İnsan olmaya has bazı değerler var. Şefkat gibi mesela. Yani acımayı da içeren bir sevme, kollama gibi. Merhamet gibi. Oysa bir aslan avına merhamet etmez asla. İnsan dışındaki hayvanların doğası neyse odur. Şaşmaz, değişmez. Bütün kurgu hayatta kalma üstüne kuruludur çünkü. Öldürmezse ölür. Yumuşarsa, ezilir.
İnsan böyle değildir. Vicdan, iffet, merhamet, utanma, mahçup olma, aşık olma gibi kendine has uzayıp giden eşsiz, kendine has hislere, hallere sahiptir.
Hayvanlarla ortak hislerinden biri de yas tutmaktır. Doğada her anne kaybettiği yavrusu; monogamikse eşi için yas tutar. Oyun bitmiş, yaşamın en kesin ve hiçbir zamana yakıştırılmayan gerçeği olan ölüm gerçekleşmiştir. Ama yine de kabullenmek zordur.
Bana ölüme saygı duymak, ölenlerin ardından iyi şeyler söylemek, onu hayırla anmak, geride kalanlarına yardımcı olmak, destek olmak öğretildi. En beter, en rezil, en gaddar insan olsa dahi ölen ölmüştür artık ve yapılacakların, söyleneceklerin değiştirebileceği bir şey yoktur.
Sosyal medya ile beraber insana has türlü çeşit garipliklere şahit oluyoruz. Her seferinde daha çok şaşırdığım hal, popüler kişilerin vefatının ardından uç veren hasetliklikler. İnsan olmaya çok mu anlam yüklüyorum, bazı konularda çok mu naifim; bilmiyorum. İnternet belki de kötünün, şerrin sesinin daha yüksek duyulmasına yol açıyor; kim bilir? Yediremeyip trollük diye de yorumlayasım geliyor bazen ama şahit olduğum bazı şeyler ‘mış gibi yapıyor olmanın’ çok ötesinde kalıyor.
Ölüme saygı duymak
Bana bunları hatırlatan bugün 18:30 sularında vefat eden Mehmet Ali Birand oldu. Hastalığı hepimizin malumuydu. Bir gün önce tedavisine bağlı basit bir ameliyat sırasında bu süreçte epey yorulan kalbinin durması yüzünden yoğun bakıma alınmıştı. Herkesin bir ümidi vardı ama olmadı.
Medya dünyasından olmayanlar bilmeyebilir ama Birand bu sektörde çok insan yetiştirmiştir. Bugün aklınıza gelen başarılı, popüler habercilerin çoğu onun elinde yoğrulmuştur. Mayasını o karmıştır. Eğrisiyle, doğrusuyla dopdolu, başarma hırsıyla dolu, üretken bir hayat sürdü; son dönemini oldukça sıkıntılı ama umutlu yaşadı. Ve bugün bitti.
Bir rahmet dilemek, yüreği burkuk ailesine sabır, başsağlığı dilemek, güzel birkaç sözle anmak; ya da en olmadı ‘susmak’ varken kin, öfke, hakaret, küfür ve ‘oh olsun’ içeren şeyler yazmak, dalga geçip muhabbetten rızık çıkarma çabası nedendir?
Kim olursa olsun bir insanın ölümüne sevinmek (ya da üzülmemek) bizi insanlığımızdan biraz daha uzaklaştırır.
Can düşmanın, can yakmış, zalimin önde gideni, namussuzların şahı bile olsa, ölen ölmüştür. Ameliyata girmeden hemen önce yazısını yazıp teslim eden; ameliyat sonrası (aslında öleceği gün) Diyarbakır’da kaldırılacak PKK ve KNK yöneticilerinin cenazesini gözlemlemek için uçak bileti alan, Pazartesi günü çekeceği 32. Gün programının konuklarını ayarlayan, kanser tedavisiyle bitap düşmüş 70 yaşındaki bedenine rağmen hala gece-gündüz çalışmaya devam eden ve arkasında yüzlerce öğrenci bırakan birine en azından saygımızı koruyabilmeliyiz.
Bu beklentilerin sadecepopüler, saygın kişilere yönelik olduğu da sanılmasın sakın. Kimseye beş kuruş hayrı dokunmamış, sıradan, isimsiz-cisimsiz; kısaca insan olan herkes bu ihsandan nasibini almak zorunda. Toprağın altında hiçbir bedenin diğerinden farkı kalmıyor.
İddia ve ithamlarımıza cevap verme, kendini anlatma ihtimali olmayan kişilerin ardından sarf ettiğimiz her cümleye özen göstermek bizim insanlık vazifemiz. Bu onuru kendimiz ve ölenlere çok görmeyelim.
Bu fırsatla; ölümüyle dahi bir şeyleri görmeme vesile olan Mehmet Ali Birand’a bir kez daha rahmet diliyorum (ileride bir gün bana zamanında verdiği mesleki tavsiyeleri paylaşacağım. Ama bugün, o gün değil).
Hayat devam ediyor.
Görüşlerinizi paylaşın: