Ben kaybolurum. Hep.
Timur bunun efemine bir özellik olduğunu söyleyerek yaramı kaşıyıp durur ama ne yazık ki bu kontrol edilebilir, değiştirilebilir bir şey değil. Tam terimi nedir bilemiyorum ama ciddi bir yer/yön yerleştirme sıkıntım var. Üstelik çok da kötü bir şey…
Bir pasaja girerim. Çıktığımda sağa mı sola mı gideceğimi bilemem. Geldiğim yönü kestirmek benim için ciddi bir endişe olur. Tatil köyü gibi büyük bir mekana gideriz; kaldığımız yeri bulana kadar tatil biter. Sözlü tarifle bir yol bulamam, yazılıyla da belki…
Bundan dolayı GPS ve navigasyon konusu oldum olası ilgimi çekmiştir. Benim adıma bu yükü sırtlanan bir mucize. İlginç de bir tesadüfle bizim gibi en çok ihtiyaç duyulan bir ülkeye girişini de bayağı bekledik. Bunun sebeplerinden birinin sürekli değişen sokak isimleri ve tamamlanmamış yerleşimler olduğu biliyorum.
Ülkenin en eski ve en büyük şehirlerinden İstanbul bile her yıl ciddi anlamda değişiyor. Sokak isimleri bir yana, yeni yollar, viyadükler, yeni toplu taşıma rotaları, sürekli değişen trafik yönleri gibi ayrıntılarla elinizdeki haritalar bir yana, navigasyon haritaları bile anlamsızlaşıyor.
Daha önceleri üretici firmaların yolladığı birkaç araç tipi özel GPS cihazıyla denemiş olsam da navigasyon kavramıyla gerçek anlamda tanışmam Nokia’nın N95 modeliyle oldu. Kimi zaman hayatımı kurtardı, kimi zaman kelimenin gerçek anlamıyla bataklıklara soktu (İstinye Park inşaatı) ama yine de benim gibi tabelasız, yönlendirmesiz bir metropolde yaşayıp hep kaybolan, kaybolduğu zaman gururuna yedirip etrafa soramayan, sorduğu zaman illa ki bilmeyenlere ya da yanlış tarifler vereceklere rastlayanlar için resmen can simidi oldu.
Nokia GPS destekli yaşam konusuna kafayı o kadar takmıştı ki; sırf bunun için Avrupa’nın en büyük satın alımlarından biri olarak tarihe geçen Navteq birleşmesi için 2007 yılında 8,1 milyar dolar ödedi. Amacı cep telefonlarına navigasyonu yerleştirmekti. İnsanların cep telefonu dışında yanında sürekli taşıdığı fotoğraf makinesi, kamera, müzikçalar gibi unsurların tamamı telefon için entegre olmuştu ve geride sadece araçlardaki GPS’ler kalmıştı.
Firma bunun için Navteq altyapısı ve bilgi birikimini kullanarak Nokia Maps adını verdiği bir uygulamayla navigasyon kavramını olabilecek en optimum düzeyde cebe soktu. Bu ‘optimum’ detayını anlamak için bir Sony Ericsson ya da Blackberry üstünde GPS deneyimini yaşamanız gerekiyor. Nokia cidden yanlarında ayrı bir yere oturuyor; göz var, izan var.
Nokia Maps sadece otomobille değil yaya olarak da size destek oluyordu. İkinci sürümünde arayüzünü de iyice geliştirdiler. Geçtiğimiz hafta Barcelona’da benim de katılma fırsatı bulduğum Nokia World 2008 ile birlikte firmanın N97‘den sonraki bombası Nokia Maps 3.0‘dı. Bu yeni sürüm harita kavramının ötesine geçip arazi bilgileriyle birlikte Google Street View tarzı bir deneyim sunuyor. Daha da ileri giderek örneğin fotoğrafını çektiğiniz bir müzenin bilgilerini ekrana taşıyor ya da afişini çektiğiniz bir filmin fragmanını internetten çekip gösteriyor.
Aşağıdaki video olayı özetlemek için birebir (youtube’a erişebiliyorsanız)
Dördüncü sürümü düşünmek bile istemiyorum.
Bütün bu merakın sonunda MYK olarak aklımızda hep bu kavrama yönelik bir site yapma fikri vardı. Ama bu benzer örneklerde olduğu gibi mekanlara bağlı bir şey olmamalıydı. Zaten o işi mekanist ve dobişko gibi siteler gayet iyi yapıyordu. Benim derdim örneğin yunuslarla yüzmek istediğimde nerede bulabileceğimi gösteren bir yerdi. Ya da meraklısı için ‘Taksim’in en ucuz bira mekanları’nı, ‘İzmir’in en güzel müzelerini’, ‘Öyküleriyle birlikte Boğaz’ın en güzel yalılarını’ ‘Londra’nın en iyi suşi restoranlarını’ bulabileceğimiz bir yer yaratmaktı. Üstelik bunun için kimseden bir kuruş para istememeliydik. Her şeyiyle herkes için ücretsiz olmalıydı.
Ayrıca içinde benim gibi kaybolan insanların öyküleri yer almalıydı. Çünkü kaybolmanın da bir dillendirilmeyen tarihi vardı. Hep gizlenen ama pek can yakan…
Elimizde yerli olarak mekanist ve dobişko, yurtdışındaysa hemen hepsine ilham kaynağı olan yelp gibi örnekler vardı. Ama bizde bu tip sitelere yönelik çok büyük bir eksiklik olduğunu da biliyordum: kullanıcı içeriği (user generated content).
İlk olarak 25 Mayıs 2008’de adresini aldık: kaybolduk.biz!
Antalya’da sunum yapmak üzere davetli bir Nokia etkinliğinde sohbet sırasında Nokia yöneticilerine MYK olarak yakın gelecekte yapmayı planladıklarımızı sıralıyordum. Sıra kaybolduk.biz’e gelince yakında piyasaya sürecekleri 6210 Navigator adlı telefon için böyle ‘bakir’ bir proje aradıklarını söylediler (bu telefonu Şubat ayında size Teknosohbet’te tanıtmıştım . Çok yakında bir videolu incelemesini de televidyon ekranlarında Kafa Kafaya programında izleyebilirsiniz).
O sohbetten sonra iş hızla gelişti ve kaybolduk.biz’in, Nokia’nın 6210 Navigator için resmi site olmasına karar verildi. Bütün reklam kampanyalarında bu site kullanılacaktı ve uzun vadede firmanın navigasyon destekli bütün telefonlarının tanıtım ve pazarlama kampanyaları yine bu site üstünden yürüyecekti.
Bu bizim için hayal bile edemeyeceğimiz kadar harika bir gelişmeydi.
Bu heyecanla oturduk siteyi 4-5 haftada tasarladık, kodladık, bitirdik ve Nokia’yı beklemeye koyulduk. Sözleşmeler, revizeler, ertelemeler derken sonunda 1 Aralık’ta yayına girdik. İrili ufaklı dergi / gazete ilanları belirmeye başladı, yakında billboardlarda, otobüslerde de göreceğiz ilanlarını.
Çok yakında online-offline bacaklarıyla (navisafari) aktiviteleri de başlayacak. En güzeli, tamamı üniversite öğrencilerinden oluşan, uzun bir ön eleme sürecinin ardından seçilmiş 120 kişilik bir editör kadrosu da sürekli içerik girişi yapıyor olacak. Sonradan katılanlar da cabası…
Sonuçta bizim (MYK) için keyifli bir hayal olarak başlayan kaybolduk.biz, bu alandaki olabilecek en iyi markayla birleşerek gelecek vaad eden bir varlık haline geldi.
Bir inceleyip görüşlerinizi bildirmeniz beni çok mutlu eder.
Görüşlerinizi paylaşın: