Sosyal Medya isimli televizyon programıyla tanışmam, konuk olarak çağrılmam sayesinde olmuştu. TRT Haber kanalında Nagehan Alçı’nın sunduğu programa ilk konuk olarak Mirgün Cabas ve ben davet edilmiştik. 13 hafta sonra sunucu koltuğuna oturacağımı tahmin etmezdim elbette.
Ama oldu işte.
‘Sosyal medya’ çok geniş bir kavram. Sosyal ağları kapsadığı gibi, yepyeni bir ekolü de temsil ediyor. Teknik kısmı belki en küçük ayrıntısı. Sosyolojisi, psikolojisi, ekonomisi, yansıması, kendine has karakterleri, mecralarıyla dev bir konu. Bir yanıyla teknik bir mesele, diğer yanıyla 1 milyara yakın kullanıcıyı kapsayan dev bir akım.
Nereden baktığınıza göre değişen; körün fili tarifi gibi bir şey.
Sosyal Medya öncesi televizyon dünyasındaki üç programdan oluşan kısa tecrübem bana birkaç şey öğretmişti:
- Herkesi mutlu edemezsiniz. Ne yaparsanız yapın memnun olmayacak birileri olacaktır.
- İzleyicilerin tamamına yakın bir bölümü sözde şikayet ettiği program ve insanları özde çeşitli bahanelerle gayet büyük bir iştahla izler.
- İnsanlar televizyon ekranında ünlü / tanınmış yüzler görmek istiyor. Ünlü yüzlere yönelik beklenti de tolerans da daha yüksek. Ve aynı şekilde tanınmamış yüzleri izlerken fazlasıyla sorgulayıcı ve tahammülsüzler.
- İnsanların çoğu takdiri gizleyip eleştiriyi dillendirmeye daha meyillidirler.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da Sosyal Medya’nın 82. bölümüne hazırlanıyoruz. Yani devraldığım 14. bölümden itibaren 68 bölümü geride bırakmışız. Büyük bir aksilik olmazsa önümüzdeki hafta yepyeni bir dekorla ekranınızda olacağız.
Üstelik bu sefer (organize edebilirsek) 100 kişilik bir seyirci grubu da yayını stüdyoda takip edebilecek. Açıkçası en çok eksikliğini hissettiğim şey buydu. Her ne kadar önümdeki Twitter ekranından ekran başındakilerin saniye saniye nabzını tutuyor olsam da kanlı-canlı insanların yüz ifadesi ve tavırlarından gidişatı okumayı tercih ederim.
Ve yine becerebilirsek canlı müzik için bir alanımız da olacak. Belki bu şekilde internette denk geldiğim nice yeteneği televizyon ekranına çıkarabileceğiz.
Yüzlerce konuğun ardından
Şu ana kadar 300’e yakın konuk ağırlamışız. Üstelik listeye baktığımda kimilerinin iddia ettiği ya da sandığının aksine geleneksel ‘ünlü’ kategorisinden daha çok sosyal medyada popülerleşen kişilere ağırlık vermişiz. Popüler konuklarımızı tercihen sosyal ağlarda aktif olanlar arasından seçmiş, kimi zaman da tamamen bu ortamlara karşı popüler kimlikleri farklı bir görüş oluşturması açısından konuk etmişiz.
Türkiye’de sohbet programına (sohbet edecek) konuk bulmanın ne zor iş olduğunu sanırım en iyi bu satırları okuyan televizyoncular bilir.
Bölümler boyu özellikle sosyal medyada Twitter fenomeni olarak anılan kişilerden Facebook’ta parlayanlara, viral videolarıyla tanınanlardan siber eylem gruplarına, amatör müzisyenlerden site kurucularına kadar pek çok kişiyle ekranımızı paylaştık.
Arabesk rapçiden cinsel sağlık uzmanına, dizi oyuncusundan amatör blog sahibine kadar herkese kapımızı açmaya, sesini duyurmasına yardımcı olmaya çalıştık.
İzleyicilerimizin çoğu birçok sosyal ağdan bizim sayemizde haberdar oldu.
Skype bağlantılarıyla dünyanın dört bir yanındaki Türk ve yabancıyla sohbet ettik. Latin Amerika’daki yetimlere bakmak için binlerce kilometre yolu gönüllü kateden kişiden uluslararası televizyon kanalı yöneticilerine; İngiltere’de internet sayesinde hızla parlayan Türk şarkıcıdan yılbaşında internet bağlantısının bile nimetten sayıldığı Uzakdoğu’nun ücra bir köyündeki vatandaşlarımıza kadar nice ilginç karakterle izleyicilerimizi buluşturduk.
Bugün sosyal ağlarda popülerleşen birçok kişiyi ilk biz ağırladık, seslerini duyurmalarına, daha geniş kitlelere ulaşmalarına yardımcı olduk.
Türk internet girişimcilerin ABD’deki serüvenini aktarabilmek ve bu hayali taşıyanlara yol gösterici olabilmek için 2 hafta yayınımızı Los Angeles ve San Fransisco Silikon Vadisi’nden gerçekleştirdik. O iki hafta konuk ayarlamaktan teknik organizasyonu yürütmeye kadar uğraştığımız işlerin stresinden herhalde ömrümüzden 1 yıl gitmiştir. Üstelik bütçemizi aştığı için masrafların bir kısmını kendi cebimizden ödemek zorunda kalarak. Ama bence çok önemli ve eşi-benzeri bulunmayan bir içeriği ortaya çıkartmış olduk.
Adımızı hak edebilmek için sosyal ağ hesaplarımızı deyim yerindeyse oya gibi işledik. Facebook sayfamız ve Twitter hesabımız program süresince izleyicilerle iletişim kurmanın ötesinde hafta boyu bu dünyayı ilgilendiren güncel gelişmeler için de etkin bir referans kaynağı haline geldi. Kişisel Facebook sayfam ve Twitter hesabımı bile geride bırakan bu iki adresin gelecekte de program devam etsin etmesin takip edilmeye devam edecek önemli kaynaklar olarak kalacağına eminim.
Arşivimizi barındıran Youtube kanalımız, Instagram hesabımız ve televizyon tarihinde bildiğim kadarıyla ilk defa denenen canlı reji odası yayınımızla mümkün olan imkan ve ortamların hepsini kullanmaya çalışıyoruz.
Yayın sorumlulukları
Bunların ulusal (ve kamu yayıncılığı yapan) bir haber kanalında büyük risk olduğunu söylememe gerek var mı bilimyorum. İnci Sözlük yazarlarından devlet sitelerini hack eden eylemcilere kadar belki başka hiçbir kanalda yer veremeyeceğimiz konu ve konuklara canlı yayında söz hakkı verdik. Ünsüz olduğu için neredeyse hiçbir kanal yöneticisinin kabul etmeyeceği konukları ağırlama şansına kavuştuk. Özel bir kanalda reklama gireceği (ya da reklam vermeyecekleri) için ekrana çıkamayacak birçok kişi ve kurumu izleyicilerimizle tanıştırdık.
Bunlar için çok memnunum.
Buna imkan sundukları için TRT Haber kanalına (ve yöneticilerine) teşekkürlerimi sunuyorum. Bazı haftalar onları çok çok zor durumda bıraktığımızı ve nelere göğüs gerdiklerini biliyorum. Ben de marjları fazla zorlamış olabilirim ama belki bir dış yapım olmamızdan dolayı kendimizi özgür bir ortamda hissettik ve bence başarımızın altındaki sebeplerden biri de budur.
Ara sokaktaki büfeciden dev şirket yöneticilerine kadar çoğu zaman benim kamera karşısında otururken hayal bile etmediğim kişilerin izlediği bir programı böyle yarattık. Sosyal medyayı hiçbir ticari çıkar gütmeden sahiplenmek, herkese söz hakkı vermeye çalışırken izlenilirliği de yüksek tutmak kolay bir mesele değil.
Her şey toz pembe de değil
Bu program sayesinde sosyal medyayı oluşturan ‘öncü güçler’ arasında ciddi bir faşizm ve grupçuluk olduğunun da farkına vardım. Herkesin sosyal medyadan anladığı başkaydı ve herkes sadece kendi anladığı şeklin ekranda yer bulmasını istiyordu. Kimsenin kimseyi aslında sevmediğini, herkesin diğerinin arkasından konuşup kuyusunu kazdığını, programa çıkmak için yapmadığını bırakmayıp sıra bir türlü kendisine gelmeyince nasıl kötüleyip yerden yere vurduğunu gördüm.
Şöhret kaprisi denen şeyle de Sosyal Medya programı sayesinde tanıştım. Tek çıkmak isteyenler, diğer konuğu beğenmeyenler, büyük laflar konuşup sonra toparlamaya çalışanlar, seyirciden gelen ters bir soruyu iletmeme bozulup muhabbeti / arkadaşlığı kesenler…
Bunlara ibret alarak şahit olduk. Hepsine söyleyecek çok da lafım vardı ama karakter olarak tartışmayı sevmediğimden hepsini sineye çektim. Hatta bana komik gelenler dışında çoğunu unuttum gitti.
Öğrendiğim en önemli şey izleyici psikolojisinin bin bilinmeyenli denklem olduğuydu. Yazarken aklıma gelen ilk örnek tarz ve heveslerinden dolayı gerçekten ilginç bulduğumuz ve o hafta konuk olan 3 Facebook şöhretiydi. İki deneyimli meslektaşımın bile hayretle izlediği konuklarımızı ağırladığımız programın ardından kimileri onları ciddiye aldığım kimileri ise almadığım için eleştirdi (haters gonna hate).
Konuştuklarıma değil konuşma şeklime takanlar, ağzıma, yüzüme, göbeğime odaklananlar ve her konuda her şeyin en iyisini bilen (ama ne hikmetse şu ana kadar ortaya da bir şey koymamış olanlar) hiç eksik olmadı. Bazen ekibin yüzünü düşürse de ben bu grubu da çok değerli buluyorum. Her zaman diken üstünde durmamızı ve daha dikkatli olmamızı sağlıyorlar.
Bunun gibi şaşırtıcı, eğitici pek çok deneyim biriktirdik bu haftalar boyunca.
Canlı yayın denen şey
Devlet kanalında yayın yapmak; hele bizim gibi bir program için HİÇ kolay değil. Canlı yayın zaten en baştan ateşte yürümek. Bütün iyi niyetli gayretlerimize rağmen kusurlarımız elbet olmuştur. Ama programımızı kendi amatör ruhunda sempatik kılan şeyin de bul olduğuna inanıyorum. Mükemmeli istiyoruz ancak tutkunu değiliz. Olmasa da razıyız. Hayal ettiklerimin bir kısmını hayata geçirebildim, bazılarına nefesimiz yetmedi.
Ama şunu paylaşmaya fırsatım hiç olmadı. Biz televizyon dünyası için çok küçük bir ekiple çok büyük işlerin üstesinden gelmeyi başardık.
Haftasonu bir gece sohbet programı (late night show) için birçok dev bütçeli, dişli rakiplerimize rağmen kendi izleyicimizi, tarzımızı ve taklitlerimizi oluşturmayı başardık. Sosyal ağlarda adı çok duyulan kimi diziler kadar yüksek izlenme oranlarına ulaştık. Normalde TRT Haber diye bir kanalın varlığını bile bilmeyen kişileri ekran başına çekmeyi başardık.
Kendi açımdan zorlandığım şeyler olmadı değil. Her yayında sürekli içimden teknoloji değil bir sohbet programı sunduğumu tekrarladım. Bazen çok iyi bildiğim konularda susmak zorunda kaldım. Bazen konuklar ‘saçmaladı’, alttan alıp konuyu çevirmeye çalıştım. Bazıları kasten programı sabote etti. Bazen çok bahsetmek istediğim şeylerden söz edemedim. Yazarken bile inanması zor gelse de birçok konuyu konuşacak konuk bile bulamadık. Türkiye’de uzmanlar nedense internet konusunda hala alabildiğine mesafeli ve (ayıptır söylemesi) cahil.
Hiç tatil yapmadan program yapmanın ne yıpratıcı bir şey olduğu da tecrübe etmiş oldum. Çok şikayetçi değilim ama yaz-kış hatta yılbaşı gecesi bile demeden canlı yayına çıkmak kolay değildi. (31 Aralık 2011 ne gününe geldi hatırlayan var mı?) Hele babamı toprağa verdiğim günün gecesi ekrana çıkıp (en zorlu iki konukla) insanları eğlendirmek sahiden zordu. Ya da hayatımı allak bullak eden motor kazasından sonra kolluğu çıkarıp inanılmaz ağrılarla (çaktırmadan) program yapmak…
Ama ne mutlu ki bütün bunların sonucunda ve hepsinden daha önemlisi çok az kısmı televizyon izleyen çok büyük bir izleyici kitlesine ulaşıp, çok az televizyon programına nasip olacak sıcak, samimi ve karşılıksız bir bağ kurduk. Çok severek kullandığımız bir ortamdaki samimiyet ve hevesimiz karşılığını fazlasıyla buldu.
Bunun için TV ya da bilgisayar ekranı başında bizi takip edenlere aynı samimiyette bir teşekkürü sunmam gerek.
Onlarca farklı meslek grubundan yüzlerce konukla aklımıza gelen her konuda söyleşmeye çalıştığımız Sosyal Medya yepyeni heveslerle devam ediyor.
Destek ve ilginizin devam etmesi dileğiyle…
Görüşlerinizi paylaşın: