Kişisel blogum olmasına rağmen buradaki yazılara göz gezdirdiğimde en az bahsettiğim şeyin aslında kendim olduğunu fark ettim. Zaman zaman birileri bir vesileyle mikrofon uzatıp sadece kendime dair bir şeyler soruyor. Yayınlanmalarının ardından birçok mektup, mesaj ve yorum alıyorum. Çoğunun da ortak paydası “ben seni böyle bilmezdim“…
Başkaları hakkındaki algımız çoğu zaman fili tarif etmeye benziyor. Nereden tutarsak, hangi kısmına bakıp odaklanırsak ona göre fikir sahibi oluyoruz. Hele göz önünde biriyseniz hakkınızda oluşan fikirlerin çoğu küçük (ve genellikle önemsiz) kırıntılardan besleniyor. Hiç tanışmadığınız, oturup iki çift laf edemediğiniz kişiler size ait kesin, katı yargılara sahip oluyor. Kimi zaman yazdığınız iki satır yazı, kimi zaman birkaç kelamdan. Ve ne hikmetse bu yargılar genellikle olumsuzluklara odaklanıyor.
Çok mu dert? Elbette değil. Önemli olan kendini bilmek.
Ara sıra internette benle ilgili yazılanlara bakıyorum. Çoğu Twitter’da paylaştığım şeyleri temel alıyor. Aksi gibi orası en az ciddiye aldığım platform. Anlıyorum ki çoğunluk için durum tam tersi. Düşüncelerimi aktarabileceğim o kadar çok mecra varken 140 karaktere kısıtlı bir ortama öncelik vermek, aşırı anlam yüklemek bana mantıklı gelmiyor. Yine de orayı farklı şekillerde kullanışlı hale getirmeye çalışıyorum. En kıymet verdiğim; hakkımda en çok bilgi kırıntısı ve ipucu barındıran yer ise bu blog.
Görgüsüzlük sanılır endişesiyle buraya koymadığın söyleşileri de artık eklemeye karar verdim. Aklıma gelen son üç örnek aşağıda.
Temmuz 2011: NTV N5 programı: Beni ben yapan 5 şey
Ekim 2012: Gnctrkcll söyleşisi: Kariyer tavsiyeleri
Bu söyleşi sırasında epey ağır bir grip geçirdiğimi hatırlıyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=3r_arxv0rX0
Mayıs 2013: Bi’kafalar: Hayata dair görüşler
Çok yorgun bir günün sonuna doğru, tamamen doğaçlama gelişen uzun bir söyleşiden kesitler.
Başarı, kariyer ve hayata dair uzun bir TV söyleşisini de Bir başarı hikayesi olarak ben? başlığı altındaki yazımda izleyebilirsiniz.
Hayata dair sevdiğim ve uygulamaya çalıştığım bir tavsiyeyi de ekleyelim.
İyi bir hayat sür. Eğer Tanrılar varsa ve adillerse ne kadar dindar olduğuna değil ne kadar erdemli bir hayat yaşadığına bakacaklardır. Eğer Tanrılar varsa ve adaletsizlerse zaten onlara tapmak istemeyeceksin. Tanrılar hiç yoksa bile yine bir gün bu diyardan göçeceksin. Ama sevdiklerinin hatıralarında yaşamaya devam edecek yüce bir hayat sürmüş olacaksın. (Marcus Aurelius)
Benim bunlardan ne öğrendiğime gelirsek; en başta motosiklet kaskının saçlarımı mahfettiğini ve çekimden önce aynaya bakmanın faydalı olduğunu anladım.
Bir de anneannemi bir türlü unutamadığımı. Nur içinde yatsın.
Görüşlerinizi paylaşın: