Uzun ama gerekli bir giriş yapacağım; hazır olun.
Kişisel teknoloji ürünleri adı üstünde ‘kişisel’ bir şey olmakla birlikte tüketim alışkanlıkları açısından bakıldığında aslında karar aşamasında ‘kitlesel’ davranılan bir kategori. Yaptığımız seçimlerde asla kişisel kararlarımız doğrultusunda hareket ettiğimizi söyleyemeyiz. 15 seneye yakın bir zamandır gazetelerde, dergilerde, televizyonda, radyoda teknoloji yazan, incelemeler yapan biri olarak bunda tuzum olmadığını söyleyemem. Ama şahsen satın aldığım (satın alma konusuna döneceğiz) hiçbir ürünü bir şeyin etkisinde kalarak almadım.
Teknoloji tüketicisi azınlık olmaktan genellikle korkar. Bir kısım da sürüden ayrılma hıncıyla gölgede sessiz sedasız ilerler. Ama biliriz ki insanlar genelde popülerden yana olmak ister. Tuttuğu takımın bile başa güreşenlerden olmasını ister. Bir futbol takımına gönül verirken bile hissi davranmaktan öte (örneğin Türkiye’de) o bilindik 3-4 takımdan birine yazılır.
Bunun altında yatan biraz da yalnız kalmama dürtüsüdür bence. İstanbul Büyükşehir Belediyespor’u tutmak cesaret ister. Ama Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı tutmak kolaydır. Çok da zorlanmazsınız. Fazla sorgulanmazsınız. Ama Belediyespor’da alaycı tavırları göğüslemeniz gerekir. Sizi aptal yerine koyanlar bile olacaktır. (futbolu severim ama herhangi bir takım ile zerre kadar ilgim yoktur bilmiş olun)
Teknoloji de böyledir işte. Herkesin yaptığı şeyleri yapmak istersiniz. Herkesin satın aldığını almak, kullandığını kullanmak istersiniz. Hepsine de bahaneler bulursunuz. Aynen takımınız yenildiğinde, sarpa sardığında evladına toz konduramayan anne-baba gibi olan olaya hiçbir etkisi olmayan eski olayları ısıtıp muhabbete sokarak o hali unutmaya (ve unutturmaya) çalışmak gibi. O sizin takımınızdır ve laf yiyen bir anlamda sizsinizdir.
Dönelim iPhone’a şimdi…
Apple fanatizmini uzun yıllardır takip ediyorum. Bugün iPhone fanatiklerinin atalarını tanıyorum. Hayatında bir Apple bilgisayarına elini sürmemiş, ekranını görmemiş insanların iPhone’a hayran kalmalarını izlerken Apple adlı pazarlama makinasının nasıl da şaşmaz taktiklere sahip olduğunu görüp hayran kalıyorum. Bence bundan herkesin çıkarması gereken çok ders var.
Bir teknoloji editörü olarak incelediğim her ürünü satın alsaydım her ay belki 7-8 bin lirayı bu aletlere ayırmam gerekirdi. Neyse ki firmalar bunları yolluyor. Neredeyse tamamını inceleyip geri yolluyoruz, bazılarını da kullanmamız için bırakıyorlar. Bunlar genellikle cep telefonları oluyor.
Turkcell de geçenlerde (hayli gecikmeli olarak) bir iPhone 3G (16GB) yolladı. Bütün gün boyunca masamda durdu; ellemeye korktum. Sitesinde yazdığına göre 758 avroluk bir cihazdan söz ediyorum. Başka bir deyişle 1,637 YTL; daha da başka bir tabirle 1 milyar 637 milyon lira! Ben defalarca ayaküstü deneme fırsatına sahip olduysam da eni konu hiç inceleyememiştim. Bir yandan özellikler konusunda çok eksikleri olduğunu biliyordum ama bunların kullanıma nasıl yansıdığını kestiremiyordum. Turkcell sayesinde öğrenmiş oldum.
Öncelikle size bazı harici görüşler aktarmak isterim:
- iPhoneTurkey.biz sitesinden:
- Televidyon’da iPhone
- Yahoyt’ta iPhone
Herhalde bu kadar yazı fazlasıyla fikir verir. Bir de ben inceleme yazmayayım. AMA gelin sadece 1 günlük kullanım sonucunda yaşadıklarımı paylaşayım.
En başta; biz burada bir internet cihazından bahsediyoruz. Yani günümüzün web2.0 mantığında popülerleşen uygulamaları mümkün olan en kolay, kaliteli ve güvenilir şekliyle yapabileceğimiz bir cihazdan. Çünkü bu telefona verdiğimiz paraya gayet güzel taşınabilir bilgisayarlar alabiliyoruz. Telefon derseniz zaten daha pahalısı yok. Bu paraya bir Vertu harici her şeyi almak mümkün.
O yok, bu yok diye kafa şişirmeyip sadece yaşadıklarımı anlatacağım:
- Bu cihaz video kaydı yapamıyor. Şimdi bunun ne gibi bir açıklaması olabilir? Parmaklarımın basıncını bile hesaplayabilen alet video kaydı yapamıyor. Benim işim ve hobim video. Üstelik ikiz babası olarak sürekli kaydedecek bir şeylerim var. Bunu geçelim; kimin yok ki?
- Fotoğraf özelliği 2 megapiksel. Olabilir ama kötü çekiyor be! Gerçekten kötü. (5 megapiksellik Nokia N96 da bir o kadar kötü çekiyor mesela…) Kötü fotoğraf çeken bir multimedya telefonu olmaz.
- Java desteği yok. Bir İstanbullu olarak trafikte seçeceğiniz alternatif yollar bir gün içinde abartısız 2 saati kazandırıyor ya da kaybettiriyor. Büyükşehir Belediyesi’nin teknoloji departmanı (Allah onlardan gani gani razı olsun) İBB Mobil diye bir mobil uygulama yazıp hayatımızı kurtardılar. Ama böyle hayati (ve basit) bir hizmeti bile iPhone’dan alamıyorsunuz. Çünkü mobil uygulamalarının ezici çoğunluğu gibi Java platformunda yazılmış. Apple ise bu platformdan faydalanmayı çok görmüş müşterilerine (derdi ayrı ama girmeyeceğim). Otoparkta kalakaldım öylece elimde telefonla. O anda aklıma webden bağlanıp bakmak geldi. Web sitesine bağlandığımda sıradaki maddeye geçtik.
- Bu alette Flash desteği yok. Üstelik bazı cihazlardaki gibi bannerları, menüleri gösterip videoda kalma değil, Flash bu cihazda yok. Nedenlerini ve geçmişini biliyorum ama o anda elimde telefon kalakaldığımda bu olaya sebep olan herkesin gelmişine geçmişine saydırdım. iPhone’un eksik özellikleri yüzünden bugün hayatımdan yaklaşık 1,5 saat havaya uçtu. Siniri de cabası. Bir web telefonum var ama ne video çekip upload ettiriyor, ne doğru dürüst fotoğraf çektiriyor, ne Java desteği veriyor, ne Flash oynatıyor. Güzel!
- Bluetooth’u ne için kullanıyorsanız unutun. Bu alette kulaklık eşleştirme dışında bir şey yapamıyorsunuz.
- Sanal klavyesi öyle göründüğü ya da düşündüğünüz gibi iyi değil. Blackberry ya da T9 hızınıza göre çok daha yavaş kalıyorsunuz. Ama ne gam?
- Radyosu yok. Bu biraz benim kişisel takıntım olmakla birlikte Türkiye geneli için de durum pek farklı değil aslında. Apple bedava tüketebileceğimiz radyoyu koymayıp iTunes üstünden şarkı sattıracak diye neden ben bu en basit teknolojiden mahrum kalıyorum ki? Üstelik Türkçe desteği bile sunmayan bir şirketin herhalde Türkiye’de iTunes hizmeti vermesini beklemiyorduk herhalde? Neyse… Hadi sıkıyorsa böyle bir şeyi Fransa’da, Rusya’da yapsaydı? Türkler ‘iplenmemeyi’ hazmedebilen bu büyüklükteki nadir halklardan. (Ama App Store‘da Radiolicious diye çok güzel, pratik ve bedava bir internet radyosu yazılımı keşfettim. Dikkat; internet kotanızı çatır çatır yer ha!)
- Apple’da bin yıldır mevcut olan Türkçe Q ve F klavye desteği iPhone’da yok. Hoş; iPhone’da Türkçe hiçbir şey yok. Oradan buradan bulup yamayacaksınız. Kolay gelsin. Örneğin Nokia ya da Samsung böyle bir şeye cüret edebilir miydi? Apple yapınca havalı oluyor.
- Syncml protokolü üstünden bile takviminizi senkronize edemiyorsunuz. Bunun için sadece Mac üstündeki takvim uygulamasını kullanabilirsiniz. Ama ben sadece evde Mac kullanıyorum. Yanımda sürekli bir PC var onda da Ubuntu yüklü? Bunun bahanesi nedir şimdi? iCal varken ne gerek var, değil mi?
Bunlar benim için en önemli noktalardı. Arada yeniden kullandıkça bu sayfayı güncellerim mutlaka. Ama şöyle bir özet vereyim; lütfen yorumlamadan önce iyi okuyup değerlendirin:
- Bir cep telefonu için akıl almaz bir bedel verip aldığınız bu cihazın eksikliklerini görmezden gelmek için ya bir Apple fanboy olmanız ya da verdiğiniz onca paranın üstüne pişmanlık duymamak için mantık kavramını görmezden gelmeniz gerekiyor. Yukarıda saydığım eksikliklerin hiçbir açıklaması olamaz. Bunun kişisel tercihlerle de ilgisi yok. Kendimizi kandırmayalım. Olayı ‘2-1 yenildik ama bilmemne kupasını da biz aldık n’aber?’ şekline sokmayalım.
- İnternet tecrübesi yaşamaksa derdiniz, dermanınız kesinlikle bir iPhone değil (hala ama henüz).
- Apple’ın bu özellik kırpma taktikleri eskidir. Apple dünyasını iPhone ile tanıdıysanız aklınıza başka şeyler gelmesin. Her birini ayrı ayrı satın alacaksınız yenisi çıktığında. Ama her birinde çok kilit bir şeyler eksik kalacak.
- Teknolojinin fanatizmi olmaz. Madem ki bunca para bastırıp alıyorsunuz, karşılığını istemek hakkınız.
- Parmağınızı ekrana sürtüp resimleri, sayfaları kaydırmak bunca eksikliği mazur gösteriyor mu? Eğer öyleyse size tavsiyem telefon hariç hemen her şeyi aynen sunan bir iPod Touch alın, telefonunuzu da diğer cebinize koyun.
- Uygulama dükkanında birçok yazılım var ama neredeyse tamamı ücretli. Diğer platformlarda ücretsiz bulup yükleyebileceğiniz birçok uygulama iPhone için paralı.
- Pil süresinden memnun kalacağınızı sanmıyorum.
Bütün bunların ışığında masamdaki şu üçlüye bakıyorum şimdi (bu kareyi yazılımcımız Mustafa’nın iPhone’uyla çektim)
Blackberry Bold’un pil ömrüyle ilgili sorunum var. Wifi sürekli açıkken pili emip bitiriyor. Adres rehberi, yapılacaklar listesi, notlar ve takvimleri eşleştirmek için sürekli kullandığım funambol senkronizasyon uygulaması da bunu körüklüyor.
Nokia N96 hayatımda gördüğüm en becerikli, eksiksiz ama aynı zamanda en çok kilitlenen ve yavaş telefon. Gerçi her işimi görüyor ve podcast, video, fotoğraf desteğiyle, internet tarayıcısı ve geniş yazılım desteğiyle de eksiklikleri tamamlıyor. Ama onunla da bir şeyler yazmak zor. Bu devirde 12 tuşla çalışmak resmen eziyet. Üstelik N96’nın tuş takımı da bence çok kötü.
Apple iPhone’daki dertlerimi de yukarda anlattım.
Nokia E71 benim için mükemmel eş; biçilmiş kaftandı ama testten sonra Nokia’ya geri verdim ne yazık ki (oysa cidden de sevmiştik).
Önünde sonunda bir cep telefonu ama benim gibi hayatı internet ve multimedya içinde geçenler için aynı zamanda bir iş platformu.
iPhone’u biraz önce kapatıp kutusuna koydum. MYK’da iPhone almak için kaşınıp duran Julien ve Hasan‘a vereceğim kullanıp görsünler diye. En azından ne kullanacaklarını bilerek para versinler. Ben bu telefona para verseydim herhalde üzüntüden ağlardım.
Gerçi benim bu aletle derdim başkaydı biliyorsunuz. Üstelik mecburen de ara sıra kullanmak zorunda kalacağım bu yüzden…
Herkesin derdi ayrı işte 🙂
Görüşlerinizi paylaşın: