Geçtiğimiz Cumartesi günü Isparta’da 23 yaşındaki M. E. E. iki polis nezaretinde ve ters kelepçeli halde ekip otosuna bindirilirken haberlere yansıdı. Suçu, YKS olarak anılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda kopya çekmekti. Olayı sıradışı hale getiren ayrıntı kopya için kurduğu düzenekti. Gömlek düğmesine denk gelen bir gizli kamera, ayakkabısındaki yönlendiriciyle internete bağlıydı. Soruları çözen ise bağlantının diğer ucundaki yapay zeka botuydu. Güvenlik kontrollerini sorunsuz şekilde aştıktan sonra tuvalete giderek düzeneği çalıştırmış ancak bağlantıda yaşadığı bir sorun sebebiyle telaşa kapılınca foyası meydana çıkmıştı.
Tıp fakültesini kazanmak istiyordu çünkü sevgilisinin ailesi kızlarını bir hekim ile evlendirme konusunda takıntılıydı. Yakayı ele veren M. E. E. 2 yıl süreyle bütün sınavlardan men edilerek planlarını ötelemek zorunda kaldı.
Kopya çekerek kazandığı sınavla hekim olmuş birine canımızı emanet etme fikrinin kulağa hoş gelmediği kesin. Ancak bu olay, yapay zeka çağında eğitim ve sınav sistemine yönelik dünya genelindeki tartışmaların boyutlarından sadece biri.
Mesleklerin ve yetkinliklerin sorgulandığı bir döneme kıyasla eğitim sistemi neredeyse yüzyıllardır değişmeyen bir yapı üstünde ilerliyor. Sınav sistemi de öyle.
Fiziki şartlar gereği milyonlarca öğrencinin elenmesini gerektiren sistemin sınav benzeri filtrelere duyduğu ihtiyaç aşikar. Ancak genel değerlendirme kriterlerinin yeniden ele alınma gerekliliği artık kendini hiç olmadığı kadar hissettiriyor.
Eğitimin yaşama yönelik bir hazırlık olduğu gerçeğinden yola çıkalım. Normal şartlarda (örneğin iş yaşamında) üstlendiğimiz sorumluluklarla ilgili sayısız açık referans kaynağına sahip olmamıza rağmen eğitim kurumlarının ölçüm metotları çoğunlukla ezberimizde tutabildiğimiz bilgiler üstüne işliyor. Gerçek hayatta mümkün olan her kaynaktan faydalanmamız, herkese danışmamız teşvik edilirken; eğitim sürecinde bunun karşılığı “kopya çekmek” olarak lanetleniyor.
Her ayrıntısını yazılım tabanlı çözümlerin üstlendiği uzmanlıklar dahi bu tarihi ısrardan nasibini alıyor. Bu yöntem nihayetinde eğitim ile bizi hazırladığı koşullar arasında şizofrenik bir çelişki yaratıyor.
Kedi-fare oyunu
İnternetin eğitim sisteminde yarattığı ilk sıkıntı dijital ansiklopedi Wikipedia’nın ödevlerde; hatta tezlerde referans kaynağına dönüşmesi olmuştu. Ancak o tartışmanın özündeki yakınma, bir kaynak olarak Wikipedia’nın (haklı olarak) sorgulanan itibarı üstüneydi. Herkesin müdahalesine açık bir ortam olmasından dolayı Wikipedia birçok konuda eksik ya da hatalı bilgiler içeriyordu. Hayatımıza ansızın giriveren ve her alana sızan yapay zeka ise sorgulaması ve doğrulaması çok daha zor (ve kapalı) bir yapı olarak bu sorunu daha da karmaşık hale getirdi. Ödev denen şey, ilkokuldan üniversiteye kadar her düzeyde birkaç tıklamayla ve tam da istenen şekilde üretilen bir “çıktıya” döndü. Eşzamanlı olarak ortaya çıkan bir başka sektör ise “yapay zeka kullanarak hazırlanmış ödevleri tespit eden yapay zeka uygulamaları” oldu. Bu köşe kapmaca oyununda galibiyetini ilan eden bir taraf henüz yok. İhtimaller ışığında pek mümkün olacak gibi de görünmüyor.
Meselenin daha da düşündürücü yanı, bizzat eğitmenlerin de “ödev değerlendirme” için yapay zeka araçlarını kullanmaya başlaması. Bir adım geriden bakınca, artık yapay zeka tarafından hazırlanan ödevler ve tezler, yine yapay zeka tarafından değerlendirmeye tabi tutuluyor. Öğrenci ve eğitmenler ise bu süreçte kendi “rollerini” oynuyor. Bu tabloyu değiştirmek mümkün müdür, tartışılır. Tartışılması gereken esas konuysa yapay zeka çağında eğitimin dönüşümü olmalı belki de.
Yeni yetkinlikler
IBM’in “İş Değerleri Enstitüsü”, her sene düzenlediği bir anketle (beyaz yakalı) çalışanlarda aranan nitelikleri derliyor. Türkiye dahil 28 ülkede 3 bin yöneticiyle yürütülen bu çalışmanın 2016 tarihli raporunda en çok aranan meziyetlerin başında STEM olarak anılan “bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik becerileri” yer alıyordu. 2023 tarihli raporda bu beklenti kendine ancak 12. sırada yer bulabildi. İlk sıraya oturan değer “zaman yönetimi ve önceliklendirme yeteneği” olmuştu.
Benzer araştırmaların çoğu önümüzdeki 3 yıl içinde mevcut çalışanların en az yüzde 40’ının; başka bir deyişle yaklaşık 1,5 milyar kişinin iş dünyasında varlığını koruyabilmek için yeni beceriler kazanması gerektiğini söylüyor.
Diplomaların temsil ettiği yetkinliklerin geçerlilik süresinin böylesine kısaldığı bir dönemde, eğitim sisteminin “öğrenmeyi öğrenme” adlı ezeli arayışına odaklanması için kritik bir uyarı olduğu kesin.
(14 Haziran 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: