Türkiye’de kitap okuma konusuna ne kadar ilgisiz olduğumuz malum. Yine de biraz rakam vereyim, aklınızda biraz daha şekillensin:
- Türkiye’de 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.
- Japonya’da bir kişiye 25, Fransa’da 7 kitap düşüyor. Türkiye’de 12 bin kişiye 1 kitap düşüyor.
- Brezilya’da yılda 13 bin kitap basılıyor, bizde 7 bin.
- Azerbaycan’da kitaplar 100’er binlik dilimlerle baskı yapıyor. Bizdeki baskılar 1.000’erlik dilimlerin. Yani 5. baskı dediğimiz kitap aslında 5 bin basmış oluyor. Orhan Pamuk, Murathan Mungan gibi istisnalar var elbet. Onların baskı adetleri 10’ar binlik.
- Norveçliler yılda kitaba 137 dolar veriyor. Güney Koreliler ise 45 dolar. Biz 0,45 dolar…
- Nüfusun sadece yüzde 4’ü dergi okuyor.
- Satın almasa da nüfusun yüzde 22’si bir şekilde gazete okuyor.
- Televizyon izleyen nüfus oranı yüzde 94.
- Öğretmenler arasında kitap okuma alışkanlığı olanların oranı yüzde 33.
- İnsanlara ihtiyaçları sorulduğunda kitap 235. sırada yer alıyor.
- Kadınlarımız günde ortalmaa 4,5 saat televizyon izliyor.
- Genel anlamda eğitim düzeyinin düşük olduğu gruplarda televizyon izleme oranı ve süresi artıyor.
- MESAM verilerine göre Türkiye’de müziğin yüzde 70’i korsan.
- 5 yıl önce albümler için 60 milyon bandrol alınırken bu rakam bu sene 6 milyona ulaşamadı.
- Türkçe hizmet veren ve kapatılan korsan müzik dağıtım site sayısı 160 bine ulaştı.
- Müzik sektörünün iddia ettiği yıllık zarar 468 milyon dolar.
- Korsan DVD ve VCD kullanımı müziğin de üstünde bir oranda devam ediyor.
Özetleyecek olursak kitap zaten okumuyoruz, gazete bulursak okuyoruz. Bolca televizyon izliyor, radyo dinliyoruz. Ama şarkı ve filmlere para vermiyoruz. Yapabiliyorsak internetten bedavaya çekiyoruz ya da ucuza korsan alıyoruz.
Peki bu tablo değişebilir mi? Şöyle bir düşünelim.
Nokia’nın 4 Aralık 2007’de duyurduğu bir hizmetten yola çıkacağım: Comes With Music.
Bu yapı firmanın dünyanın en büyük müzik yapım şirketlerinden Universal Music, Sony BMG, Warner Music Group ve EMI başta olmak üzere birçok irili ufaklı bağımsız yapımcıyla işbirliğine giderek duyurduğu bu konsept, müziğe odaklı Nokia modellerine yönelik en az iTunes kadar devrimsel bir yeniliğin ilk adımı oldu.
Comes With Music kategorisinde bir telefon aldığınızda bu anlaşmaya tabi şirketlerin 6 milyonu aşan şarkısını internetten istediğiniz kadar çekip telefonunuzda ya da bilgisayarınızda dinleyebiliyorsunuz. Üstelik çektiğiniz şarkılar ömür boyu sizin oluyor.
Peki nasıl oluyor?
Nokia bu kategoride sattığı her telefon içinden bir payı bu yapım şirketlerine dağıtıyor. Bu payı belirleyen de muhtemelen ortalama bir kullanıcının 1 ya da 2 yıl boyunca müziğe ayırdığı bedel. Ne kadar olduğu açıklanmadı. Benim de hiçbir tahminim yok.
Ancak bu şekilde hem kullanıcılar sınırsız olarak müziğe yasal olarak erişiyor, hem yapımcılar telif bedellerini alıyor hem de Nokia kazanıyor. Herkesin mutlu olduğu rüya gibi bir yapı.
Geçtiğimiz günlerde Stuttgart’ta katıldığım Nokia World etkinliğinden bir canlı yayın yapmıştım. Burada konuya tekrar değinen Nokia Başkan Yardımcısı Ansi Vanjoki karşılaştırmayı şöyle yapmıştı.
iTunes üstünde en çok dinlenen 100 şarkıyı satın almak isterseniz 934 avro ödemek zorundasınız. Her hafta bu bedeli kim verir? Comes with music ile bunun karşılığı 0 avro!
Lafı geçmişken iTunes’tan da bahsedeyim. Yine geçen hafta Londra’da Apple’ın küresel lansman etkinliğinin Avrupa ayağındaydım. Oradan da bir canlı yayın yaptım. Apple Başkanı Steve Jobs’un ağzından bazı güncel rakamları paylaşayım:
- iTunes’un kayıtlı üye sayısı 100 milyonun üstünde. Dolayısıyla internetin en büyük e-ticaret ağlarından biri.
- iTunes Live (şarkıcıların sadece iTunes üyeleri için canlı söyledikleri dijital konserler) için 2 milyon bilet satıldı.
- Şu ana kadar iTunes üstünden 8,5 milyar şarkı satıldı.
- Pazarın yüzde 80’inden fazlasını elinde bulunduruyor.
- Bugüne dek satılan 220 milyon iPod hala her gün bu kaynaktan besleniyor.
Steve Jobs 23 Ekim 2001 tarihinde iTunes’u duyurduğunda internet Napster sayesinde bedava MP3 çılgınlığının altın yıllarını yaşıyordu. Kimse iş yapabileceğine inanmıyordu. Gelinen durumsa yukarıda ortada.
Özetle dijital müzik, korsan müziğin yanında incecik bir dilim bile olsa var ve büyüyor. Ücretsiz modellerse çok daha hızlı bir şekilde kendine yer buluyor.
1997 yılında Kanada ilginç bir karar alarak ülkede satılan her boş DVD ve CD gelirinden müzik sektörüne pay ayrılmasını karara bağlamıştı. Yayımlanan son rapora göre şu ana kadar bu fonda 160 milyon dolar toplanmış ve ülkede müzik sektöründe ter döken 100 bin emek sahibine dağıtılmış. Alan memnun, satan memnun…
Bu da bir yöntem.
Sonuca gelirsek…
Korsan müzik ve film çekenlerin cezalarla, yasalarla, tehditlerle yılmadığı; bu mücadelenin işe yaramadığı, atılan taşın ürkütülen kuşa değmediği ortada.
Peki bunun yerine kimi ülkelerin gündeme aldığı gibi internet kullanıcılarından seçenek olarak böyle bir toplu bedel talep edilse ve ‘her şey’ serbest bırakılsa?
Yukarıdaki örneklerde benzeri yapıların işe yaradığı ortada. Üstelik başka bir çıkış da yok gibi.
Örneğin ben aylık 10 TL; başka bir deyişle yıllık 120 TL’ye kadar bir bedeli makul karşılarım. 25 milyon kullanıcıdan hesap edilirse yıllık 3 milyar TL‘lik bir fon eder. Bunun anlamını düşünebiliyor musunuz? Kullanıcıların yarısı; hatta onda biri bile bu sisteme abone olsa bütün sektörler ihya olur.
Peki siz ne kadarlık bir bedeli uygun bulurdunuz?
Görüşlerinizi paylaşın: