[box type=”info”]UYARI: Bu yazı halen güncellenmeye devam eden bir derlemedir. Başka sitelerdeki kaynaklara birçok bağlantı içermektedir. Konuya tam vakıf olabilmek için linklerdeki içerikleri de okumanız şiddetle tavsiye olunur. Konuyla iglili diğer yazılarımı da #DirenGeziParki bağlantısından takip edebilirsiniz.[/box]
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü en büyük toplumsal ayaklanmalardan birine sahne olanTaksim Gezi Parkı’nın aklımızın bir kenarında bulunması gereken ilginç bir öyküsü var. Belki bu karışık dönemde faydası dokunur düşüncesiyle özetlemeye çalışacağım.
Artık neredeyse hepimizin öğrendiği gibi bu park, aslen 1870 yılında inşa edilen bir askeri kışlanın alanında yükseliyor. Taksim (Topçu) Kışlası adıyla anılan bu dev alan Padişah 3. Selim’in emriyle inşa edilir. Amaç (bugün hala bütün heybetiyle ayakta duran) Anadolu yakasındaki Selimiye Kışlası‘na karşılık Avrupa yakasında da bir kışla yaptırmaktır. Osmanlı Ordusu modernleşme hamlesindedir ve yeni birlikler için yeni eğitim alanları gerekir. Mimar olarak dönemin neredeyse bütün heybetli devlet binaları ve saraylarınnda adına rastlayacağımız Balyan ailesinden Kirkor Balyan seçilir.
Taksim Kışlası tarihinde (Çırağan Sarayı dahil neredeyse dönemin bütün eserlerini bir bir yutan) yangınlardan iki kere nasibini alır. Kuruluşundan 1 yıl sonra inşa emrini veren 3. Selim’in tahttan inmesiyle sonuçlanacak Kabakçı Mustafa İsyanı burada başlar. Ardından 2. Meşrutiyet’in ilanıyla 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan 31 Mart ayaklanmalarına evsahipliği yapar.
İki padişahı iktidardan eden bu -lanetli- yapı Abdülhamit sonrası gözden düşer. Bu dönemde yarı özelleşen tesis, ortasındaki büyük alanda birçok halk şenliği, spor karşılaşması ve benzeri etkinliklerinde kullanılır. 1. Dünya Savaşı döneminde Fransızların İstanbul’u işgali süresince kendileri adına savaştırdığı Senegalli askerlere evsahipliği yapar. Bu süreçte o kadar hasar görür ve yıpranır ki artık eski işlevlerini yerine getiremez hale gelir.
Cumhuriyet döneminde ortasındaki alanın yüzü suyu hürmetine Taksim Stadı adını alarak tamamen futbol karşılaşmaları için kullanılır. Hatta Türk Milli Futbol Takımı ilk maçını bu stadda yapar.
1940’lı yıllar Fransız Mimar Henri Prost’un İstanbul’u yeniden tasarlamak için çalıştığı dönemdir. İstanbul tarihinin (bence) en az bilinen ve bir o kadar da ilginç ayrıntılarından biridir Prost’un bu nazım planı. Dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, Prost’tan büyük törenlerin düzenlenebileceği büyük bir meydan ister.
Taksim Meydanı’nın şeklini belirleyecek bu çabanın bir parçası da Taksim Stadı’dır. Prost stad alanının yıkılarak konut ve eğlence merkezi için değerlendirilmesini öngörür. Ancak yetkililer bunun yerine stadyum alanını park yapmaya karar verir (bu aslında biraz da parasızlıktan alınmış bir karardır).
İşte bugün uğruna nice mücadele verilen Taksim Gezi Parkı da hayatımıza böyle girer.
Hatta ilginç bir ayrıntı olarak parkın inşasında Surp Agop Ermeni Mezarlığı’ndan alınan mezar taşları kullanılır.
Yakın dönemin kısa bir özeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 seçimleri sırasında açıkladığı 22 noktayı içeren (kendi tabiriyle) ‘çılgın projeler’ Taksim’i de kapsıyordu. Buyruk kesindi. Buradan alınan sinyalle oluşturulan Kentsel Tasarım Projesi kapsamında aynı yıl Gezi Parkı’nın ‘yenilenmesi’ gündeme geldi. Fakat Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu aldığı kararla bu girişimi engelledi. Ardından Üst Kurul bu kararı iptal ederek Gezi Parkı’nın yıkılmasına Taksim Kışlası’nın inşasına izin verdi. Böylece geri sayım başladı.
Geri kalanını kronolojik olarak tarihe ve belleğimize not etme adına sıralayalım:
- Önce ağaçlar gizlice işaretlendi, garip budamalar görüldü, esnafın iş yapması engellendi.
- Gidişatı fark eden birileri belki biraz dikkat çekeriz diye ağaçları evlat edinme gibi sembolik eylemler yaptı. Hatta bir festival düzenledi.
- Yıkımı engellemek için 46 bin 500 imza toplandı.
- Bu çabaların hiçbiri yetkililerden hiçbir cevap alamadı; ilgi, alaka görmedi. Muhatap bile alınmadılar. Kamuoyunu temsilen görev yapanlar bütün halk iradesini görmezden geliyor ve gününü bekliyordu. Ve o gün geldi çattı…
- Bir gece vakti, gün çuvala girmiş gibi dev kepçeler parka kelimenin tam anlamıyla saldırdı. Eğer bir grup gönüllü, duyarlı insan orada toplanıp engel olmasaydı bugün Gezi Parkı çoktan tarihe karışmıştı. Yine de kepçeler birkaç ağacı sökmeyi ‘başardı’.
- Olaylar ertesi gün de sürdü. İkinci sortiyi yapan kepçeler, önüne geçen Milletvekili Sırrı Süreyya Önder sayesinde durdurulabildi.
http://www.youtube.com/watch?v=LxrGBhV-j3E
- Ardından polis bir şafak operasyonu ile göstericilerin üstüne TOMA araçları, biber gazları ve sis bombalarıyla ‘girdi‘. Yaralananlar, yoğun bakıma alınanlar oldu ancak bu da pek işe yaramadı. Her müdahalenin ardından katılımcı sayısı artıyordu.
- Polis, bu sefer dünyada eşi görülmemiş bir uygulamayla parkta oturma eylemi yapanları tel kafes içine alarak karantinaya aldı (hapsetti de denebilir).
http://www.youtube.com/watch?v=v6k3HnYV4cY
- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yaptığı açıklamada olayın bir kaldırım genişletme çalışması olduğunu iddia etti.
- Başbakan Erdoğan “Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik, yapacağız” diyordu. CHP bu sözlerle ilgili suç duyurusunda bulundu.
- İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun olaylarla ilgili yaptığı açıklama şöyleydi “Devletin emniyet teşkilatının kendi içinden çıkmış olduğu halkıyla karşı karşıya gelmesi ve onları incitecek en ufak bir olayın vukuu bulması söz konusu değildir.”
http://www.youtube.com/watch?v=u8T-diMWAVU
- Sivil giyimli kişiler bir ara Taksim Meydanı civarındaki mekanlara saldırarak hasar verdi. Sosyal medyada başka iddialar da vardı.
- Gösterilere müdahale adına aralarında Taksim İlkyardım Hastanesi ve civardaki oteller de olmak üzere pek çok sivil yerleşim birimine biber gazı atıldı.
- Bu yazıyı yazdığım Cuma günü polis Gezi Parkı’na destek için yola çıkanları engellemek için civardaki neredeyse bütün semtleri gaza boğdu. Turist nüfusunun da yoğun olduğu Taksim-Beşiktaş bölgesinde olayla ilgili-ilgisiz, yaşlı-çocuk herkes mağdur oldu. Akşam saatlerine doğru havada dolaşmaya başlayan polis helikopterinden aşağıdaki halk üzerine biber gazı bombaları atılmaya başlandı.
- Bir ara metro seferleri de dahil olmak üzere bölgeye giden toplu taşıma araç seferleri iptal edildi.
- Vatandaşlar bu vesileyle biber gazına maruz kalınırsa ne yapılmalıdır, etkilenmemek için maske nasıl yapılır, gözaltına alınırsa nelere dikkat edilmelidir gibi normalde asla bilmemeleri gerekmeyen şeyleri öğrendi.
- Gezi Parkı’ndan olayları canlı aktaran DHA’nın yayını ilginç bir şekilde kesildi.
- İstanbul Belediyesi’nin turistik web kameralarından İstiklal Caddesi ve Taksim yayınları ‘koptu’.
- Bölge otelleri eylemcilerin iletişiminin kesilmemesi için kablosuz internet şifrelerini kaldırarak destek oldu.
- Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’na doğru Beşiktaş, Osmanbey, Galata başta olmak üzere dört koldan erişmeye çalışan yüz bine yakın insana polis Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmedik bir direnişle karşı koydu (koyuyor).
- Vücuduna isabet eden plastik mermi ve gaz bombası kapsülleriyle yaralanan birçok kişiye dair haberler geliyor.
- #DirenGeziParki etiketi sanıyorum Twitter’ın tarihindeki en geniş katılımlı eylem olarak tarihe geçti. Türkiye trendlerindeki birinci sıradan hiç inmedi. Eylemi destekleyen diğer pek çok etikete karşı #MeseleAkPartiDüşmanlığı etiketiyle de (böyle adlandırmak doğru olur mu bilemiyorum ama) ‘karşı cephe’ görüşlerini paylaştı. Kullanıcı sayısının yoğun olduğu bölgelerde anlık acil haberleşme için sosyal medya araçlarının ne kadar önemli olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
- Gezi Parkı’na ulaşamayan / katılamayan vatandaşlar tencere-tava vurarak, araçlarında korna çalarak, evlerinin ışıklarını açıp-kapayarak yeni bir destek modeli geliştirmiş durumda (ve katılım hiç de azımsanacak boyutta değil).
- Gümbürtüye gitti ama İstanbul 6. İdare Mahkemesi, yapılması planlanan inşaatı durdurma kararı aldı.
- İstanbul Barosu göstericilere uygulanan şiddete yönelik suç duyurusunda bulundu.
- Yazıyı yazdığım sırada (31 Haziran Cuma günü) tepemizde helikopterler dolaşıyor, biber gazından cam açamıyoruz, ambulans sirenleri HİÇ durmadan çalıyor ve sürekli bağırışmalar duyuluyor. Olaylar Harbiye’ye kadar yayılmış durumda. İstanbul’da Ataköy’den Kadıköy’e kadar birçok yerden eyleme destek ve katılım haberleri geliyor.
1 Haziran Cumartesi notları (4. gün)
- Geceyi Taksim’de geçiren eylemcilerden (ulaşabildiklerini) polis şiddet kullanarak gözaltına aldı.
- Cuma gecesi Kadıköy’de toplanan binlerce kişi Boğaziçi Köprüsü üstünden yürüyerek Taksim’e doğru yola koyuldu ve sabahın ilk ışıklarında Avrupa yakasına geçti. Boğaz Köprüsü ömründe böyle bir şey görmüş değil. İstanbullular için inanılmaz bir kareydi kesinlikle. Ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyen gruba polis Beşiktaş’ta tazyikli su ve sis bombalarıyla ‘karşılık verdi‘.
- CHP ve MHP göstericilere destek vermek için Taksim’e gideceğini duyurdu.
- Cuma gecesi gösterilere katılmak için Taksim’e gidenler geceyi civardaki pastane, kafe ve barlarda geçirdi. Sosyal medyaya yansıyan haberler mekanların çoğuna ücretsiz yiyecek-içecek verdiği yönünde.
- Özellikle Galata ve Cihangir’de birçok kişi evini sokakta kalanlara açtı.
- Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç AVM istemeyenlere biber gazı sıkma yerine ikna yöntemi kullanılması gerektiğini söyledi.
- Olayların Pazar günü de süreceği söyleniyor.
- Bölgedeki hastaneler göstericilere maske dağıtıyor (bunlar en azından geniz yanmasını bir nebze de olsa kesiyor). Bazı esnaf da yiyecek içecek desteği sunuyor.
- Polis İstiklal Caddesi’ne çıkan yolları tutarak girişi kesti. Sivil polisler de diğer koldan engelleme yapıyor.
- Gönüllü doktor grupları yaralılara müdahale için bölgede toplanıyor.
- Bülent Somay sayesinde Slavoj Zizek’in de konuyla ilgili yorumlarını öğrendik.
- Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada polisin eyleme müdahalesiyle ilgili soruşturma başlatıldığını söyledi.
- Ünlü paylaşım sitesi 9GAG’de olayları özetleyen bir görsel paylaşıma sunuldu.
- Bu yazıyı yazarken dışarıda yüzlerce araç kornalarla sokakta atılan sloganlara destek veriyor, her yaş ve gruptan insanlar marşlar söyleyerek yürüyüşteler. Tepemizde polis helikopteri hiç durmadan gürültüyle -kimbilir ne için- dönüyor.
- GÜNCEL: Saat 15:45 itibariyle polis aldığı talimatla Taksim ve civarından tamamen çekilmeye başladı.
Başbakan Erdoğan 1 Haziran Cumartesi günü Türkiye İhracatçılar Birliği’nde konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ekonominin geliştiğine, kişi başı gelirin yükseldiğine, IMF’ye borçların kapatıldığına değinen Erdoğan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:
- Bizim dönemimize kadar çoğunluğun beklentileri dikkate alınmadı. Çoğunluk nasıl azınlığa baskı uygulayamazsa azınlık da bu ülke üzerinde baskı kuramaz.
- Hiç kimsenin ağaçlar kesiliyor bahanesiyle gerilimi arttırmaya hiç hakkı yoktur.
- Şu anki çalışmaların Topçu Kışlası ile alakası yok.
- Taksim Kışlası Taksim Meydanı’na çok büyük zenginlik katar dedik. Mesele kesilen ağaç değil, gelinen nokta ideolojiktir.
- Taksim Meydanı aşırı uçların cirit attığı yer olamaz. Polis dün oradaydı, bugün de orada yarın da olacak.
- Biber gazı kullanımında aşırılık var. İçişleri ve valiliğe talimat verildi, gerekli inceleme yapılıyor.
- AKM’yi dahi yıkmalıyız. Oraya gururlanabileceğimiz bir opera binası yapmalıyız.
- Topçu Kışlası yerinde tarihe uygun yeşil alanlı yapılacak.
Bu süreçte öğrendiklerimiz
- YUKARIDA OKUDUĞUNUZ BÜTÜN EYLEMLER TAMAMEN SOSYAL MEDYADA ÖRGÜTLENDİ. Bu belki de en önemli ayrıntı. Sosyal medya olmasaydı böyle bir eylem de olmayacaktı. Olaylar durulduğunda bu boyutu ayrıca yazmayı düşünüyorum.
- Türkiye’nin en büyük şehrinin en önemli meydanı için böyle köklü bir düzenleme öncesinde halka hiçbir açıklama yapılmamış, soru sorulmamış, rızası alınmamıştır (Oysa Belediye vapurlarımız, otobüslerimizi biz şehir sakinlerine ne güzel danışmıştı?). Bir hatırlatma olarak; kendimizi arasında görmeye çalıştığımız ülkelerde kendi arazinize ev inşa etmek için bile bütün komşularınızın iznini almanız gerekiyor.
- Bu sıradan gibi görünen olay, hayatında eylem yapmamış; hatta belki Gezi Parkı’na adım bile atmamış Türkiye ve dünyanın dört bir yanından yüz binlerce kişinin eyleme katılmasına yol açmıştır.
- Türkiye’de hayatta bir araya gelmeycek bütün düşünce grupları, siyasi parti sempatizanları, futbol taraftarları bu aralıkta el ele, kol kola girmiştir (samimi olarak -yakın zamandaki gözlemlerimden sonra- en çok şaşırdığım şey bu oldu.).
- Hafızam yanıltmıyorsa ilk defa Türkiye’de farklı şehirlerde (Eskişehir, Adana, Ankara, İzmir, Manisa, Afyon, Gaziantep, Diyarbakır vs) ortak destek eylemleri düzenlenmiştir.
- Dünyanın birçok yabancı ülkesinde Cumartesi günü bu eyleme destek için insanlar parklarda toplanacak.
- Türk polisi, kimden aldığı bilinmeyen bir onayla (emirle) Türk halkına yönelik (kimyasal silah olup olmadığı hala tartışılan) biber gazını ölçüsüz, kullanım şartlarına aykırı ve insafsızca kullanmıştır. Göstericiler de dahil bölge ve civarında yaşayan yüz binlerce insan, yaşlı-genç, çocuk-büyük, Türk-yabancı, eylemci-eylem karşıtı ayırmadan bu müdahale tarzının mağduru olmuştur.
- Polis oturmak ve ara-sıra slogan atmak dışında hiçbir şey yapmayan eylemcilerin üstüne zırhlı araçlar, panzerler, TOMAlar, cop, sis ve gaz bombalarıyla ‘saldırmıştır’.
- Sıradan vatandaşlar, gençler, hatta yaşlı dede ve ninelerden oluşan eylemciler ‘marjinal gruplar’ olarak adlandırılmıştır.
- Eylemciler arasında polisi kışkırtanlar da -elbette- olmuştur. Ama bu kişilerin sayısı ve yol açtığı olaylar (zırhlı polis aracına tekme atmak gibi) ortaya çıkan karşı müdahalenin boyutlarını açıklamakta yetersizdir.
- Polisle ortak strateji geliştiren zabıta (üniformalarını bellerine gizleyerek) parkta nöbet tutanların çadırlarını yakmıştır.
- Geleneksel medya ve TBMM’nin işlevini yitirdiği ortaya çıkmıştır. Taksim’de insanlar gaz bombaları, tazyikli su ve türlü çeşit araç ve silahlarla ezilirken yetkililer “herhangi bir sorun yok”, “birkaç küçük taşkınlıktan ibaret” gibi komik açıklamalar yapmıştır.
- Parkına, yeşile, ağaçlarına sahip çıkmak isteyen vatandaşlar, görmezden gelinerek, itilip-kakılarak bambaşka bir noktaya çekilmiştir. Bugün mesele Taksim Gezi Parkı meselesi olmaktan çıkmış; resmen bir halk ayaklanmasına dönüşmüştür.
- Türk medyasının aksine dünya medyası ve ajanslar olayları ellerinden geldiğince bütün çıplaklığıyla yansıtmış ve Türkiye dışındaki kamuoyunu olaylar hakkında bilgilendirmiştir.
- Eylemler sırasında (birileri) sinyal karıştırıcı jammer cihazlarla bölgedeki mobil internet ve iletişim kesilmiştir (Arap Baharı döneminde sıkça rastladığımız -ve işe yaradığı görülmeyen- bir panik tedbiri).
- Bu olayların çıkış sebebini AKP ya da Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı gibi görmek olayı hafife almaktır. Ama olayların gidişatı geniş kitleleri bu yönde kutuplaştırmaktadır.
- Sosyal medyanın ne kadar büyük ve önemli bir güç olduğunu Taksim Gezi Parkı olayları apaçık ortaya koymuştur.
- Bu sırada ilk defa Twitter Türkiye gündemi sadece tek bir olaya kilitlenmiştir.
- Ne kadar hassas bir durumda olduğumuzu anlamak için bu gece kaydedilen bir video paylaşayım:
- Biber gazını solumamış kişilerin bunun ne büyük bir işkence ve nasıl insanlık dışı bir şey olduğunu bilmesi mümkün değil. Umarım kimse yaşamaz, bilmez.
Eğri oturup doğru konuşmak
Bu kadar yazdıktan sonra doğma büyüme bir İstanbullu olarak şu meşhur Taksim Gezi Parkı’nı da en azından İstanbul dışındakilere bir tanıtmış olayım. Okuyacağınız yorum bana ait ama eli vicdana koyunca sanıyorum herkesin aşağı-yukarı mutabık kalacağı bir tarif olacak:
Taksim Gezi Parkı İstanbul’un en tekinsiz, gece-gündüz tinercilerle dolu, gaspın eksik olmadığı, akşamları eşcinsellerin oğlan avladığı ve eminim bugün eylem yapanların çoğunun hayatında adım bile atmadığı kaderine terk edilmiş bir alan(dı). Ama (sanıyorum) orası artık İstanbul halkının büyük bir bölümünün sembollerinden biri olacak.
Cevabını bulamadığım sorular
- Bütün bu süreç halka sorulsaydı, rızası alınsaydı, ikna edilseydi ya da bir ortak yol bulunsaydı kim, ne kaybederdi? Bu kadar kan, gözyaşı ve nefretin üstüne halkın benimseyip mutlu olabileceği bir şey çıkartmak mümkün müdür?
- Ülkeyi bir iç savaşın eşiğine getiren bu AVM çılgınlığı nedir? Gerek var mıdır? Dünyada en çok AVM açılan 5. şehir İstanbul’da yenilerine sahiden ihtiyaç var mıdır? Yoksa bugün bilmediğimiz, aklımızın ermediği başka bir şey mi var bütün bunların arkasında?
- Polisimiz nasıl bir psikoloji içindedir ki kendi vatandaşına karşı bu kadar acımasız olabilmektedir? Bu insanları vatandaşı olarak görmüyor olabilir mi? Karşısına çıkan bu kişileri kafasında nasıl kodlamıştır? Bütün bunları amirlerin emri ile açıklayabilmek mümkün müdür?
- Hepsinden önemlisi; bütün bu yaşananları karşılıklı olarak nasıl unutacağız biz?
Son olarak: bu olayların sonunda ne olursa olsun, yeni bir dönem başlamıştır artık.
Yazacağım daha çok şey var.
Yazacağım.
[box type=”alert”]EK BİLGİ: Bu yazıyı yayınladıktan 10 dakika sonra siteme ilk defa bir DDOS saldırısı gerçekleşti ve 2 saat boyunca erişilemez kaldı. Bu vesileyle yanlışlıkla kapattığım CloudFlare hizmetini de hatırlamış oldum ve yeniden aktif hale getirdim. Siz de sitelerinizi her ihtimale karşı güven altına almak isterseniz CloudFlare kusursuz (bedava sürümü de olan) bir mucize hizmet. İleride başka bir yazıda belki ayrıca yazar, anlatırım.[/box]
Görüşlerinizi paylaşın: