal’ kelimesinden kusuyor olmalı. Yalnızlıktan beslenen depresyon hastalığının tarihin en yüksek seviyesine çıktığı dönemde sosyal terimini bu kadar kullanıyor olmamız ilginç.

sosyal

1 milyardan fazla insanın üye olduğu sosyal ağlarla gururlanıyoruz ama bunun hayatımıza gerçekte ne kattığıyla ilgili hala tutarlı bir çıkarıma sahip değiliz. 2013 yılı da nice sosyal ağın ve mevcut ağlardan beslenen parazit hizmetlerin doğuşuna (elbette bazılarının batışına) sahne olacak.

Sosyalleşmeye dair en ilginç gelişme Microsoft’un kısa süre önce patentini aldığı internetten his aktarımı. Affective Haptics konusuyla ilgililenenlerin aşina olacağı bu konunun özü fiziksel hareketlerle yarattığımız hislerin uzak noktalarda tekrarlanması.

Daha basit bir anlatımıyla şöyle düşünelim. Annemizin bize sarıldığı zaman ‘aslında’ yaşadığımız şey vücudumuzun iki uzun nesneyle dolanması ve vücudumuzun önüne bir yüzeyin gelmesi (bu mantıkla sevgilinizle ateşli bir öpüşmeyi ‘salya transferi’ olarak da özetlemek mümkün). Sizdeki mutluluk hissini veren şey bunu yapan kişinin sevdiğiniz birinin (bu örnekte annenizin) olduğunu bilmek.

The Hug: An Exploration of Robotic Form For Intimate Communication adlı çalışmanın belgelerinden aldığım bir kesit. Sarılma dediğimiz şeyin aslında ne olduğunu ve nasıl taklit edilebileceğini özetliyor.
The Hug: An Exploration of Robotic Form For Intimate Communication adlı çalışmanın belgelerinden aldığım bir kesit. Sarılma dediğimiz şeyin aslında ne olduğunu ve nasıl taklit edilebileceğini özetliyor.

Microsoft’un patenti muhtemelen ilk olarak 8,5 milyar dolara satın aldığı dünyanın en popüler iletişim uygulaması Skype ile denenecek. Bugün birçok büyükanne ve dede torunlarını ilk olarak Skype’ta görüyor (küreselleşme bizi her zaman yakınlaştırmıyor anlayacağınız). Yüz milyonlarca kişi için Skype ve türevleri birbirini görebilmek, iletişim kurabilmek için tek seçenek. Belki bu patent sayesinde insanlar sadece ses ve görüntülerini değil, fiziksel dokunuşlarını da yollayıp alabilecek.

Microsoft’un ilk denemesi insansı yastık temelli. Bu sayede internetten uzaktaki birine sarılabilmek ve karşı tarafın da bunu hissetmesi mümkün. Şirket bunu bütün insansı tepkileri aktarabilmeye doğru genişletmeyi düşünüyor.

sbrrsx

Bundan en çok nemalanacak sektörün (diğer pek çok örnekte olduğu gibi) porno olacağını tahmin etmek güç değil. Çoğumuza komik gelen erotik hatların bile milyar dolarlık sektör yarattığı bir yerde ekranda sohbet ettiğiniz kişinin uzaktan size yaşatabileceklerini düşünün. Sanal seks ve fantezinin dönüşeceği; tabuların deneyimleneceği çağa Kurzweil’in tahminlerine her zamankinden daha yakınız galiba (Toplumsal baskılardan dolayı kendini engelleyen gizli eşcinsellerin ilk tecrübelerini bu teknolojiler sayesinde yaşayacağı iddia ediliyor örneğin).

2013’te en sık duyacağımız kelimelerden biri ise mahremiyet olacak. Elektronik kaydın tutkuya dönüştüğü, anı ve hafızaların sosyal ağlar üstünden aşkla kamulaştırıldığı bir düzende mahremiyet yeni evrensel meselemiz haline gelecek.

Buradaki en büyük sorun internet ve dijital iletişim konusunda fazla bilgi ve tecrübe sahibi olmayan yüz milyonların bir anda ortama dahil olması. Bunu yüzmeyi köpekbalıklarıyla dolu bir havuza itilerek öğrenmeye benzetebiliriz. Mağdur sayısı ve mağduriyet oranı her geçen gün artacak.

Cihazların ötesinden mobile bakmak

2012 akıllı telefon ve tabletlerin en bereketli yıllarından biriydi. 2013’te de durum değişmeyecek. Ama bir türlü çözemediğim konu satışların yüzde 75’ini oluşturan Android kullanıcılarının ne yaptığı. Sahi nerede bu insanlar? Apple neden hala bu pazarın en arzulanan, kuralları koyan markası? Demek ki satış rakamıyla bitmiyor her şey. Ama kurucusu Steve Jobs’un vefatının ardından Apple’ın da çok parlak bir çizgide ilerlemediği ortada. Bir dönemki çözüm ortağı Google artık ezeli rakibi ve Apple’ın ensesinde boza pişiriyor.

elmalarlaand

Lafı geçmişken Android stratejisini tamamlamak adına 7 ay önce 12,5 milyar dolara aldığı Motorola, 2013’te Google’ın en önemli odak noktalarından biri olacak. Bugün Android’in kaymağını yüzde 40,3 payla Samsung yiyor. Motorola’nın akıllı telefon pazarındaki payıysa sadece yüzde 3.

Google, X Phone kod adıyla yürüttüğü projede Motorola ekibiyle yepyeni bir telefon kategorisi yaratmaya çalışıyor. Sonucunu büyük ihtimalle 2013’te göreceğiz. Hemen ardından X Tablet gelecek. Bugünkü uç noktayı temsil eden Nexus‘un 5. serisi mi olacak yoksa yepyeni bir kategori mi yaratılacak kestirmek güç.

En ‘eski yeni’: bulutlarda bilişim

Kimse kısaltma, akım ve terim yaratma konusunda bilişim sektörünün eline su dökemez. Yıllardır kullandığımız Flickr, Gmail, Hotmail, Dropbox gibi hizmetlerin adı bulut (cloud) oldu ve 2012’de takdis edildi. Kurumlar yeni bir şeye uyum sağlıyor coşkusuyla dev yatırımlar yaptı. Kişisel kullanıcılar da yıllardır kullandığı hizmetlerden farklı bir şey bulmuşçasına heyecana kapıldı.

Bulut Bilişim teriminin yıllar bazlı arama eğilimi.
Bulut Bilişim teriminin yıllar bazlı arama eğilimi.

2013’te gündemimiz büyük bir telaş ve hevesle internete depoladığımız bu dijital varlıklarımızın güvenlik, sahiplik ve kullanım hakları olacak. Instagram’ın kendi (kıytırık) fotoğraflarıyla köşeyi döneceğini sananların bize hatırlattığı tek bir şey var: kullanıcı sözleşmelerini okumuyoruz! Bu ‘ileri, ileri, ileri, kabul et’ refleksi 2013 ve sonrasında başımıza çok işler açacak.

Önümüzdeki yıllarda kaptırdığı bir şifre yüzünden kararan hayatlara dair nice haberler okuyacak; hatta belki o haberlerin öznesindeki mağdurlardan olacağız. Bu yıl yaşanan popüler bir örnek ve sonrasında yaşananlar bile tahmin yürütme adına yeterince dehşet vericiydi.

Genel Teknoloji

Ezbere bildiğiniz türküyü hatırlatayım: Türkiye olarak teknolojide üretmekten çok tüketiyoruz. Diğer pek çok alanda olduğu gibi. Üstelik çoğunun sandığının aksine bize ait bir sorun da değil; evrensel bir mesele bu. Sistemin oyun kurucuları geride kalanları böyle şekillendiriyor.

Pek dikkat etmediğimiz ayrıntı ise Çin’in yükselişi. Batelle raporuna göre 10 yıl içinde Çin araştırma ve geliştirme alanında ABD’yi de geride bırakarak lider olacak. ABD ARGE’ye 2013’te yüzde 1,4’lük artışla 424 milyar dolar ayıracak. Çin ise yüzde 11’lik artışla 220 milyar dolar. ‘Çakma’ terimiyle zihnimize kazıdığımız (otoriter) Çin yakın geleceğin teknoloji belirleyicisi olacak.

cinciniii

Otoriter bir zihniyet, totaliter bir sistem, baskıcı bir rejim birleşiminde kapalı devre bir alternatif internet ve küresel üretim atölyesi yaratan Çin’in pek çok alanda belirleyici olacağı bir düzene gidiyoruz. Çin’in en büyük ihracat ürünlerinden biri de elektronik denetim yöntem ve araçları olacak. Zira birçok demokratik ülkenin perde arkasında bunun hayalini kurduğunu ve farklı isimler altında benzer girişimlerde bulunduğunu biliyoruz.

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için

İnternetin temel esprisi fikirleri, bilgileri ve insanları birbirine bağlamak. İlk döneminde fikir ve bilgileri birbirine bağlamayı öğrendik. Yaşadığımız sıkıntılarla neyi nasıl kaydetmemiz gerektiğini, nasıl bulunacağını, nasıl anlamlı ve erişilebilir hale geleceğini öğrendik. Web2.0 olarak geçen ikinci kısmındaysa bu bilgilerin ana kaynaklardan bağımsız olarak herkesin ekleme yapmasına, düzeltmesine, değiştirmesine ve yorumlamasına açık hale gelmesini sağladık.

Sosyal ağlarla başlayan ara dönemde birbirine bağlı insanların doğurduğu birlik yepyeni fırsatları tetikledi.

Ümit vaat ettiğini düşündüğünüz müzisyenleri destekleyerek albüm, klip yapmalarına destek olduğunuz Sell a Band sitesinden bahsettiğimde sene 2007’ydi. Zaten o yıl kurulmuştu. 2009’da film sektörüne yönelik Biracy gibi örneklerden söz ediyordum.

Hayata geçmek için kendine inananlardan yatırım bekleyen Pebble, 10 milyon dolardan fazla (ihtiyacı olanından onlarca kat fazla) sermaye toplayarak KickStarter tarihine geçti.
Hayata geçmek için kendine inananlardan yatırım bekleyen Pebble, 10 milyon dolardan fazla (ihtiyacı olanından onlarca kat fazla) sermaye toplayarak KickStarter tarihine geçti.

2010’da yükselişe geçen crowdsourcing (kitle kaynak) konusu (zamanınız varsa şu yazılarıma bir göz atın derim: 1, 2, 3) 2012’de kollektif güçten beslenen yepyeni akımları tetikledi. Crowd Funding adlı bu akımın lideri KickStarter sitesi ve temel mantığını 2012’de iki yazımla incelemiştim (1, 2). Sermaye ve çalışan / üreten rol ve yeteneklerini alt üst eden bu yeni kavramın 2013’te çok daha gelişeceğini, şekilleneceğini ve etkin konuma geleceğini düşünüyorum (KickStarter’ın en popüler projelerinden Pebl‘ın öyküsünü bizzat kurucusunun ağzından dinleme fırsatı da bulmuştuk).

Kollektif ruhun ticari faydadan uzak gönüllü kısmına dair umut veren örnekler de var elbet. Türkiye’deki en pırıltılı temsilcilerinden biri de Zumbara. Nefeslerini tutmayı başarabilirlerse 2013’te adını daha çok duyacağımıza eminim.

Korsanların yükselişi sürdü, sürecek

makerbotTerim olarak ‘korsan’ın algı ve anlamı her geçen gün biraz daha (pozitife doğru) evriliyor. Bir felsefe olarak partileşen korsanlık birçok ülkede etkin konuma geliyor. SOPA, PIPA, ACTA ve son olarak WCIT girişimleriyle devletlerin kontrolü ele alma çabası hem korsanların öncülüğündeki protestolar hem de bürokrat ve politikacıların anlaşmazlığı yüzünden başarı sağlayamıyor. Ama 2013’te yeni ve çok büyük ölçekli bir küresel girişim daha yaşayacağımıza kesin gözüyle bakıyorum.

2012’de Mark Cuban ve Minecraft’ın yaratıcısı Markus Persson’ın elektronik hak ve özgürlükler adına faaliyet gösteren EFF’e yeni bir yazılım patentleri konusunda seçenek ortaya çıkarması için 500 bin dolar bağışladı. Bu girişim ve bu ihtiyacı doğuran sebeplerin yansımalarının sektör ve kullanıcıları önemli olacağını düşünüyorum. Patent çoğu zaman üreticiyi korumaktan çok yeniliği, gelişimi engelliyor.

Kitap, müzik, film gibi dijitalleştirilebilen içeriğin korsanlığı üstüne yürüyen tartışmalara 2013 ve sonrasında yepyeni (ve bence çok daha büyük bir gürlütü koparacak) bir kategori daha eklenecek (bu konudan 2008’de söz etmiştim). Makerbot ve benzeri 3 boyutlu yazıcılar sayesinde herkesin evinde yeni ‘şeyler’ üretebileceği bir döneme giriyoruz. 2013’te bu yazıcıların maliyetleri ve kullanım bedelleri daha da düşecek. Bu yeni dönem hem tasarlayıcı hem tüketici hem de türetici adına yepyeni bir dünya kuracak.

http://www.youtube.com/watch?v=3o6pcbhylmQ

Yani hepimiz evimizde Ikea’nın kataloğundaki o vazoyu üretebileceğiz. Üstelik çok daha ucuza. Ya da daha da ötesinde bir tasarımcının o vazo için ürettiği (Ikea’nın aklına gelmeyen) harika bir altlığı internetten çekip evde tek tıklamayla yazdırabileceğiz.

The Pirate Bay ekibi şimdiden bu objelere yönelik bir kategori açtığını duyurdu.

Buyrun size telif haklarıyla ilgili yepyeni, karmakarışık, takibi neredeyse imkansız, devasa bir dert daha…


Yorumlar

8 yanıt

  1. Kamil avatarı

    belkide o yıllara geldiğimizde Affective Haptics ve Makerbot tekniğini çoktan birleştirmiş yeni bir ahlak anlayışına sahip dünyada yaşıyor olacağız, bana hiç ütopik gelmiyor.

  2. Halit Güneş avatarı

    Sevgili Serdar çok güzel bir yazı. İletişimin bu kadar kolaylaşıp bilginin (doğru/yanlış) bu kadar kolay ürediği bir ortamda amaçtan sapmak çok kolay. Umuyorum bu mania da bir zaman aşılacak ve gerçek fayda üfürüklerin önüne geçecek. Kim bilir bir zaman offf deyip mağara devrine geri dönmek isteyeceğiz?

  3. Mert avatarı
    Mert

    “Çin’in en büyük ihracat ürünlerinden biri de elektronik denetim yöntem ve araçları olacak.” a bir örnek verirsen sevinirim abi.

  4. Beytullah Pekmezci (@beyto) avatarı

    3 boyutlu yazıcılarda yapılabileceklerle ilgili bambaşka bir endişe de yazıcıdan çıktısı alınabilir silahlarmış. http://www.wired.com/dangerroom/2012/08/3d-weapons/

  5. nurettin avatarı

    Zevkle okudum. Steve Jobs’un Apple için ne kadar önemli olduğunu daha net göreceğiz. Bir kişinin bile şirketi nerelere taşıyabileceğini görmek firmalar adına çok önemli. Makerbot insanların birşeyler üretmesi adına güzel birşey. ilerleyen zamanlarda çeşitlilik daha da artacak.

  6. […] 2013 yılında bizi neler bekliyor? Bu bölümü M. Serdar Kuzuloğlu‘nun blogunda yazdığı 2012′nin (teknolojik) özeti, 2013′e bakış adlı yazısından bir kaç ana başlık halinde yazmayı tercih ettim. Daha fazlasını blogundan […]

  7. […] yazıcılar, kitle kaynak ve fonlama gibi akımlarla yeşeren yeni ekonomi zaman ve mekandan bağımsız yeni bir modele zorluyor bizi. […]

Görüşlerinizi paylaşın: