16. yüzyıl düşünürü Rene Descartes’ın meşhur sözü “Cogito ergo sum” Türkçeye “Düşünüyorum, öyleyse varım” şeklinde çevrilir. Oysa Latincede “sum” var olmayı değil; ben olmayı tanımlar. Bu mantıkla Descartes esasen “düşünüyorum, öyleyse (ben) benim” ya da biraz daha esnetirsek “Ben, düşündüğüm için benim” demek istemiş olmalı.
Bu konuyu aklıma getiren, dört güncel gelişme oldu.
Çilek soslu yapay zeka
İlk vaka, OpenAI’ın bu hafta kullanıma sunduğu “strawberry” (çilek) kodlu yapay zeka modeli “o1”. Sayısal marifetlerde kat ettiği yol fazlasıyla tatminkar. Uluslararası Mesela Matematik Olimpiyatları sınav sorularında yüzde 13 başarı sağlayan bir önceki modele karşı yüzde 83 ile gerçek bir sıçrama yapmış. Programlama ve bilimsel soru(n) çözmekte de yüksek lisans derecesinde hünerli. Ancak o1’in esas kozu bunlar değil.
GPT Strawberry, “düşünce zinciri” adlı yeni model sayesinde karmaşık konuları küçük parçalara bölerek sonuçlar üretiyor. Bunu yaparken de öncelikle “düşünüyor”. Yani o1, mevcut bütün yapay zeka modellerinden farklı olarak elindeki bilgileri derleyip anlamlı bir yanıt üretmenin ötesinde aynen bir insan gibi anlamlandıran, mantık yürüten ve düşünerek sonuca ulaşan; türünün ilk örneği.
Kendi denemelerimde kimi zaman 20 saniyeye vardığını gözlemlediğim bu düşünme molası, gerekçelerini de sıralıyor. Ekranda beliren metinlerde GPT-o1’in konuyu nasıl parçalara ayırdığını, hangi kısmını hangi bilgiyle ilişkilendirdiğini ve yanıtlamak için nasıl bir sentezleme yaptığını genel hatlarıyla takip edebiliyorsunuz.
Schmidt’in kehanetleri
Bu bağlamdaki ikinci gelişme Eric Schmidt’in ABD / Stanford Üniversitesi söyleşisi oldu. Teknoloji sektöründe rol aldığı birçok parlak göreve rağmen Schmidt, daha çok Google’ın CEO’su olarak bilinir. Konuşmasını YouTube’dan canlı izleme fırsatı bulan şanslı azınlıktan biriydim. Şanslıydım çünkü video yarattığı etkinin ardından apar topar yayından kaldırıldı. Stanford, kışkırtıcı fikir ve yorumlarla bezeli bu konuşmayı neden sildiğini açıklamadı. İyimser bir tahminle, 16 yıl CEO’luğunu yaptığı Google’ı (kendisinden sonra) iş ve yaşam dengesi kurmak adına başarı ve rekabeti ihmal etmekle itham etmesi olduğunu düşünüyorum.
Bu magazinsel varsayımlar bir yana; (henüz GPT-o1 kullanıma sunulmadan gerçekleşen) söyleşinin en etkili kısmı yapay zeka sektörünün belirleyici unsurlarına yönelik çıkarımlarıydı. Schmidt sözlerine “Neyin gelmekte olduğundan haberiniz bile yok” diyerek başladı. 1 milyon sözcükten oluşan soruları anlayıp yanıtlama becerisi kazanan ve durmaksızın öğrenen modellerin karmaşık konuları bir insan gibi algılama ve kendini sürekli geliştirme kabiliyetiyle ekonomi, savunma, eğitim, yetkinlikler, enerji ve etik başlıkları altında şu an öngöremediğimiz etkiler yaratacağına dikkat çekti. Elektriğin keşfi kadar önemli ve belirleyici bulduğu yapay zeka alanında Avrupa’nın havlu attığına ve meselenin Çin ve ABD arasında geçeceğine dair iddiası da yine kayda değerdi.
Kara Kıta’nın arayışları
Beni Descartes’a götüren üçüncü güncel gelişme, Afrika Birliği Kalkınma Ajansı’nın (AUDA) 3 yıllık çalışmayla hazırladığı rapordu. Türkiye’nin de nüfuzunu her geçen gün artırdığı Afrika, nüfustan stratejik doğal kaynaklara kadar pek çok açıdan dünyanın geleceğinde belirleyici olacak bölgelerin başında geliyor. AUDA’nın ekonomi politikalarında yapay zekanın etkilerini ele alan çalışması pek çok benzeri gibi hiçbir gerçek muhatabına ulaşmadan unutulabilir. Fakat insan sermayesi ve ekosistem oluşturma adına kıymetli ayrıntılara sahip.
Yapay zeka ve Afrika kesişimini hayal etmekte zorlanabilirsiniz. Oysa bu kadim kıtada bu alanda faaliyet gösteren pek çok girişim var. En güncel örneklerden biri, Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta geliştirilen yapay zeka modeli InstaDeep. Aslen bir kurumsal karar destek algoritması olan InstaDeep, salgın hastalıkları tespit etme konusundaki başarısıyla (Türkiye kökenli kurucuları Uğur Şahin ve Özlem Türeci ile tanıdığımız) BionTech tarafından geçtiğimiz sene 682 milyon dolara satın alınmıştı.
Harari’nin endişeleri
Bu bağlama yönelik son gelişme ise bu hafta satışa sunulan ve halen okumakta olduğum Tarihçi / Yazar Yuval Noah Harari’nin “Nexus” adlı kitabı oldu. Harari bu eserinde zekasıyla böbürlenmekte hiçbir fırsatı kaçırmayan insanlığın zekadan yoksun davranışlarına odaklanıyor ve yapay zekanın kaçınılmaz bir referansa (iktidara) dönüşme riskine bakıyor. Anafikrini tıpkı Schmidt’in “neyin gelmekte olduğundan haberiniz bile yok” sözüyle özetlemek mümkün.
Bunların ışığında GPT-1o ile kendi türümü karşılaştırdığımda, aklıma ister istemez bir soru geliyor: “20 saniye boyu düşünerek, 1 milyon sözcükten oluşan sorular üstünde akıl yürüten bir zeka ile aşık atabilecek kaç benzerim var?”.
Harari’nin kitabında sürekli yinelenen soruyla bitirelim: “Düşüncelerimizi hayata geçiren teknolojilere nispeten aşinayız. Peki düşünen teknolojilerle ne yapacağımız konusunu düşünebiliyor muyuz?”
(20 Eylül 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: