[box type=”info”]Bu yazıda Türkiye’nin akıllara durgunluk veren ama yaşananlara bakınca epey tanıdık gelecek hicranla dolu havacılık tarihini özetleyen yüzlerce sayfalık kitap ve kaynaklardan süzdüğüm bir özeti okuyacaksınız. Lütfen üşenmeden okuyun.[/box]
Bir nimet gibi görülen petrolün ekono-politik eksende nasıl bir belaya dönüştüğünü son derece etkileyici bir şekilde anlatan 2005 yapımı Syriana filminin unutamadığım sahnelerden birinde ekonomist kimliği altında CIA adına çalışan Bryan Woodman (Matt Damon) ile petrol zengini ülkenin Prensi Nasır arasında şöyle bir konuşma geçer:
Prens Nasır: Oxford’da eğitim aldım. Georgetown’da doktora yaptım. Bir parlemento kurmak istiyorum. Kadınlara seçme hakkı tanımak istiyorum. Bağımsız bir yargı istiyorum. Spekülatörleri aradan çıkartacak yeni bir petrol takas borsası kurmak istiyorum. Neden en büyük petrol şirketleri New York ve Londra’da ki? Bütün enerjimi rekabetçi bir teklif yapısı kurmaya hacarayacağım. Petrolü senin önerdiğin gibi İran ve Avrupa’dan boru hatlarıyla aktaracağım. Tankerlerle Çin’e yollayacağım. Halkımın daha fazla kazanması için karı ve verimi arttıracak her şeyi yapacağım. Bu karla ülkemi yeniden kuracağım.
Bryan: Bu harika. Yapman gereken tam da bunlar.
Prens Nasır: Kesinlikle. Elbette senin başkanın babamı arayıp “Teksas, Kansas ve Washington’da işsizlik var” demediği sürece…
(Syriana filmini daha iyi anlayabilmek için Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları adlı 3 ciltlik kitap serisini mutlaka okumalısınız (1, 2, 3). Hayattaki pek çok şeye bakışınızın değişeceğine bahse girerim)
Yeni ülkenin cesur umutları
Geleceğin en etkili silahı da aracı da hiç kuşkunuz olmasın uçaklardır.
Bir gün insanoğlu uçaksız göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de Ay’dan bizlere mesajlar yollayacaklardır.
Bu mucizenin gerçekleşmesi için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji bize daha şimdiden bunu müjdeliyor.
Bize düşen görev bu konuda Batı’dan geri kalmamayı sağlamaktır.(Mustafa Kemal Atatürk’in 1936 yılı Eskişehir Havacılık Okulu açılış konuşmasından)
2012’de düzenlenen Başarısızlık Zirvesi‘nde konuşma yapmam istendiğinde çatıyı güncel başarı ve başarısızlık kavramlarımızın gerçek karşılıklarından ne kadar uzakta olduğunu anlatmak üzerine kurmaya karar vermiştim. Örneklerimden birisi motosikletimin isminin ilham kaynağı (ve bu ülke tarihinin en büyük ‘gerçek başarı’ öyküsü) olan Vecihi Hürkuş‘tu.
Sunumun sonunda etrafımı saranların hemen hepsi bana Hürkuş’u soruyor, böyle bir karakteri nasıl hiç duymamış olabildiklerini anlamaya çalışıyorlardı.
Size çocukluk kahramanım Vecihi Hürkuş’u kısaca anlatmaya çalışacağım. Ama önce bir özet izleyelim:
- 1914’te İstanbul-Kahire seferi sırasında şehit olan Fethi, Nuri ve Sadık Beylerden etkilenerek havacı olmaya karar verir.
- 1915’te Yeşilyurt Tayyare Makinist Mektebi’nden mezun olur. Makinist olarak Bağdat cephesinde görevlendirilir.
- 2 Şubat 1916’daki deneme uçuşunda yaralanarak İstanbul’a döner.
- 1917’de Kafkas cephesinde görev alır ve burada düşman uçağı düşüren ilk Türk pilotu olur.
- Aynı yıl hava savaşında yaralanıp düşer. Uçağını Ruslara bırakmamak için yakar. Esir alınıp Hazar Denizi’ndeki bir adaya yollanır. Yüzerek kaçar ve Musul üstünden İstanbul’a döner.
- İstanbul’un işgal edildiği 1920 yılında 3 uçağı Anadolu’ya kaçırmak için girişimde bulunur fakat uçaklar bakımsız olduğundan havalandıramaz. Harem’den kalkan bir gemiyle Mudayna’ya kaçıp Kurtuluş Savaşı’na katılır.
- 15 Ağustos 1920 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nın ilk uçuşunu gerçekleştirir ve Yunan ordusuna havadan bomba atarak ilk hava saldırısını gerçekleştirir.
- 14 Eylül 1922’de savaşın son uçuşunu yine o yapar.
- TBMM 3 defa takdirname alır Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası sahibi olur.
- Savaş sonrası İzmir’de açılan havacılık okulunda öğrenciler yetiştirir.
- Haziran 1923’te arızalandığı için İtalyanlar tarafından Edirne’de terk edilen 9 kişilik bir yolcu uçağını tamir ederek İzmir’e uçurur. Uçağa Vecihi ismi verilmesinden çok etkilenir ve kendi uçağını üretme hevesine kapılır. Komutanı onay verir ve çalışmalara başlar.
- 1923 yılında 14 ay gibi inanılmaz derecede kısa bir sürede Vecihi K-VI adını verdiği uçağını tasarlar ve Halkapınar Tayyare Atölyesi’nde motoru hariç her parçası yerli olacak şekilde üretir.
‘Ödülsüz’ bırakılmayan başarılar
Devrim Arabaları filmindeki repliği bilirsiniz. “Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz” der. Bu cümle Hürkuş’un hayatınının da özetidir adeta.
O tarihe kadar güzel giden hikayesi lanetli bir büyü yapılmışçasına tersine döner. O dönemde Türkiye’de uçaklara teknik onay verecek bir kurum yoktur. Heyet Başkanı “Bizim yetkimiz yok. Sen bunu izinsiz uçur ki bahanemiz kalmasın” der.
‘Tayyareci’ Vecihi Bey bunun üzerine 28 Ocak 1925’te İzmir’den uçağını havalandırır, uçuşunu gerçekleştirir ve yere konar. O dönemki avcı uçaklarının hızı saatte 200-220 km’dir. K-VI saatte 207 km yapmaktadır.
Vecihi Bey bu başarısının ödülünü kendisine uçma telkini yapan Albay Muzaffer Ergüder tarafından ‘izinsiz uçuş yaptığı için cezalandırılarak‘ öder. Uçağına devlet tarafından el konur (ve hiçbir zaman iade edilmez). Bunun üzerine Hava Kuvvetleri’nden istifa eder. Ankara’ya giderek Türk Tayyare Cemiyeti’nin (bugünkü Türk Hava Kurumu) kurucu ekibine katılır.
1925 yılında Almanya ile ortak Ankara’da kurulan TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi) fabrikasında üretilen uçakların test uçuşlarını yapar. Bu tesis o dönem dünyanın en büyük uçak fabrikalarından biridir. Ancak TOMTAŞ kendi mühendislerine Almanlar’dan çok az maaş verdiği için sıkıntıya girer. Yönetim Kurulu’ndaki Türklerin hiçbiri havacılıktan anlamamaktadır (sürpriz?). Bu yüzden hep Almanların çıkarına kararlar alınır. Vecihi Bey’in hiçbir uyarısı dikkate alınmaz. Ve fabrika 1928 yılında kapatılır. Bu fabrikanın varlıklarıyla 1930 yılında Kayseri Uçak Fabrikası kurulur.
1926’dan 1941’e kadar TOMTAŞ ve Kayseri Uçak Fabrika’nda Türk mühendisler 7 ayrı tip uçak üretir.
Vecihi Bey 1928 yılında yeni bir uçak yapmak için niyetlenir ancak THK izin vermediği gibi yapmaması için onu uyarır. Ama o inat ederek 2 makinist ve 2 marangoz ile sadece 4 ayda ilk Türk spor-eğitim uçağı olan Vecihi-XIV modelini (İstanbul’da kiraladığı bir kereste atölyesinde) üretir ve 16 Eylül 1930’da İstanbul Kadıköy’de Kızıltoprak’tan havalandırır.
1933’te ilk özel Türk uçuş okulunu kurar ve ilk sivil pilotları ‘ücretsiz‘ yetiştirir.
Sepetteki en inatçı yengeç
Dünyanın pek çok ülkesinde üretilen uçakları uçurur. Fransız gazetelerinde ‘Türk Ası’ olarak anılır. Pilotluk yeteneklerinden etkilenen yabancılar ona Atlantik Okyanusu’nu geçecek ilk uçuşu yapmak için teklif götürür. Ancak Fransız Aero Kulübü ‘bir Türk buna layık olamaz’ diyerek karşı çıkar. Neyse ki Türkler de aynı fikirdedir. Ekip Şefi Cevat Abbas Bey izin vermediği için Atlantik uçuşunu gerçekleştiremez. Bu uluslararası onur bir Amerikalı’nın olur.
Vecihi Bey uçağı Vecihi-XIV ile ikinci uçuşunu Yeşilköy ile Ankara Hipodrom Meydanı arasında yapar (500 kilometre!). Ankara’da uçağından inip lisans başvurusunu yapmak için İktisat Vekaleti’ne gider. Şans yine ondan yanadır. Uçağına hemen el konur ve bir daha uçmasına izin verilmez! İşi inada bindirir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tan aldığı özel izinle uçağını geri alır, söküp trene yükleyerek lisans almak için Çekoslavakya’ya götürür.
Prag’daki teknik heyet Vecihi Bey’in uçağına ‘dünyanın en iyi spor uçaklarından biridir‘ notuyla lisans verir.
Vecihi Prag’dan dönüşünü lisans aldığı uçağıyla yapar! (2 bin kilometre)
Vecihi-XIV, 8G gücüne dayanıklı, teknik açıdan mükemmel bir uçaktır. Levyesi bugünün modern uçaklarındaki fly-by-wire denen teknikle çalışmaktadır. Her parçası kolayca sökülüp takılabilmekte ve tamamen yerli malzemeden oluşmaktadır.
Yeni Hürkuşlar peşinde
Döndüğünde ‘lisanslı’ uçağıyla Türkiye’yi şehir şehir gezerek halka Türk havacılığının ulaştığı noktayı anlatır. Onları havacı olmaya çağırır. İlgi inanılmazdır. Türk Hava Kurumu’na yapılan bağışlar rekor kırar. Devletten karşılığını da hemen görür: makinistinin işine son verilir, Hürkuş’un uçuş tazminatı kesilir ve uçağı uçuştan men edilir!
Vecihi bunun üstüne Hürkuş Türk Hava Kurumu’ndan da istifa eder ve Vecihi Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar. Hiçbir ücret almadan pilot yetiştirir. Para kazanabilmek için Tekel ve İş Bankası’nın reklamlarını yapar. Bu sırada bir diğer havacılık tarihi efsanesi Nuri Demirağ ona bir uçak parası kadar bağış yapar. Hürkuş da bu parayla ‘Nuri Bey’ kod adlı Vecihi-XVI yolcu uçağını yapar.
1935 yılında Mustafa Kemal, ismini hep duyduğu Vecihi Hürkuş’un kurulacak Türk Kuşu adlı kurumda görev almasını ister. Kabul eder.
1937’de Almanya’ya uçuş mühendisliği okumaya gider. Üstün başarıyla okulu 1,5 yılda bitirirek diplomasını alır. Devlet yetkilileri bunu da karşılıksız bırakmaz: “1,5 yılda mühendis olunmaz!” diyerek diplomasını reddederler! Danıştay’da açtığı davayla diplomasını kabul ettirir Hürküş.
THK ödül olarak onu Van’a sürgüne yollar.
Hürkuş bir kere daha istifa eder…
Geriye ne kaldı?
Türkiye’nin en büyük memleket ve gökyüzü sevdalısı Vecihi Hürkuş’a bu ülkenin layık gördüğü hayat yazarken bile sinirden gözlerimi dolduran bu çeşit örneklerle dolu. Vecihi Hürkuş okul kitaplarında bile adı geçmeyen gerçek bir kahraman, gerçek bir vatansever olarak (her emsalinde olduğu gibi) yokluk ve yoksulluk içinde hayata gözlerini yumar.
Bu esnada Mustafa Kemal’in ölümünden sonraki devlet ve hükümet yetkilileri Amerikan yardımlarının şartları gereği uçak fabrikalarını teker teker kapatır. Siparişleri iptal ederek bütün özel girişimleri iflas ettirir. Lisanslarını ellerinden alır. Üretim yapmalarını ve yabancı ülkelere uçak satmalarını çıkardığı özel kanunla yasaklar. Fabrika ve tesislere el koyar. Uçuş okullarını kapatır. Yerli havacılığı savunan tüm yöneticileri görevden uzaklaştırır. Dönemin gazeteleri (aynen yerli otomobil Devrim‘de olduğu gibi) yerli uçak üreticilerini yerden yere vurur; Fransız ve Amerikan şirketlerini yüceltir.
Ve daha bir sürü hazin şey…
Hürkuş, Amerikalılar Apollo 11 mekiğini Ay’a doğru fırlatıldığı gün; yani 16 Temmuz 1969’da büyük bir yokluk içinde hayata veda eder. Cenazesine birkaç yakın arkadaşı dışında kimse gelmez.
Vecihi Bey; sana umudun, inadın ve başarıların için teşekkür ve saygılarımı sunuyorum. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yat. Sana kara yazıldı sanma, memleketin düzeni böyle.
Bir nebze gönlünü alır mı bilmem ama bir vakit göğünde uçtuğun Kadıköy’de (önünden geçenlerin çok azının tanıdığı) bir heykelin var artık.
Dahası ilham ve cesaretini senden alan evlatların ismini yeniden göklerde gezdiriyor.
(Videonun sonundaki hanımefendi de Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş’tur)
[box type=”note”]Vecihi Hürkuş ve Türk havacılık tarihi ilginizi çektiyse (ve yüreğiniz kaldırırsa) üç kitap tavsiye edeyim:
- Bir Tayyarecinin Anıları / Vecihi Hürkuş.
- Mustafa Kemal’in Uçakları / İsmail Yavuz.
- Gece Tayyarede Açıkta / Orhan Bahtiyar.
[/box]
Bir başka yazıda da Ali Yıldız’ı anlatayım size en iyisi. Sahi, bilir misiniz Ali Yıldız’ı?
Bilmeniz gerek.
Görüşlerinizi paylaşın: