Yazıya başlamadan önce hemen düşünün bakalım Türkiye’nin kaç şehri var? En kısa sınırımızın olduğu komşumuz kim? Kaçımız internetten faydalanabiliyor? Yıllık ortalama kaç para kazanıyoruz? Cevapları kafanızı kurcaladıysa, buyrun devam edelim.
Hayatımın yarısı konuşmalar yaparak geçiyor. Holding yöneticilerinden bayi çalışanlarına kadar belki normalde bir araya gelme fırsatı bulamayacağım kişilerle tanışma fırsatı buluyorum. Her konuşmamda gözden kaçırma ihtimali olan şeylere odaklanıp biraz kışkırtmaya; dürtmeye çalışıyorum.
İstisnasız her konuşmamın bir yerine sıkıştırdığım meseleyse memleketten manzaralar.
Ailemize yabancılaşmamız belki doğanın gereği. Halil Cibran’ın dediği gibi hepimiz anne-babalarımızın yayından çıkmış oklarız; gücümüz erdiğince ötelere ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat yaşadığımız şehre; hatta ülkeye bu kadar kolay ve kalıcı şekilde yabancılaşmamız hazmı kolay bir şey değil.
Gutenberg matbaayı icat ettiğinde insanlar 30 km2 bir alanda yaşayıp ölüyordu. Daha ötesine gitmek sadece ölümü göze alan maceraperest seyyahlara, kaşiflere, tüccarlara has bir şeydi. Dolayısıyla herkesin bilgisi kendi yaşam alanının civarında gördüklerinden ve komşu ‘bilge’ dedelerin anlattıklarından ibaretti. Matbaanın hayatımıza soktuğu kitaplar bizi daha önceden sahip olmadığımız bilgiyle, ötelerde yaşayan insanlarla, kültürlerle tanıştırdı. Her şeyi yaşayarak tecrübe etmek, aynı hataları yapmak yerine okuyup doğrusunu, eğrisini öğrenme şansına sahip olduk. Ve geliştik.
Şimdilerde internet sayesinde çevremizden, ötekilerden, hatta kainattan haberdar olmak için tarihte kimseye nasip olmamış araçlarımız var ama çok azımız bu bilgilere sahibiz.
Öteki ile karşılaşma adına bu kadar araç ve fırsatımız varken dünyayı bizim gibilerden sanma ve o halde tutma konusunda garip bir tutuculuk ve ısrarımız var. Bizim gibi olmayanlarla karşılaşınca sudan çıkmış balığa dönüyor, afallıyoruz. Herkes kendini ve fikirlerini dünyanın merkezi belleyip geri kalan herkesi uzaklaştırmış.
Bu bir tercih ancak en başta insan olmanın temel sorumluluğu olan ‘fikir sahibi olmak’ hem de neyi, nasıl yapacağımıza dair hedef koyabilmek için çevremizi tanımak zorundayız. Büyük resmi görmeden detaya odaklanmanın israftan başka açıklaması yok.
Türkiye’yi Anlama Kılavuzu, araştırma şirketi Ipsos‘un 2003’ten bu yana 2 yılda bir yaptığı dinden ekonomiye, teknolojiden gündelik yaşama geniş bir konu yelpazesinde bize ayna tutan bir araştırma (daha önce de değinmiştim). Blogun en çok okunan yazılarının verileri kendimce derlediklerimden oluştuğunu fark edince -biraz da fikri takip şiarıyla- 2014 raporunu da yılı bitirmeden paylaşmak istedim. Ben birkaç başlığına değineyim, ilgili olanlar ayrıca kitapçığını indirip detaylarına bakar (okumakta zorlandığınız grafiklere tıklayarak büyütebilirsiniz).
Türkiye’nin temel kümeleri
Türkiye’deki en yaygın grubu Yeni Muhafazakârlar oluşturuyor. Grubun muhafazakâr özellikleri mevcut işleyişten memnun olmaları ve Türkiye’nin geleneksel yanlarına ortalamadan güçlü bir şekilde sahip çıkmaktan geliyor. Temel özellikleri şöyle:
- Ekonomik ve siyasi gidişten güçlü bir şekilde memnunlar.
- Siyaset kurumuna ve devlete güvenleri daha fazla.
- Demokratik açılım ve Kürtçe eğitimi destekliyorlar.
- Dini duyarlılıkları ortalamadan daha yüksek.
- HES ve nükleer santralleri güçlü şekilde destekliyorlar.
- Orduya ortalamadan fazla güveniyorlar.
- Kadının iş hayatına katılımını da, eş rızasını da daha fazla önemsiyorlar.
- Alışveriş eğilimleri daha yüksek ve daha rasyonel alışverişçiler; reklamlara daha duyarlılar.
- AKP tercihi en yüksek grup.
Türk toplumunun en güçlü 5 tutumu
İnançlı olmak | %79 |
Çevre duyarlılığı | %76 |
Geçmişe özlem / bağlantı | %71 |
Küçük lüks ve mutluluk arayışı | %79 |
Evde yaşam | %69 |
Yaşam tarzına yönelik yukarıdaki en önemli ayrıntı ‘evde yaşam’a yönelik tutku. Türk insanı -göçebe toplum diyenlere inat- evde oturmayı, evde bir şeyler yapmayı seviyor (Formda kalmak isteyenlerin oranı sadece yüzde 12 örneğin).
Türkiye’nin ‘ev hali’
- Ülke ortalamasında Türklerin yüzde 63’ü bir ev sahibi.
- En yüksek oran yüzde 70 ile DE grubunda (köy / mezra yaşamı olarak düşünebililrsiniz).
- İlginç bir başka detay olarak evlerin yüzde 41’i 3, yüzde 40’ıysa 4 odalı.
- Evlerin ortalama yüzde 41’i sobalı (Ege bölgesinde dahi soba oranı yüzde 52).
- Aydınlatmada hanelerin yüzde 36’sı çıplak ampul kullanıyor (avize, aplik, vs yok).
- Tuvaletlerimizin yüzde 38’i alaturka. En üst gelir grubunda alafaranga (klozetli) tuvalet oranı yüzde 19 (tuvalet önemli mesele).
- Evlerin yüzde 46’sı internete bağlı. En yüksek oran yüzde 61 ile Marmara’da. En düşük oran yüzde 27 ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu.
Gündelik hayattan kesitler
Evlerin içinde hayat böyle de genelde nasıl peki? Araştırmaya göre erkeklerin yüzde 54’ü, kadınların yüzde 64’ü gün içinde bin parçaya bölünmekten şikayetçi. Bu da ister istemez sosyal aktivitelere, hobilere; yani aslında hayatı anlamlı hale getiren şeylere -olumsuz- yansıyor. Vuruyor desek daha doğru olur.
Ayrıntılara bakalım:
- Türklerin üçte biri hiç radyo dinlemiyor, gazete okumuyor.
- Yarısı hiç kitap okumuyor.
- Yarısı (yürüyüş dahil) hiçbir spor, antrenman faaliyeti yapmıyor.
- Üçte ikisi hiçbir sosyal ağa girmiyor.
- Beşte üçü sinemaya gitmiyor.
- Opera ve baleye hiç gitmemiş olanların oranı %96.
- Beşte dördü hiç tiyatroya gitmemiş, gitmiyor.
- Yüzde 94’ü hiç yurtdışına tatile gitmemiş (benim için en önemli ve belirleyici olan bu).
- İki haftada bir akraba / dost ziyaretlerine gidenlerin oranı %39.
- Ailesiyle dışarıda hiç yemeğe çıkmamış olanların oranı yüzde 38.
- Herhangi bir kişisel gelişim kursuna gitmemiş olanların oranı yüzde 87.
- Kadınların yüzde 38’i hiç makyaj yapmıyor.
- Türk insanının %84 ile en sevdiği şey televizyon izlemek.
- Televizyonda en sevilen içerik yüzde 65 ile haber programları. Devamında yüzde 62 ile yerli dizi ve yüzde 41 ile yarışmalar geliyor.
- TV tercihlerinde kadınlarda ilk sırayı yüzde 77 ile yerli diziler alıyor.
- “İzleyecek bir şey yoksa TV’de karşıma ne çıkarsa izlerim” diyenlerin oranı yüzde 40 (her raporda bu orana takılıp kalıyorum. Mahkumiyet hissi midir, çaresizlik mi kafa yormak gerek).
- Kendi önceliklerinin her şeyden önce geldiğini düşünenlerin oranı en yüksek yüzde 60 oranıyla 18-24 yaş aralığında.
- ‘Gelenekçiyim ve alışkanlıklarımdan vazgeçmem’ diyenlerin ortalaması yüzde 60 (Dürüst olmak gerekirse bu beni epey şaşırttı. Ben her gün gözümü her şeyden vazgeçmeye; bambaşka biri olmaya hazır şekilde açmaya çalışıyorum).
- Yukarıdaki maddeye rağmen “yeniliklere kolay uyum sağlarım” diyenlerin oranı erkeklerde yüzde 61, kadınlarda yüzde 65.
- ‘Her zaman kurallara uygun davranmaya çalışırım’ diyenlerin oranı ülke ortalamasında yüzde 73 (yani özünde epey uysal bir toplumuz).
- Bir başka yazımda 2 sene önceki verilerini paylaştığım meseleye gelirsek; değerlere aykırı medya ve internet içeriğinin yasaklanmasını / kapatılmasını uygun bulanların oranı düşündürücü.
- Kadınların yüzde 36’sı, erkeklerin yüzde 37’si teknolojinin ilişkileri olumsuz etkilediğini düşünüyor.
- Teknolojik gelişmeleri yakından takip ettiğini söyleyenlerin oranı erkeklerde yüzde 25, kadınlarda yüzde 16.
- İnternet kullanıcılarının yüzde 76 ile en fazla yaptığı şey Facebook’a girmek.
- Erkeklerin yüzde 79’u, kadınların yüzde 89’u telefon sahibi.
Siyasi eğilimler
- Türkiye’nin Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 50.
- Ortadoğu Birliği kurulmasının faydalı olacağını düşünenlerin oranı yüzde 41 (fikri olmayanların oranıysa yüzde 43).
- Oy verirken etkilenilen kişi / gruplara gelirsek:
- Din / cemaat lideri: yüzde 14.
- Arkadaşlar: yüzde 14.
- Aile / akraba: yüzde 21.
- Aşiret lideri: yüzde 11.
- Güvendiği kişiler: yüzde 19 (ilginç bir oran bu bence)
- Seçmenin yüzde 58’i sadece kendi dünya görüşüne göre oy kullanıyor.
- Yüzde 45’i seçimler sırasında medyadaki tartışmaları takip ediyor.
- Yeni anayasadan yüzde 53 ile en büyük beklenti hukuk önünde eşitlik ve toplumsal adalet.
Dini / ailevi / sosyal eğilimler
- Kadınların yüzde 70’i, erkeklerin yüzde 64 hayatına dini inançların yön verdiğini beyan ediyor.
- Dinin gereklerini yerine getirdiğini söyleyen erkeklerin oranı yüzde 67. Bu oran kadınlarda yüzde 75.
- Evde başını hep örtülü tutanların oranı yüzde 37.
- Dışarı çıkarken örtünen kadınların oranı yüzde 60.
- Erkeklerin yüzde 69’u, kadınlarınsa yüzde 57’si kadınların çalışmak için erkeğin rızasını alması gerektiğini düşünüyor.
Kapatırken bir not: bu tarzdaki eski yazılarımda bir kesim okuyucunun sonuçları, yorumları kendi değerlerine hakaret gibi algıladığına şahitlik ettim. Araştırma ve istatistikler bir tespit çabasıdır. Duruşumuz ekseninde savunmak ya da yermek yerine ortaya çıkanları iyi okuyarak iş ve fikirlerinizi oluşturmanızı tavsiye ederim.
Toplam nüfusu göz önüne alırsak her yüzdelik dilimin ÇOK sayıda insana denk geldiğini de unutmayın lütfen. Bu veriler arasında şüphesiz internet girişimcisinden meslek seçimi konusunda kafa yorana kadar herkes için çıkarılacak dersler vardır (yazının başını unuttuysanız tekrar sorayım: Türkiye’nin kaç şehri var?).
Her zaman olduğu gibi yorumlarınızı hasretle beklerim.
Görüşlerinizi paylaşın: