Öncelikle bu yazının sebebinin internette üyesi olduğum paylaşım (ve bir şekilde tartışma) platformlarından birinde uzun zamandır aklımda olan bir konuyu yazmamın ardından ortaya çıkan fikirler olduğunu belirtmem gerek. Öncelikle oradaki kısa metni buraya da aynen kopyalayayım:
Kendi kimliğimle dile getiremediğim fikirleri takma isimlerle seslendirmek bana enerji kaybı gibi geliyor. Benim için sözler, fikirler, düşünen ve dillendirenle özdeş. Ona göre değer kazanıyor ya da kaybediyor. Lakap olayı her ne kadar internetin adabında olsa da bana hep kaçak güreş, yalancı pehlivanlık gibi geliyor. Ben böyleyim, evvveeet! Tehlikeli fikirleri varsa bunun adına yanmayı göze almalı insan. Gerekirse ezilmeyi, itilip kakılmayı, dışlanmayı… (Tartışacaksanız yazdıklarımı sakince bir okuyun. Ve bunu bir troll olarak algılamayın lütfen)
İnternetin bilinçaltımızı, toplumsal yaşamın iş, aile, çevre ve benzeri bütün baskılarından dolayı derinlere gömdüğümüz kimliklerimizi yaşayabilmek, kimi zaman da dışa vurabilmek, benzerlerimizi bularak genel baskıların bize yapıştırdığı yaftalardan arınıp normalleşmek adına benzersiz fırsat sağladığı kesin.
Bu halin genel tanımı olan ‘anonim olma’ kavramını Türk Dil Kurumu sözlüğü şöyle tanımlıyor:
Adı sanı bilinmeyen. (Örnek “Ah bir anonim olmak, kalabalık içine karışıp kaybolmak tadına kavuşabilseydik.”- F. R. Atay.)Çok ortaklı.Edebiyatta: Yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen, laedri.
Gerçek hayatta ad ve soyadımızla, unvanlarımızla oluşmuş ve kimi zaman bizi taşıyan bir tahtırevan, kimi zamansa bizim taşıdığımız bir yük haline gelen gerçek kimliğinden sıyrılmış ‘anonim’ form web öncesi BBS devirlerindeki genel kuraldı. Kimse gerçek adıyla yer almazdı, böyle bir beklenti de yoktu.
Örneğin benim bütün BBS’lerdeki takma ismim MserdarK idi. Hala da kullanıcı adı gerektiren her sitede aynısını kullanırım. Yani bu lakap benimle anılan göbek adım gibidir. Fakat yine bu takma isimle yer aldığım hiçbir yerde gerçek kimliğimi de saklamam.
BBS’lerle başlayan bu süreç Web ile de aşağı yukarı aynen devam etti. Ta ki Facebook ve türevi sosyal ağlar çıkana dek…
Yaşam tercihleri
Öncelikle bir çizgiyi baştan çekelim: kendisine ait bilgilerin ne kadarını paylaşmak istediğine kişinin kendisi dışında kimse karar veremez. Anonim kalmak bir haktır. Bu yüzden kimse kimseye gerçek kimliğini açıklama şartı koşamaz. Herkes kendisini istediği şekilde temsil etmek hakkına sahiptir. Ancak benim bu yazıyı yazmama sebep olan fikirden yola çıkarak anonim kalmak kadar gerçek kimliğiyle var olmayı savunmak da haktır.
Yazının başındaki alıntıda da değindiğim gibi benim için fikirler düşünen ve dillendirenlere göre şekilleniyor. Falanca bir adamın bir konu hakkındaki fikriyle hayatını o konuda kafa patlatarak, uzmanlaşarak geçirmiş birinin fikrine duyduğum saygı arasında doğal olarak bir fark oluyor benim için. Hepsinden öte gerçek yaşamda fikir yürüttüğü konuda toplumun, çevresinin onu oturttuğu yer de önemli bir belirleyici bana göre.
Bahsettiğim mesele bu gibi tartışmalarda hep sanıldığı gibi Anon666 yerine Ahmet Peron gibi bir isim yaratmak şeklinde tezahür eden sakil anlayış da değil üstelik.
Örneğin ben bu bloga geldiğinizde benimle ilgili genel sosyal çerçevede belirleyici olabilecek her türlü bilgiye sahip olmanızı istiyorum. Bunun için elimden geleni de yaptığımı düşünüyorum. Böylece bu satırları yazan adam kimdir, geçmişte ne yapmıştır, bu konuda gerçek hayatında hangi konumdadır gibi yeni tanıştığınız, konuştuğunuz biri hakkında doğal olarak merak edebileceğiniz her sorunun cevabını bulmanız için gayret ediyorum.
Doğrusu budur diye bir savunmam yok ancak böyle de olabileceğine dair bir tespit diye düşünün bunu.
Benim için bir insanın savunduğu fikre yönelik samimiyeti, onun bu idealler uğruna hayatında neleri feda edebildiğiyle doğrudan orantılı. İşini kaybetmeye hazır mısın örneğin fikirlerin için? Aileni terketmeye? Alay konusu olmaya, maddi ya da manevi işkence görmeye, üç kuruşluk kişiler tarafından eleştirilmeye, dışlanmaya, yalnız kalmaya? Okullardan atılmaya, fişlenmeye? Ben bunların hepsini yaşadım. Gerçek hayatımda beni tanıyanlardan dinleyebilirsiniz öykülerini.
Bir şeyi gerçekten savunmak bu olduğuna inanıyorum. Ve ben savunduğum (siyasi, kültürel, yaşam ve insanlara dair) fikirler adına yeterince bedel ödediğimi düşünüyorum. Bu da beni o fikirlere karşı daha bağlı, karşı cepheye karşı da daha dirençli hale getirdi.
Kimseden böyle bir şey sergilemesini beklemiyorum. Ama bunları yaşamayı ‘aptallık, enayilik’ olarak adlandıranların da neyi savunduğunu tam anlayamıyorum.
Zikre bakarken fikri okumak
Hepsi bir yana bu gibi anonimite / gerçek kimlik tartışmalarda fikirlerinden dolayı anonim kaldığını savunan insanların çoğunun hangi fikri savunduğunu, kendisini tehlikeye sokacak nasıl bir fikri olduğunu çözemedim bugüne dek. İstisnalar vardır elbet. O da ayrı bir cüz olarak başka bir fırsatta konuşulur.
- Hepimiz açıklamaktan çekinebileceğimiz fikirlere, tutkulara sahibiz. İnternet de bunları anonim olarak dile getirebileceğimiz ya da o kulvarda kendimizi besleyebileceğimiz eşsiz bir kaynak / ortam.
- Kimseye gerçek kimliğini, adını, sanını sorma yetkisine, hakkına sahip değiliz. Anonim olmak bir haktır.
- Fikirler söyleyenin tutarlı, mantıklı olması kadar kimin söylediğine göre de farklı etkiler yapar, anlamlar taşır.
- Farklı fikirlerin varolmasına, savunulmasına tahammülsüzlük fikri mücadele uğrunda yürütülen çabanın özüne ihanettir.
Ve elbette; anon delivers 😉
(Bu tartışmayı anonim bir hesap üstünden mi yürütseydim yoksa? Hmm. Böylece ne şiş yanardı ne kebap, değil mi?)
Görüşlerinizi paylaşın: