İnternetin bu kadar yaygın olmadığı dönemde televizyon daha büyük bir ortak paydamızdı. Bugün kaç kişi hatırlar ama Ayşe Özgün’ün sabah programları efsaneydi. En hayret verici bölümler Cuma gününe denk gelirdi. Nihat Hatipoğlu öncesi -ilk- İslami TV starımız Yaşar Nuri Öztürk Cuma günlerinin sabit konuğuydu. Her zamanki huysuz, aksi, sinirli haliyle stüdyodaki kadınların çileden çıkartan sorularına sınırlarda gezen bir sabırla cevap vermeye çalışırdı.
Beni şaşırtan kadınların akla hayale sığmayan soruları değil; iman edip kurallarına uymak zorunda hissettikleri dinin kitabını neredeyse hiçbirinin okumamış olmasıydı.
Belki çoğu hayatlarının sonuna kadar da okumayacaktı. Ve bu durum onları hiç rahatsız etmeyecekti.
Hayatımızın en az din kadar içinde olmasına rağmen hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz bir diğer konu ise ekonomi. Dünyanın en yüksek enflasyon oranıyla en uzun süre yaşamış ülkeyiz ama daha enflasyonun anlamını bile bilmiyoruz.
Her ‘enflasyon düştü’ açıklamasından sonra fırsatçı, zalim muhabirin eline mikrofonu alıp semt pazarındaki zavallı teyzeye “enflasyon düşmüş, hissettiniz mi?” diye sorması da bu yüzden.
Muhabir bile enflasyon düşünce fiyatların düşeceğini sanıyorsa vatandaş ne yapsın?
Onun hesabı da ayrı mesele ya, neyse.
Zihni tembelliğimizin vicdani yükünü hep birilerine havale etmişiz.
Mazallah, Hatipoğlu amuda kalkıp 7 Fatiha okuduktan sonra abdest alıp uyumamızı salık verse hastanelerin kırık-çıkık servisleri akına uğrar. Falanca gazeteci, filanca siyasetçi, şu din adamı, lafına güvendiğimiz bu adam… Ne derlerse doğrumuz o.
https://www.youtube.com/watch?v=TzxdMoD_XzA
Sadece din konusunda değil; ekonomi, siyaset, tarih, sağlık gibi her şeyde durum aşağı-yukarı aynı. Araştırmak, incelemek, sorgulamak yerine kabullenmeyi tercih ediyoruz. ‘Bilgi çağı’ terimi insanlık tarihinin en komik şakası. Her sorumuza milyon cevap döndüren Google, hepimizi birbirine bağlayan sosyal ağlar yok hükmünde. Ulemaya kulak ver, tatava yapma geç! (Ama insan olmak da bu değil be canım kardeşim).
Bugün Twitter’a göz gezdirirken Uğur Gürses sayesinde haberdar olduğum muhteşem bir Güven Sak yazısı okuduktan sonra hiç haddim olmayarak notlarımdan derlediğim birkaç ekonomik göstergeyi paylaşmak istedim. Hepsi basit internet aramalarıyla ulaşılabilir verilerden oluşuyor. Yaşadığımız ülke ve yakın geleceğimize yönelik bilgi vermesi ümidiyle paylaşıyorum.(umut verici olanları siyasilerin ağzından her gün, her fırsatta duyduğunuz için ben pek duymadıklarınıza yer vermek istiyorum).
- (Haziran) 2013 ile kıyaslandığında dahilde alınan KDV %21,7 ithalde alınan vergi %19,4 ve kurumlar vergisinde %87,1 gerileme var.
- 2013’ün ilk 6 ayında 3,1 milyar lira bütçe fazlası vardı. 2014’ün ilk 6 ayında bütçe 3,4 milyar lira ‘açık verdi’.
- 2014’ün ilk 7 ayına ait nakit açığı 24 milyar 284 milyon lira (geçen sene bu rakam 15 milyar 34 milyon liraydı. Yani açığımız %61,52 oranında büyümüş).
- Geçen ayki torba yasayla affedilen ödenmemiş vergi, sigorta ve prim tutarı 100 milyar lirayı geçiyor.
- 2013 yılı kuruna göre son 11 yılda yıllık toplam milli gelirimiz 680 milyar dolar.
- Aynı dönemde büyüme oranımız ortalama %5. Cari açığımız %5,3.
- Özetle her yıl milli gelirimiz 34 milyar dolar atmış ama yine her yıl ortalama 36 milyar dolar cari açık vermişiz.
2002-2013 arasını karşılaştıracak olursak:
Kriter | 2002 | 2013 |
Resmi işsizlik | 1.020 | 1.994 |
Yabancı sermaye girişi (milyar dolar) | 1,1 | 12,5 |
Cari açık (milyar dolar) | 1 | 65 |
İthalat (milyar dolar) | 51,5 | 251,7 |
Kısa vadeli borçların rezerve oranı (%) | 61 | 115 |
İhracatın ithalatı karşılama oranı (%) | 699 | 63 |
Sürdürülebilir bütçe (milyar TL) | -8,3 | -31,8 |
Dış borç | 129,6 | 327,7 |
Kişi başına milli gelir (dolar) | 3.492 | 10.782 |
İhracat geliri (milyar dolar) | 36,1 | 151,8 |
Turizm geliri (milyar dolar) | 12,4 | 32 |
Merkez Bankası döviz rezervi (milyar dolar) | 26 | 112,5 |
BM İnsani Gelişmişlik Endeksi sıralaması | 85 | 69 |
Kişi başına dış borç (yani bu tablodan dolar bazında bize düşen pay) | 1.963 | 5.105 |
Son günlerde sıkça tekrarlanan Merkez Bankası kasasındaki paraların da tamamının öyle tahmin ettiğimiz gibi harcanabilir para olmadığını; aksine borçlara yönelik teminat olarak tutulduğunu geçen gün öğrendim. Buna sanıyorum zorunlu karşılık (ya da Merkez Bankası’nın tercihiyle ‘disponsibilite‘) deniyor.
Emanet para da denebilir.
Borç yiğidin kamçısı mı, yuları mı?
Ekonomik göstergeleri okumak uzmanlık alanım değil ama mevcut durum bana nedense sırtını kredi kartına borcuna yaslamış çaresizleri hatırlatıyor. Sahte, geleceği belirsiz bir huzur.
İrili-ufaklı parçalarını oluşturduğumuz bu ülkenin daha umut veren bir yer olması için hepimizin yapması gereken şeyler vardır elbet.
Diyorum ki şu rakamları her merak ettiğimizde bize gösteren basit, temiz, tek sayfalık bir web sitesi olsa. Çünkü göz görmeyince gönül katlanıyor.
Aşkta dert değilse de ekonomide olmuyor.
Görüşlerinizi paylaşın: