Londra dünyada en sevdiğim şehirler arasında (merak edenler için listemin kalanı: Barcelona, New York, San Fransisco, Tokyo ve Amsterdam). Bir iki günlük de olsa ziyaret edebilmek adına her fırsatı değerlendirdiğim bir yer. Bu hafta bir basın etkinliği için 4 günü Londra’da geçirme fırsatını elbette kaçıramazdım.
Konaklama için seçilen otel şehrin epey dışında; Docklands’taydı. Docklands adından da anlayacağınız gibi şehrin liman bölgesine ait bir parça. Liman diye de geçiştirmiş olmayayım; çalıştığı dönemde dünyanın en büyük limanıydı (şu an bu unvanı Şangay Limanı taşıyor).
1960’ta alınan bir kararla 1980’e kadar şehirdeki bütün limanlar kapatıldı. Sonraki 10 yıllık süreçte bu devasa alanın ne yapılacağına dair çalışmalar sürdü. Sonuçta bir kısmı kongre alanı, bir kısmı yerleşim, kalanı da ticari faaliyetlere ayrıldı.
Kafanızda romantik bir hava yaratmamışımdır umarım zira Docklands hayat boyu görmeseniz bir şey kaybetmeyeceğiniz felaket bir yer. Buyrun birkaç kare…
[slideshow id=10]
Londra’da (ve birçok başka gelişmiş şehirde) şehir içi ve dışı denecek bölgeleri kestirmenin en mantıklı ve objektif yöntemi metro haritasındaki yerine bakmak.
O zaman gelin şimdi de Londra metrosunun planına bir bakalım
(Malumatfüruşluk yapmak istemesem de bir bilgiyi daha sıkıştırayım; Londra metrosunun bu harita sistemi dünyada yeni bir şema trendini doğurmuştur. Bugün bütün ülkelerin ulaşım haritaları bu farklı renkli ve düz hatlara sahip sistemi kullanır. İnfografik akımının da ilk adımıdır. Ve hatta Londra Ulaşım Müzesi bu tekniği kullanarak bir ‘Dünya Metro Haritası‘ yapmıştır ki tadından yenmez.)
Gördüğünüz gibi gayet karmaşık bir ağdan söz ediyoruz. (Kaldığımız otelin istasyonu en yeni hatlardan biri olan Docklands Light Railway üstünde sol altta göreceğiniz Prince Regent durağıydı. 5 istasyon sonra şehir bitiyor anlalayacağınız)
Bizim metro dediğimiz bu ulaşım metodunun tabelasında -yukarıdaki haritanın sol alt köşesinde de göreceğiniz gibi- ‘Underground’ (Türkçesiyle yeraltı) yazsa da Londra halkı bu hizmete ‘tube’ (tüp) diyor. Sebebi ilk seri yeraltı hatlarının formu gereği yer üstündeki diktörtgen formlu vagonlardan farklı olarak silindir şeklinde oluşu.
1863’te hizmete giren Londra metrosu, dünyanın da ilk yeraltı tren sistemi. Birkaç sene sonra hizmete giren ABD’deki ikinci, hemen ardından hizmete giren İstanbul’daki Karaköy-Tünel metrosu da üçüncü olarak kayıtlara geçmiş. Karaköy-Tünel aynı zamanda dünyanın en kısa hattı. 1890’da dünyanın ilk elektrikli metro sistemini kullanan şehir de yine Londra.
Yılda 1 milyardan fazla yolcu taşıyan Londra metrosu Paris ve Moskova’dan sonra en kalabalık ulaşım ağı. 270 istasyona ve 400 kilometreden fazla raya sahip. (yine bir karşılaştırma olarak İstanbul metrosu 75,3 kilometre. Yıllık yolcu sayısı 2 milyon 700 bin.)
Londra en sevdiğim ulaşım metodu işte bu metro ağı ve ondan da meşhur kara taksiler.
Şehri seyredebilme imkanı verse de Şeytan’ın da dediği gibi çukurda kalmak, metroyu kullanmak, yer altında olmak her zaman daha iyi 😉
4 günlük bu iş seyahatinin ardından akşamüstü geleneksel THY rötarlarının ardından İstanbul’a döndüm. Yorgun ve uykusuzdum. Üstelik otomobilimle gelmemiştim. Gelirken Nişantaşı-Atatürk Havaalanı arası taksiyle 37TL tutmuştu. (Bugün bir korsan taksi tarifesi elime geçti; o da 19TL istiyor aynı hatta).
Dolayısıyla dönüş için önümde seçenek olarak taksi, Havaş otobüsleri (17TL) ve hafif metro vardı.
Taksi ve otobüsle trafiğe takılma ihtimaline karşı (biraz da Londra hevesiyle) hafif metroyu tercih edeyim dedim. Daha önceki bir Yenibosna-Çapa yolculuğumu saymazsak bu hattı ilk defa kullanacaktım.
Havaalanı metrosunun hafif metro olarak adlandırılmasının sebebi genelde yer üstünde gidiyor olması. İlk dikkatimi çeken konu eli bavullu insanlara hizmet vermesi gereken istasyonun turnikelerinin standart olmasıydı. Bagajları oradan geçirmek bir sanat. İşi kolaylaştıracak engelli kapısı kilitliydi ve ortada bir görevli yoktu. Vagon içlerinde de özel bagaj alanları yoktu (ya da ben fark etmedim) fakat bunu anlayabiliyorum. Sonuçta havaalanına özel bir hat değil orası (ama istasyon turnikesinin özrü yok).
Yeşilköy-Nişantaşı güzergahını tam aktarmasa da İstanbul’a aşina olmayanlar için Yeşilköy-Taksim arasını Havaş’tan kopya çekerek özetleyeyim. Nişantaşı da Taksim’in birkaç kilometre ötesi oluyor.
Bu serüvendeki güzergahım şöyle oldu:
M1 olarak da anılan bu hatta Yeşilköy Atatürk Havaalanı durağından başlayarak sırasıyla:
- Havalimanı
- CNR
- Yenibosna
- Şirinevler
- Bahçelievler
- Bakırköy
- Zeytinburnu
rotasını izledim. Yenikapı’ya kadar giden bu hattı Zeytinburnu’nda değiştirip T1 hafif metro hattına geçtim. Oradaki rota da şöyle oldu:
- Zeytinburnu
- Mithatpaşa
- Akşemsettin
- Seyitnizam
- Merkezefendi
- Cevizlibağ
- Topkapı
- Pazartekke
- Çapa
- Fındıkzade
- Haseki
- Yusufpaşa
- Aksaray
- Laleli
- Beyazıt
- Çemberlitaş
- Sultanahmet
- Gülhane
- Sirkeci
- Eminönü
- Karaköy
- Tophane
- Fındıklı
- Kabataş
Son durak Kabataş’tan sonra sırada füniküler hattı vardı. Kabataş-Taksim arasındaki bu kısa hat birkaç dakika sürmüyor bile. Engebeli bir yol ve merdivenlerin ardından bindiğim fünikülerden sonra ulaştığım Taksim’den M2 metro hattında binerek bir durak geçmem ve Osmanbey’e geçmem gerekti. Ardından da eve yürüyüş.
Bütün bu serüven bana toplam 2 akbil kontörüne (3TL) mal oldu. Taksiyle 37 liraya gidip toplu taşımayla 3 liraya dönmek iyi ancak toplam 1 saat 45 dakika sürmesi düşündürücü (eminim karayolunda trafiğe rağmen daha çabuk gelirdim). Londra-İstanbul uçuşu sonrası küçük bir el bagajıyla da olsa bile bu yöntem kolay çekilir dert değil.
Ama yine de pişman değilim hiç. İyi ki de tercih etmişim. Ama aklımda kalanlar şunlar oldu.
- İstanbul’daki raylı sistem araçları temiz, klimalı ve rahat.
- Zeytinburnu-Kabataş (T1) hattı Aksaray’dan sonra keyifli bir rota izliyor. (çocukluğum o semtleri arşınlayarak geçtiğindendir belki içim bir garip oldu)
- Çekçek bavullarla bile istasyonlarda, transferlerde zorlanacaksınız, buna hazır olun.
- Hiçbir şeyle karşılaştırılmayacak kadar ucuz (ve konforlu. Taksilerde klimayı açtırmayı başarabilecek misiniz bakalım?)
- Bir şehri şehir yapan şey kesinlikle raylı sistemler.
- T1 hattının istasyonları birbirine çok yakın. Ayrıca dar sokaklardan geçtiği için hızı epey düşüyor ve toplu taşımanın bütün avantajlarını ortadan kaldırıyor.
Osmanbey-Maslak-Taksim metro üçgeninde geçip giden hayatımda bu cepheyi keşfetmek kesinlikle iyi oldu. İlk etapta sadece gezinti için aynı rotayı tekrarlayacağım.
Görüşlerinizi paylaşın: