11 Kasım tarihi bazılarınız için doğumgünü anlamı taşıyabilir. Dünyanın geri kalanı içinse ‘Bekarlar Günü’. Daha doğrusu, öyle olsun isteniyor. Hiçbir kutsal kitapta bahsi geçmiyor. Hiçbir devlet bununla ilgili bir kararname, yönetmelik, tebliğ yayınlamış değil. Fakat her yıl daha yaygın bir şekilde benimsenen, yeni nesil, kul icadı kavramlardan biri.
Dünya Bekarlar Günü’nün doğum yeri Çin. Miladı, ülkenin kadim tarihine kıyasla neredeyse dün sayılacak 1993 yılı. Mucidiyse Nanjing Üniversitesi’nden bir grup öğrenci. Seçilen tarihin esprisi, bekarlığı (tek olmayı) temsil eden 1 rakamını en çok barındıran tarih olması (11/11). Her yıl biraz daha fazla üniversite tarafından benimsenen bu ‘mevzu’, bir süre sonra Çin’de ulusal çapta gündem oluşturur hale geliyor (fakat resmi bir tatil ya da gün olarak tanımlanmıyor).
Dünyanın en kalabalık nüfusunun (başka bir bakış açısıyla ‘tüketicisinin‘) ehemmiyet verdiği böylesi bir gün kapitalist dünyanın gözünden elbette ki kaçmıyor. Ve ülkenin dünyaca meşhur Alibaba Grubu (AliExpress, Taobao, Tmall, vs) tarafından gençlere satış yapma bahanesiyle bir ‘indirimli tüketim kampanyası’na dönüştürülüyor. Ve (bir ‘elbette’ daha) birkaç yıl içinde Türkiye’den Cezayir’e, Finlandiya’dan ABD’ye ‘kutlanan’ bir gün olma özelliği kazanıyor (Nanjing Üniversitesi’ndeki mucitleri bugün gelinen durum hakkında ne düşünüyor, fena halde merak ediyorum).
Dünya Bekarlar Günü’nü hafife almayın. Geçtiğimiz yıl, sadece Alibaba, 11 Kasım günü, 24 saatte bir önceki seneye kıyasla yüzde 27 artışla 30 milyar doları aşan satış gerçekleştirdi. Dünya genelindeki ciroyu varın siz düşünün. (Bu kitlenin içindeki bekar oranını düşünmek de bana kalsın)
Bu hafta Türkiye’de dahi hangi radyo, TV kanalını ya da web sitesini açsanız reklamlar size bunu hatırlatıyor. Ama bizde yaklaşım biraz farklı. Zira bizde 11 Kasım’ın adı ‘Dünya Bekarlar Günü’ değil; 11.11. Neden dersiniz? 2019 Türkiye’sinde bekarlığı vurgulamak yürek ister de ondan.
Gençlerin tek başına (hatta mazallah kızlı-erkekli) yaşamasının yarattığı derin korku ve endişeyle stüdyo daire inşaat iznine dahi yasak getiren, çok seçici olmadan hemen evlenilmesini isteyen bir hakim anlayış ikliminde bekarlık günü kutlamak cesaret işi. (O da artık ancak anonim Twitter hesaplarında kaldı)
Yarın yurdumuzda da ifa edeceğimiz bu şanlı günde yaşanacakları aşağı-yukarı tahmin ediyorum ama bu yazının konusu değil; bir gün ayrıca değiniriz.
‘Kara Cuma’ ile bağrımıza saplanan hançer
Bir de şu meşhur Black Friday var elbette. Kara Cuma… TÖVBE! Efsane Cuma! Yoksa ‘Muhteşem’ Cuma mıydı? Gelin ona da bir bakalım, neymiş?
1789 yılında ABD Başkanı George Washington, o zamana dek bir hasat festivali olarak kutlanan küçük ve yerel bir etkinliğe ‘Başkan dokunuşu’ yapar. Bu doğrultuda 26 Kasım gününü Thanksgiving (ya da orijinal metinde geçtiği şekliyle Thanksgivin) olarak belirler (Türkçeye de -güzel bir çeviriyle- ‘Şükran Günü’ olarak geçmiş). ‘Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan’ Amerikan İç Savaşı sürecine denk gelen 1863 yılındaysa Şükran Günü ‘her Kasım ayının son Perşembe günü’ kutlanacak ulusal bir tatile dönüşür.
ABD dışında bir anlam taşımayan ve karşılığı olmayan bu Şükran Günü kapsamında ülkede medya özel yayınlar hazırlar, sokaklarda panayır ve yürüyüşler gerçekleştirilir (bir de epey sonradan eklenen Hindi Affı / Turkey Pardoning adlı ‘bence’ komik bir gelenek de var ama girmeyeceğim. Merak eden araştırıp okusun. Girmemek için kendimi tuttuğum bir başka konuysa kimi Amerikalıların bu günün bir ‘matem günü’ olarak anma teklifi. Zira onlara göre şükran duyulan şey, aslen Amerikan yerlilerinin soykırımı ve zorunlu göçü sonucu elde edilenlere dayanıyor).
Şükran Günü’nün en önemli geleneği, aile büyüklerinin evindeki toplu yemekler (bizdeki bayram ziyaretleri gibi düşünün). Şartların elverdiği ölçüde zengin bir sofra başında şükür duası edilir, yemek (mutlaka da hindi) yenilir ve hediyeler verilir. İşte bütün mesele bu son madde (ELBETTE!).
Şükran Günü hediyeleri için yapılan alışveriş ülkenin ticari takviminde önemli bir yer tutar. Fakat 25 Aralık tarihine gelen ve İsa peygamlerin doğumgününü temsil eden Noel de aşağı yukarı aynı şekilde kutlanmaktadır. Bu da hediye alımında (yani tüketimde) sıkıntı yaratmaktadır. İşadamlarının yıllar boyu süren baskısı 1939 yılında meyvesini verir ve dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt Şükran Günü’nü iki hafta önceye alır. Bu da ayrı bir tartışma başlatır. 1941’de yeniden son Perşembe’ye alınarak bugüne kadar gelinir.
Bir hindi yetmez
İşte meşhur Kara Cuma, Şükran Günü’nden bir gün sonrasını; yani Kasım’ın son Cuma’sını temsil ediyor. Şükredip yiyip içen, hasret gideren Amerikan halkı (tüketicisi) ertesi gün bu haz dolu zihinle kendini alışverişe veriyor. Nedenini sormayın, çünkü yok.
“Peki neden adı Kara Cuma?” derseniz ELBETTE Kİ AMAÇ İSLAM’IN KUTSALLARINA KARŞI BİR ALGI OPERASYONU!
Diyenler de var ama değil elbette. Cuma günü yaşanan alışveriş çılgınlığının yarattığı kaosu, kargaşayı betimlemek için 1961 yılında (Rocky Balboa’nın memleketi) Philadelphia şehrinde bu gün Kara Cuma olarak anılıyor. Sonra da dilden dile, haberden habere yayılıp gidiyor.
İşte bizde -yine- anlamsız, zorlama ve komik bir zorlamayla yok ‘Efsane Cuma’ yok ‘Muhteşem Cuma’ gibi kılıflara sokulmaya çalışılan meselenin özü bundan ibaret. Twitter’da her Cuma günü ‘Hayırlı Cumalar’ diye bir trending topic belirirken bunları anlatmak ne kadar anlamlı bilemiyorum. (Oysa Nike gibi babayiğit markalar arıyor gönlüm)
“Tamam, o öyle olabilir ama bak şimdi…”
Post-modern fikriyatın en doğal mahsulü post-truth; ya da Türkçesiyle ‘hakikat ötesi’ çağında bunlar önemli mi bilmiyorum. Tüketmeye teşne bir kitlenin aradığı bahaneyi sunan fırsatçı tüccarlar için her şey bir vesile sonuçta. Sen yeter ki ekonomiye can ver. Cadılar Bayramı, sünnet mevlüdü, kına gecesi, baby shower, Paskalya Yortusu, Sevgililer Günü, Ramazan Bayramı, hepsini bir şekle sokar, elbirliğiyle yoluna koyarız.
Özgürlüklere karşı savaşan bir gericiyi özgürlüğün sembolü haline dahi getirebiliriz icabında. Arada benim gibi çıkıntı tipler çıkar vızıldar ama ne gam? O işin aslı böyle değil; onların bildiği ve kabul ettiği gibidir.
Bu yazıda ‘olmasa, olmazdı’
Ne (hoş) tesadüftür ki epeydir aklımdaki bu yazıyı yazmak da ayrı bir özel güne denk geldi. Türkiye’de firmaların çoğu reklam ve tanıtım bütçesini 11.11’e harcadığı için (ya da ‘Efsane Cuma’yı gerekli kılan iklimde üşümemek için) değinemez. Dolayısıyla çoğundan duyamayacaksınız. Ben hatırlatmış olayım:
Bugün 10 Kasım.
Bana bu satırları kendi ülkemde, kendi dilimde yazma fırsatı sunan, hayallerime ilham veren, umut ve güç katan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla, hayranlıkla, sevgiyle, takdirle anıyor ve selamlıyorum. Elimden geldiğince, ömrünü uğruna harcadığı emanetine hayırlı ve faydalı olmaya gayret ediyorum. Bu yolda yalnız yürümediğimin de farkındayım.
Ruhun şad olsun, Allah rahmet eylesin.
Görüşlerinizi paylaşın: