Dünyanın en gizli altın madeni

Dünyadaki mevcut altının yüzde 7’si çöplüklerde yatıyor. Ve bu servet yeni girişimlerin çabalarıyla yeniden hayata dönmenin yollarını arıyor.

Fransız düşünür Michel Foucault 19. yüzyılı “mekan çağı” olarak adlandırır. En meşhur örneği ise 18. yüzyılda yaşamış İngiliz Hukukçu Jeremy Bentham’dan aldığı ilhamla işlediği “panoptikon” adlı hapishane modelidir. Muktedirin iktidarını en hoyratça hatırlatabildiği bu yapılar tecriti sürekli bir gözetlenme hissiyle pekiştirerek mahkumu alabildiğine sindirir.

Ölümü anımsatan mezarlıklar tam bir heterotopya olarak modern yaşamın hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanlarından mümkün olabildiğince uzakta konumlanır.

Foucault, “heterotopya” olarak adlandırdığı bu tür mekanların gözden uzak haline de dikkat çeker. Örneğin ölümü anımsatan mezarlıklar tam bir heterotopya olarak modern yaşamın hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanlarından mümkün olabildiğince uzakta konumlanır.

Şahsen afili ambalajlarıyla ardında yaşananlardan hiçbir iz taşımadan raflara dizilen ürünlerin de aynı mantığı taşıdığını düşünürüm. Tüketim ancak ambalaj öncesi evrenin gönüllü olarak görmezden gelinmesiyle katlanılabilir hale gelir.

Aynen çürümeye terk edilmiş bedenler gibi, modern yaşamın gözden ırak tutmaya çalıştığı bir başka unsur ise modern yaşamın en büyük artığı elektronik atıklardır. Daha net bir ifadeyle “çöpe atılan teknolojik cihazlar”. Bu yığınlar öyle bir seviyeye gelmiş durumda ki onları elektronik fosil; hatta yeni bir jeolojik katman olarak adlandıranlar dahi var. Antroposen çağına ancak böylesi yaraşırdı.

Gözden düşen gözdeler

Bu yazıyı yazmadan önce “sarı siteye” baktım. Apple kategorisindeki satılık 143 bin telefonun içinde daha 8 yıl evvel satışa sunulan iPhone 7 öncesi modeller biner adede ulaşmıyordu (Apple, iPhone 6 ve öncesi serinin yazılım desteğini geçtiğimiz yıl sonlandırdı). Peki o yüz binlerce eski telefon ne oldu dersiniz? Elbette benzer diğer bütün elektronik cihazlar gibi çöp oldu. Ama hangi çöplükte?

Sektör verilerine göre sadece geçtiğimiz yıl televizyondan bilgisayara 61,3 milyon ton e-atık oluştu. Bu yıl için öngörü ise 63,3 milyon ton. Bu çöplerin (en fazla kullanıldığı) gelişmiş ülkelerde yerinde geri dönüşüm oranı yüzde 15’i bulmuyor. Kalan kısmı çeşitli ve yarı-yasal yollarla Asya ve Afrika’daki az gelişmiş ülkelerin e-çöplüklerine ulaşıyor. Ardından alabildiğine ilkel yöntemlerle parçalara ayrılıyor. Esas amaç içindeki elektronik devreleri eritmek. Zira hepsi bir miktar gümüş ve altın gibi kıymetli madenler içeriyor. Bunun için kullanılan en yaygın yöntem ise açık alanda topluca ateşe vermek. Bu işlemin atmosfere saldığı zehirli gazlar öyle boyutta ki, bu alanda çalışanların çoğu 30 yaşını dahi göremeden hayatını kaybediyor. Alman Fotoğrafçı Kai Löffelbein’nin objektifine yansıyanları aktardığı “Ctrl-X” adlı kitap bu sürecin en çarpıcı belgelerinden biri.

Neo-simyacılık

Bu kaçınılmaz sona yönelik daha insancıl çözümler geliştiren bazı girişimler de var. Örneğin Kanadalı “Excir” adlı şirket patentli teknolojisiyle elektronik devrelerdeki altın madenini sağlığa zarar vermeyecek şekilde yüzde 99 oranında ayrıştırabiliyor. Hatta Birleşik Krallık darphanesi Royal Mint de kendi lisanslı yöntemiyle haftada 90 ton e-atık ayrıştırıp, yılda yüzlerce kilo altın üreten bir tesise sahip.

Ne var ki bu alanda rekabet oldukça acımasız. Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre dünyadaki toplam altının yüzde 7’si çöpe dönüşen elektronik cihazlarda bulunuyor (PDF). Gümüş, bakır gibi diğer kıymetli madenler de cabası. Gözükara girişimciler için fazlasıyla iştah kabartıcı.

Gözlerden uzak çöplüklerde yaşanan bu mücadeleyi daha da körükleyen unsursa bir yıl öncesine kıyasla yüzde 18 artan altın ve yüzde 22 artan gümüş fiyatları. Rekor seviyeye ulaşan bedeller geri dönüşüm alanındaki arayışları da hızlandırıyor. Son örnek geçen hafta İsviçreli araştırma merkezi ETC Zurich’ten geldi.

Kurumun keşfettiği teknikte, peynir üretiminde sütün kesilmesiyle ortaya çıkan atığın bir dizi proteinle karıştırılmasıyla oluşan sıvı kullanılıyor. Bu sıvı elektronik devrelerdeki altın, bakır ve nikeli kendiliğinden çözüyor. Mevcut endüstriyel şartlarda her 1 gram altın dönüşümü için salınan 116 gram karbondioksite karşın ETC Zurich’in formülü sadece 87 gram sera gazı üretiyor. Üstelik sadece ellide biri maliyetle.

Çekmecelerinizin içinde küçük bir servet yatıyor olabilir.

(15 Mart 2024 tarihli Oksijen gazetesi yazım.)



Yayın Tarihi:

Kategori:


Yorumlar

2 yanıt

  1. melih özçelik avatarı
    melih özçelik

    Yazıyı görünce aklıma çöplük haline gelen güzel ülkemin aslında ne kadar zengin olabilme ihtimali üzerinden bir umut doğdu. “panoptikon” modeli ceaevi deyincede Red Kit ve Daltonlar ve tabii Daltonların sürekli kaçtığı çölün ortasındaki cezaevi. O gün için bacaklarına bağlı prangalar o kadar modern görünüyordu ki çaresizliğin orta yerindeki cezaevine dahi yakışmıyordu. Hayallerimin yıkılması uzun sürmedi.
    Bizdeki çöplük modeli de; Sana eski cep telefonları bana pet şişeler. Yine gol yedik kısacası.. Daltonların baçağındaki demir prangaya razıyız en azından kilosu 100 liraymış.. Keser keser satardık..

  2. Murat avatarı
    Murat

    bu tür yazıların kitap haline gelmesi, bilgiye daha kolay ulaşılması ve kitap formunda, daha rahat okunması açısından çok güzel olur düşüncesindeyim…

Görüşlerinizi paylaşın: