Okumayı sökmeden önce etrafımdaki her şeyi bilenlere okuturdum. Banklardaki banka isimlerini, tabelalardakileri, gazete başlıklarını… Bu sayede çok erken yaşta okumayı-yazmayı öğrendim. İyi mi oldu bilemiyorum. Zamanından önce öğrenilenler insani akranlarından koparıyor. Bu zaman kaymasının sıkıntısını ilerleyen yıllarda çok çektim.
Yine de okuma-yazmayı hep sevdim. Hayatımın her anında en çok yaptığım şey okumak oldu. Bana haz verenin okuma eylemi mi yoksa okuduklarımdan öğrendiklerim mi olduğunu tam anlayamadım. Büyük ihtimalle ikincisi. Kendimi bildim bileli sahip olduğum doymayan merakımı ve yeni bir şey öğrenmenin bana verdiği hazzı size tarif etmem mümkün değil. Bunun psikolojik bir sorun olup olmadığını anlamak için tanıdığım uzmanlara bile danışmıştım (ve tahmin ettiğim gibi benimki bir sorun / saplantı olarak tanımlanıyordu).
Halen araç kullanırken bütün tabelaları, yazıları okurum. Yürürken yerdeki kağıt parçalarının üstünü, masamda bekleyen ketçabın etiketini, garsonun saatinin kadranını, muayenehanedeki yıllanmış dergileri… Okuyacak hiçbir şey kalmadıysa webde fırsat bulamadığım için kenara ayırdığım yazıları cep telefonumdan açar okurum.
Evimde, işimde, motosikletimde, arabamda, her yerde okunacak bir şeyler olmalı. Herbert Samuel’in dediği gibi “kütüphaneler fikirlerin saklama kabıdır”. Yanımızda her zaman bir sefer tası olmalı.
Bu uzun girişi niye yaptım? Okumanın (öğrenmenin, haberdar / aşina olmanın) benim için ne anlama geldiğini anlatabilmek için. Yani okuma meselesi benim hobim değil; yaşama amacım (ve işimin vazgeçilmez bir parçası).
Üstelik internet gibi bilgi dahil her şeyin saniyelerle aktarıldığı bir dönemde saatlere, günlere yayılan; oldukça özveri isteyen bir tutku. Bu konuda romantik değil, obsesif ve pragmatistim.
Kitap romantikleri
Bir de kitap; daha doğrusu ‘kağıt tutkunları’ var. ‘Kitabın kokusu olmadan olmaz’ mahkumları. Kişisel gözlemlerim bu söyleme sahip kitlenin yüzde 99’unun esasında kitapla alakası olmadığı yönünde. Bu cümleyi kullananlara son 3 ayda kaç kitap okuduğu sorun göreceksiniz. Geri kalan yüzde 1 için hiçbir sözüm yok. Kim nasıl hoşlanıyorsa öyle okusun. Kimsenin kimseye bir şeyi dayatmaya, tercihini sorgulamaya haddi / hakkı yok.
Hepsi bir yana kitap kokusunu ben de severim. Yenisi ayrı, eskisi ayrı güzel kokar. Hatta bu kokunun müptelalarından Gerhard Steidl, zamanında parfüm üreticisi Geza Schön ile çalışarak ‘kitap kokulu parfüm’ bile yaptı. Beraberinde gelen kitabın önsözünü bir başka kağıt tutkunu Alman Modacı Karl Lagerfeld, şiirlerden biriniyse Alman Yazar Günter Grass yazdı.
E-kitap okuyucuları e-mürekkep / e-kağıt teknolojisi tanıtıldığından beri takip ediyorum. Bu konuda gazetede birçok haber kaleme aldım. İlki 8 sene önce, Philips ile Sony ‘e-mürekkep’ (e-ink) teknolojisini ilk tanıttığı 2004 yılına denk geliyor. Şöyle yazmışım:
Philips’in E-ink firmasına yaptığı yatırımla hız kazanan elektronik kâğıt ve mürekkep teknolojisinin biz tüketicilere yönelik ilk ürünü Sony imzasıyla piyasaya sürüldü. LIBRIE adını taşıyan elektronik kitap ilk bakışta bir tablet PC’yi andırıyor. Kitap boyutunda bir dokunmatik siyah beyaz ekranı bulunan cihaz üstündeki tuşlarla bilgi girişini de kolaylaştırıyor. Hafızasında 500 kitabı saklayabilen LIBRIE 100 farklı patente sahip.
Linkten baktıysanız haberin altındaki yorumlardan biri hemen dikkatinizi çekmiştir: Yaşasın kitap kokusu! (İlginizi çekerse konuyla ilgili Radikal’de yazdığım diğer birkaç haber: 1, 2, 3, 4, 5)
Dünyanın ilk e-kitap okuyucusu Sony Librie gerçekten büyük bir olaydı. 800×600 çözünürlük, 10 bin sayfalık şarj ömrü, 10MB bellek ve 190 gram ağırlıkla yepyeni bir çağın müjdesini veriyordu.
Nedir bu e-kitap?
Devam etmeden önce konuya yabancı olanlar için e-mürekkep denen şeyin tanımını yapmakta fayda var.
E-mürekkep, dünyadaki pek çok öncü teknolojinin doğum yeri olan MIT Media Lab mahsülü (İngilizcesi e-ink) ve bütün e-kitapların temel bileşeni.
Onu ayrı bir kulvara sokan ayrıntı ise şu: normalde bir bilgisayar, cep telefonu ya da tablet ekranı size bir şey göstermek için sürekli enerji harcar. Bu yüzden şarjın (elektrik tüketiminin) büyük kısmından ekranlar sorumludur. Bu tüketimin kökenindeyse ekranı arkadan aydınlatan parlak ışık kaynakları yer alır. Ekranlar parlaklaştıkça enerji ihtiyacı da artar. Bu ekran parlaklığının uzun süre bakıldığında gözü yorması da cabası.
E-mürekkep teknolojisi ise arkadan aydınlatmaya sahip değildir. Aynen bir kağıt gibi üstüne yansıyan ışıkla okunur hale gelir. Karanlıkta okuyamazsınız.
Üstelik diğer ekran teknolojileri gibi bir şeyi görüntülemek için sürekli enerji harcamaz. Bir görüntüyü (yani sayfayı) oluşturmak için enerji harcar ve elektriği keser. O görüntü ekranda sabit kalır. Siz sayfayı değiştirinceye kadar da enerji harcamadan haftalarca, aylarca enerji harcamadan ekranda sabit kalır.
Elektronik mürekkep binlerce mikroskobik noktadan oluşur. Bir görüntüyü yaratmak için bu minik noktacıklar elektrikle tetiklenir ve sayfa ortaya çıkar. Bu kadar küçük bileşenlerle oluşan görüntünün netliği de kağıt kadar keskin ve okunaklı olur.
Bir örnek üstünde seyrederek inceleyelim:
Kafa karıştırıcı olmadığını ümit ederek e-mürekkep teknolojisinin özünde elektrikle tetiklenerek oluşan ve ekranda yeni bir tetiklenmeye kadar (yani siz ‘sayfa çevirinceye’ kadar) öylece kalan görüntüler olduğunu açıklayarak toparlamış olayım.
Görüntüleri oluşturan kapsüller siyah ve beyaz olduğundan e-mürekkep doğası gereği renksizdir. Başka bir deyişle siyah ve grinin birkaç tonundan oluşur. Fakat Triton adlı yeni bir e-mürekkep teknolojisi işin içine rengi de sokmayı başardı. Onu da izleyelim:
Triton henüz erken dönem (ve pahalı) bir teknoloji olduğu için şimdilik aklımızda tutmakla yetinelim. (Ayrıca normalde okuduğumuz kitapların tamamına yakınının renksiz olduğunu da hatırlayalım)
“Tabletler varken ne gerek var?”
Tam bu noktada çok karıştırılan / sorulan bir konuya da açıklık getirelim: tablet bilgisayarlar ile e-kitap okuyucular tamamen farklı iki kategoridir! Bunları birbirine karıştırmayın ve birbirleriyle karşılaştırmayın.
Geleneksel tabletler kompakt bilgisayardır; internet terminalidir. Evet onunla bir şeyler de okuyabilirsiniz ama asıl amacı bu değildir. Ağır, kısa şarj ömürlü ve (retina display’e rağmen) arkadan aydınlatmalı olduğu için göz yorucudurlar. 5 saat kitap ya da e-kitap okuyabilirsiniz ama aynı süre tablette bir şey okuyamazsınız. Hiçbir şey olmasa kolunuz kopar (bir e-kitap okuyucu ortalama 190 gram, kategorisinde hafif kabul edilen iPad3 ise 650 gramdır)
Başka bir deyişle tabletler İsviçre çakısı, e-kitap okuyucuları ise Samurai kılıcıdır.
Öte yandan kimi e-kitap okuyucular için sayfa güncelleme hızları konusunda eleştirilere denk gelebilirsiniz. Bunun için yapacağınız karşılaştırma şu olsun: eğer alacağınız cihazın sayfa yenileme hızı gerçek bir kitabın sayfasını çevermenizden daha yavaşsa yeniden düşünün.
Şahsen sayfa yenileme hızı meselesinin bir kitapsever için yanlış bir kriter olduğunu düşünüyorum.
E-kitap tercih rehberi
Bu kategoride yapacağınız tercihlerde fazla bir parametreniz yok çünkü yine doğası gereği e-kitap okuyucuların aşağı yukarı hepsinin teknik özellikleri birbirine benziyor. Ama şu noktalara dikkat etmek faydalı olabilir:
- Sahiden bir e-kitap mı? Bu başlangıç size komik gelebilir ancak e-kitap kategorisi arasında yer alan Nook ya da Kindle Fire gibi cihazlar aslında e-kitap okuyucu değil. Bildiğiniz küçük tablet bilgisayar bunlar. Yani yukarıda bahsettiğim hiçbir nimete sahip değiller. E-kitap okuyucu, e-mürekkep / kağıt ekranlı olur. Buna dikkat edin!
- Hoşunuza gidiyor mu? Sahiden bir şeyin teknik kabiliyetleri bir yana elinizde tutmaktan hoşnut kalmanız çok önemli. Kimi zaman saatlerce tutup yüzüne bakacağınız bir cihazın öncelikle sizin için güzel görünmesi gerekiyor. Zira tasarım olarak çok farklı şekil ve renklerde ürünler var. Bence ilk kriteriniz bu olsun.
- Hangi formatları destekliyor? Birçok e-okuyucu EPUB, PDF, DOC, TXT, JPG, PNG gibi temel dosya formatlarını destekliyor. Ancak kimileri CBR gibi bazı ara / açık formatları da destekliyor. Bunlar sizin için önemliyse (bu formatlarda bir arşiviniz varsa) bu ayrıntıya dikkat edin. Yoksa hiç dert etmeyin; internetten satın alacağınız ya da yükleyeceğiniz bütün kitapları hepsi okuyacaktır.
- Ekran boyutu ne? E-okuyucuların büyük bölümü 5-6 inç arası ekrana sahip. Kindle DX gibi kimi modeller 9,7 inç boyuta çıkabiliyor. Aman dikkat: satın aldığınız şey bir tablet ya da bilgisayar değil. Daha büyük ekranın size sağladığı ekstra bir şey yok. E-kitaplar doğası gereği yazı karakterlerinin boyutunu küçültüp büyütebiliyor. Dolayısıyla 9 inç gibi büyük ekranlar size sadece çok daha yüksek fiyat etiketi ve ağırlık olarak dönecektir. Geleneksel bir kitabın boyutunu çok aşmayın. Her an el çantanızda ya da elinizde taşıyabileceğiniz, okurken tek elle tutabileceğiniz bir boyutu tercih edin (yani 5-6 inç arası).
- İnternet desteği var mı? Burası kafa karıştırıcı ayrıntılardan biri. Bu cihazların kiminde göreceğiniz kablosuz internet erişim desteğinin esprisi bilgisayara ihtiyaç duymadan istediğiniz anda (örneğin tatilde plajda güneşlenirken) aklınıza gelen bir kitabı satın almanız. Ama internet erişimi bazen bu cihazı bir internet tarayıcısı olarak kullanma niyetini tetikliyor. O zaman da sorun çıkıyor. Çünkü bu cihazlar özünde bunun için yaratılmamış ve bugünün modern teknolojili / zengin içerikli web sayfalarında sorun çıkarıyorlar. Ama bence internet erişimi kesinlikle faydalı ve gerekli.
- Dokunmatik ekranı var mı? Şahsen benim tercihim dokunmatik olmayan ekranlardan yanaydı. Çünkü kitabı elde tutarken ekrana değmeme stresinin beni yoracağını düşünüyordum. Ancak yeni nesil cihazların neredeyse tamamı (kapasitif) dokunmatik yüzeyli. Bu yüzden sağ ve solunda tutarken avcunuzun ve başparmağınızın denk geleceği alanın geniş olmasına dikkat edin. Yoksa yanlışlıkla sayfa değiştirip durur, sinir olursunuz.
- Bellek meselesi. E-kitapların metin ağırlıklı olduğunu unutmayın. Yani 2GB bellek, binlerce kitap demek. Fazla belleğin size bir hayrı yok. Dünyanın bütün kitaplarını yanınızda taşımayacaksanız bu konuyu göz ardı edebilirsiniz. Zaten birçok modelde microSD kartlarla belleği 16GB-32GB aralığında arttırabiliyorsunuz.
- Kindle? Bu pazara oldukça geç giren internetin en büyük kitap satıcısı Amazon’un Kindle serisi en popüler e-kitap okuyucuların başında yer alıyor. Dolayısıyla herkesin aklına ilk gelen onlar oluyor. Ancak bu cihazların Türkiye’ye resmi satışı yok (Afganistan’dan Vanatu’ya kadar olmasına rağmen!). Dolaylı yollarla getirtmek elbette mümkün. Ama sitenin Türkiye’ye e-kitap satışı da yok (Amazon’da sahte bir ABD adresi girerek bütün e-kitapları satın alabilmeniz mümkün elbette. Kitap transferi elektronik olduğundan hiçbir sorun olmuyor). Amazon dışında satın aldığınız (örneğin Türkçe) kitapları aktarmanız da dertli yöntemlerden geçiyor. Ancak Amazon’un dev Kindle kütüphanesindeki kitapların da başka e-kitap okuyuculara aktarılması için bayağı takla atmak gerektiği konusunda uyarıda bulunayım. Sonuçta tercih sizin.
Nereden alırım?
Bir cihaz sahibi olduktan sonra e-kitap satın alabileceğiniz birkaç yerli kaynak sıralayayım.
(Bunlar büyük ‘yasal’ arşivler. Elbette e-kitabın da korsanı var.)
Kişisel tercihim
Doğumundan bu yana takip ettiğim bu alana adımımı oldukça geç attım (öncesinde birçoğunu test etme imkanım olmuştu elbette). Geçen haftaki ‘Vespa ile Roma Turu‘ kapsamında vergi iadesi (tax-free) ile yaklaşık 150 avroya bu alandaki en eskilerden Fransız markası Cybook’un Bookeen Odyssey modelini aldım.
Bu ürün e-mürekkep teknolojisindeki yeni standart olan Pearl (İnci) ekranına sahip. 2010’da tanıtılan ve ilk olarak Kindle DX’te kullanılan bu yapıyı kağıttan ayırt etmeniz çok zor. Gayet keskin ve okunur. Texas Instruments tarafından üretilen Cortex A8 işlemcisi son derece hızlı. Sayfa çevirmeleri anlık gerçekleşiyor (hatta hızlı sayfa tarama diye bir özellik var). Dokunmatik ekranlı ve wifi özellikli. İhtiyaç duymadım ama MP3 çalabiliyor. Ayrıca fotoğraf galerinizi de yansıtabiliyor. Kitapçığında tek şarjla 1 ay çalıştığını iddia ediyor ama henüz 1 ayını doldurmadı (ve pil ibresi henüz oynamadı bile!). Bilgisayara beraberinde gelen micro USB kablosuyla bağlanabiliyor. İçerik korumalı (DRM) olmayan dosyaları sürükle / bırak yöntemiyle atabiliyorsunuz. Diğerlerinin yöntemini İdefiks güzelce anlatmış.
Cihazı satın aldığım akşam otel odamda kullanmaya başladım (içinde 100’e yakın bedava kitapla geliyor). Size o andan itibaren bugüne kadarki durumu tek bir cümleyle özetleyeyim: hayatım değişti! Durum kesinlikle bu.
İnternetten bir kitap aldıktan sonra kargo bekleme eziyeti bitti. Kitabı alıp anında okuyabiliyorum. Türkçe e-kitap sayısı da hiç fena değil (ve genişliyor). Fiyatlar hala mantıksız ama razıyım. Okuma oranım ciddi şekilde arttı, keyfim katlandı. Kitaplardan aldığım notlar artık çok daha kolay. Kütüphanemdeki tıklım tıkış kitapların tamamını bu cihaza aktarmayı gerçekten çok isterdim.
(Üşenmeseydim bir video inceleme yapacaktım ama üşendim. Üstelik e-kitap okuyucunun mevzuu da yazma-okuma şeklinde olmalı, değil mi?)
Sonuç: Okumaktan keyif alıyorsanız MUTLAKA bir e-kitap okuyucu denemelisiniz.
Görüşlerinizi paylaşın: