(Bu yazıyı ilk olarak 5 Nisan 2012 tarihinde Radikal gazetesi için yazdım)
Eğitim hakkında fikir yürütmek cesaret işi. Modern yaşamın her köşesinde belirleyici olan bu yapı hakkında ilginç bir şekilde bu süreçten geçenlere hiçbir söz hakkı yok. ‘Eğitim sistemi’ dediğimiz şey aslen kim olduğunu bile bilmediğimiz birileri tarafından ÇOK önceden tasarlanmış ve içinden geçen öğrenci ve velilerine hiç danışılmamış bir dogmadan ibaret.
Öğretilen şeylerden öğretim şekline, binasından eğitmenine kadar hiçbir müdahale ya da talep hakkımız olmayan bu dev sistemin içinde yol bulmaya çalışıyoruz. Geçen haftaki yazımda değindiğim gibi ‘okuyup adam alma’ gibi büyük vaatler sunan eğitim sistemine yönelik doğal olarak yükselen beklentimiz genellikle boşa çıkıyor. Nice emek, para ve zaman harcadığımız eğitim kurumları bize artık ne iş, ne gelecek garantisi veriyor.
Eğitim dediğimiz şeyin kökeni dünyanın en muhafazakâr ve kibirli meslek gruplarından biri olan eğitmenlerin Gutenberg dönemi mantığını endüstri devrimi ihtiyaçlarıyla birleştirmekten ibaret. Modern matbaanın; dolayısıyla bilginin dolaşımının mimarı Alman demirci Johannes Gutenberg’in yaşadığı 14. yüzyılda insanlar ortalama 30 kilometre çapında bir alanda doğup, büyüyüp, ölüyordu. Dolayısıyla edinebilecekleri bilgi yaşadıkları bölgedeki yaşlı bilgelerin belleğiyle doğru orantılıydı. Gutenberg’in matbaasıyla kitapların yaygınlaşması başta din (İncil) olmak üzere hemen her konudaki bilginin her yere ve herkese dağılmasını sağladı (ve birçok fikir hareketi başladı).
Böylece eğitim birçok şey hakkında en çok bilgiye sahip olduğu varsayılan kişilerin etrafında toplanmaktan bireysel bir sürece doğru (da) evrildi. Bugün aynı rolü üstlenen internetin neleri dönüştürdüğüyse hepimizin malumu. Ama ilginç bir şekilde bu sürece en duyarsız kalan alan ‘eğitim’ oldu.
Truva atları ilerliyor
Geçen hafta değindiğim bu çarpık düzeni değiştirmeye çalışan gönüllü akademisyenlerden biri hakkında bu hafta biraz daha ayrıntı vereceğim.
Hindistan’dan ABD’ye göçmüş bir ailede 1976 yılında dünyaya gelen Salman Khan, ülkenin en iyi üniversitelerinde eğitimini tamamlayarak iş hayatına atılır. Görevi büyük bir finans kurumunda kapitalizmin en büyük icatlarından biri olan hedge fonlarını yönetmektir. Alanındaki en iyi isimlerden biridir.
2004’te üniversitede eğitimini aldığı matematik konusunda yardıma ihtiyaç duyan kuzeni Nadia’ya Yahoo’nun web üstünden ekran paylaşımını mümkün kılan Doodle hizmetiyle uzaktan ders vermeye başlar. Kuzeninin bu eğitimle ulaştığı başarıdan ilhamla 2006’da aynı kursları YouTube’a yükleyerek herkese açmaya karar verir.
Bir anda 20 binden fazla kişi bu videolar sayesinde matematik ile yeniden tanışır. Khan Academy’nin temeli de böyle atılır. Salman Khan 2009’da fon yönetimini bırakarak tamamen akademisine odaklanır.
Sadece internet üstünden, herkese açık ve ücretsiz eğitim veren Khan Academy bugün cebirden sanat tarihine, bilgisayar dillerinden fiziğe hemen her alanda gönüllü eğitmenlerin oluşturduğu 3 binden fazla videoyla 135 milyon dersi dünyanın dört bir yanındaki öğrencilere ulaştırmayı başardı. Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin başta olmak üzere birçok destekçisiyle her geçen gün büyüyor ve eğitim devriminin tarihini yazıyor.
Rusya’nın cesur deneyi
İsmini belki ilk defa duyacağınız Alexander Evgenievich Shustorovich de bu kişilerden biri. Hakkında internette neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan Rusya doğumlu Shustorovich, 45 yaşında dolar milyarderi bir ABD vatandaşı. Hayali doğduğu toprakları özel bir tablet bilgisayar ve internet tabanlı bir bilgi ağı üstünde yepyeni, çağdaş bir eğitim sistemine kavuşturmak.
Bunun için Rusya’nın dört bir yanından topladığı karma bir öğrenci grubuyla Sibirya’da terk edilmiş bir askeri hava üssünden dönüştürdüğü modern bir okulda denemeler yapıyor.
Sistemin temelini oluşturacak tablet için 2010’da ABD’de piyasaya sürülen ancak pek tutunamayan enTourage eDGe adlı kitap gibi açılan ve iki ekranlı özel bir cihazı tüm haklarıyla satın alarak özelleştirmiş. Hedef 16.5 milyon öğrenciyi bu sisteme dahil etmek. Projenin en büyük destekçilerinden biri Rus devleti (Wired UK’nin mart ayındaki geniş bir derlemesini mutlaka okuyun).
Türk usulü devrim
Neyse ki bizim de benzer bir tablet projemiz var: Fatih. Size ihale şartnamesinin en uzun bölümünü oluşturan kısmından (3.3) birkaç ayrıntı sıralayayım: Bütün tabletlerde bir ‘güvenlik yazılımı’ olacak. Bu yazılım öğrenci ve öğretmen tarafından durdurulamayacak ve kaldırılamayacak. Öğretmen ve öğrencinin güvenlik uygulaması ayrı olacak. Tabletler belirli bir süre okulda online olmazsa sistem kilitlenecek. Bu cihazlara sadece MEB destekli uygulamalar yüklenebilecek. Öğretmenler istediği zaman öğrencinin tabletlerini kilitleyebilecek. Ve okul dışında bu cihazlar internete bağlanamayacak.
Eğitim konusu bitecek gibi değil. Daha ‘eğitmenlerin’ vasıf ve eğitimlerine değinemedik bile. Belki bir ara yeniden döneriz. Nasıl olsa heba edecek çok neslimiz olacak. Aceleye hiç gerek yok.
Görüşlerinizi paylaşın: