İnternetten önce hepimizin irili-ufaklı hayalleri vardı. Şimdilerde irili-ufaklı ekranlarda geçici heyecanlar avlıyoruz.
Hayallerden beslenen bilim-kurgu ve fütürizmin distopik (karamsar) hali biraz da teknoloji denen şeyin henüz kişiselleşmemiş olmasından güç aldı. Uzunca bir süre teknoloji sadece işyerlerinde, fabrikalarda, devlet ve ordularda olurdu. Ev teknolojisi radyo, teyp, televizyondan öteye gitmezdi.
Sanki tarih boyunca insanın kendinden gayrı bir düşmanı olmuş gibi bu karamsar yapıda ‘harici’ her şey mutlak bir tehdit olarak ortaya çıkıyordu. Gezegenler; hatta galaksiler arası yolculuk edecek kadar gelişmiş uzaylılar dünyaya en ilkel işgalci formuyla sökün ediyor, yer altından fesat bir kavim çıkıyor, yaren bulma adına Tanrıcılık oynayan herkes gazaba uğruyor, yapay zeka ve robotlar bile günün sonunda isyan edip insanlığın köküne kibrit suyu döküyordu.
Bu yaklaşımın ‘birbirinizle savaşmayın ey insanlık’ fikrini bilinçaltlarına yerleştirmek için küresel bir çaba olması da muhtemel. Ama tarihe bakınca bu kollektif uğraşın o anlamda zerre kadar faydası olmadığı da ortada.
Dünün bilim-kurgu eksenli zihin esnetmelerinde sıkça karşımıza çıkan robotlar ve yapay zeka, bugün hiç olmadığı kadar gerçek.
Önce birkaç gülümseten örneğe bakalım.
Önceden tanımlanmış bir dizi hareketi bile yapmaktan aciz bu robotlar hiç de o distopik kurgulardaki ağabeylerine benzemiyor, değil mi? Fakat bir de Google’ın 2013 sonunda kendi geleneklerine aykırı bir gizemle satın aldığı robot üreticisi Boston Dynamics‘in –haftalık özetlerden aşina olduğunuz- örneklerine bakalım (bu firma aslen ABD ordusuna robotlar üretmek için kurulmuştu ve hedeflerinden biri halen bu).
Google’ın gizli ordusu
Boston Dynamics’ten ilk örneğimiz (ABD savunma teknolojilerini yöneten; internetin de mucidi DARPA tarafından fonlanan) WildCat. Saatte 25 km hızla ilerleyebiliyor. Tamamen kendi inisiyatifiyle çevresini algılamasına ve hareketlerindeki kusursuzluğa dikkatinizi çekerim.
Bu sürat ve denge yeterli gelmediyse saatte 45 km’den hızlı ilerleyebilen -yani efsane Atlet Usain Bolt‘tan dahi hızlı- robot Cheetah (‘çita’ okunur) ile tanışın (Dikkat: tepesinde ip gibi görünenler denge amaçlı değil; enerji aktarımı yapan kablolar).
Cheetah’ya ait yukarıdaki görüntüler 2 yıl öncesine ait. Şu an çok daha hızlandığına şüphe yok.
Daha zorlu şartlara yönelik geliştirilen Spot da son derece etkileyici (yaptığı hareketlerin ve uyum sağladığı ortamların ne kadar karmaşık bir mühendislik gerektirdiğini tahmin edebilirsiniz. Kafasına denk gelen yerde dönen cismi gözünüz bir yerlerden ısırıyor olmalı)
Bu ‘varlıkların’ insan suretine bürünmüş örnekleri de var. PETMAN gibi.
(Boston Dynamics’in diğer elektronik hayallerini Youtube kanalından takip edebilirsiniz)
Emekçi robotlar
Yukardaki örnekler size zihnen uzak gelebilir (gelmesin). Fakat hayatımızın farklı alanlarında çeşitli robotların uzun süredir var olduğunu bilmiyor olamayız. Üretim alanında robotlar rüştünü ispatlayalı çok oldu. Yeni hedef insanları üretim süreçlerinden tamamen arındırabilmek.
En meşhur uygulaması e-ticaret devi Amazon’da. Devasa depolarda küresel ölçekte emsalsiz bir sevkiyat operasyonu yürüten Amazon bu görevi (2012 yılında 775 milyon dolara satın aldığı) Kiva Systems adlı şirketin mahsulü robotlara teslim etmiş durumda (şirketin ismi yakında AmazonRobotics olacak).
Pilot proje kapsamında henüz sadece 10 Amazon deposunda çalışan 15 bin Kiva robotu maliyetleri şimdiden yüzde 40 düşürmeyi ve sevkiyatı 3 katına çıkartmayı başardı. Aşağıdaki videoda çalışmalarını izleyebilir; daha da bilgi edinmek isterseniz Kiva Systems CEO’su Mick Mountz’ın açıklamasından ne kadar karmaşık bir sisteme sahip olduklarını öğrenebilirsiniz)
Robotlar ve otomasyon konusunda en iddialı ürünlerden biri de Rethink Robotics imzasını taşıyan ‘akıllı robot‘ Baxter. Onu benzerlerinden ayıran özelliği öğrenebilme yeteneği. Baxter programlamaya ihtiyaç duymayan ilk robot. Aynen bir insan gibi seyrediyor, işi öğreniyor ve yapmaya başlıyor. Çalışırken sıradışı bir şey olduğunda (örneğin önünden biri geçtiğinde ya da bir şey aksadığında) durup bekliyor. Kafede kahvenizi hazırlamadan fabrikada vida sıkmaya kadar aklınıza gelen -ve gelmeyen- her konuda yardımcı. İş üstünde izleyelim biraz.
Serinin son modelinin adı Intera. Maliyeti 25 bin dolar (Sawyer adında tek kollu bir kardeşi de var). Tahmin edeceğiniz gibi fiyatları sürekli ucuzlarken yetenekleri de artıyor.
İlginç bir ayrıntı olarak robotlaşma yarışının en hararetli yaşandığı ülkelerin başında ‘dünyanın üretim atölyesi’ Çin geliyor. Ülkede yükselen işçi maliyeti, artan talep ve sosyal hak ‘yükleri’ fabrikaları hızla otomasyona itiyor. Endüstriyel robotlar üreten Almanya kökenli Kuka‘nın en büyük müşterisi Çin’in Guandong bölgesindeki fabrikalar. Çin hükümeti liderliğinde yürütülen projenin ismi ‘insanların yerine robotlar koymak’!
Yeni çağ neye gebe?
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama yeterince fikir verdiğini düşünerek asıl tartışmayı açmak istiyorum. Bu gelişim hızına bakarak yapılan en ‘iyimser’ öngörüler önümüzdeki 20 yıl içinde mevcut işlerin en az yüzde 45’inin ortadan kalkacağını iddia ediyor (evet teknoloji yeni iş olanakları da yaratıyor ama asla yerini aldıkları kadar çok değil).
Robotlar hiç yorulmuyor, izin istemiyor, evlenmiyor, tatile çıkmıyor, grev yapmıyor, hasta olmuyor, depresyona girmiyor, zam istemiyor, terfi beklemiyor, dedikodu yapmıyor, sifon çekmiyor, yemek yemiyor…
Dahası -insanların aksine- becerileri arttıkça maliyetleri düşüyor.
Son 30 yılda dünya genelindeki üretim sektöründe insan (işçi) kullanımı yüzde 64 azaldı. Meşhur İngiliz İktisatçı John Maynard Keynes 1930’larda otomasyon sayesinde (İngiltere ve ABD’de) haftada 15 saat (yani günde 3 saat) çalışılacağını iddia ediyordu. O zamanki iddiası bugün kulağa çok daha makul geliyor.
Şimdi düşünmemiz gereken birkaç önemli ayrıntıya bakalım:
- Yeni çağın insanından kol / kas gücü değil; zeka ve yaratıcılık beklendiği gün gibi aşikar. Peki makinaların kafasının -henüz- pek basmadığı alanlarda halkına ayrıcalıklı eğitim verememiş devletler ne yapacak? Fabrikalar kitlelere istihdam yaratmaya daha ne kadar devam edebilir?
- Britanya Savunma Bakanlığı 2045’e yönelik öngörüsünde hayatın çok daha eşitsiz ve şiddet yüklü olacağını savunuyor (sf: 67). Bu kadere karşı bunca çaresiz miyiz? (İngiltere dahi şiddete yuvarlanırsa bizlerin hali nice olur?)
- Daha az sayıda şirketin daha az sayıda çalışanla gelirden daha büyük paylar aldığı dünyada yaşıyoruz. Bu durum değişecek gibi de görünmüyor. Sadece geçen sene Google, Apple, Amazon ve Facebook’un toplam ekonomisi 1 trilyon doları geçti. Üstelik bunu sadece 150 bin kişiyle gerçekleştirdiler. Bu tabloyu nasıl okumalıyız?
- Robotların üretim yaptığı çağda maliyetlerin düşeceği de ortada. Acaba bu -kısmi Marxist bir bakış açısıyla- sahip olmak için çalışmak ya da üretmek zorunda kalmadığımız yeni bir sosyalizmin habercisi olabilir mi?
- Emekçi sınıfın olmadığı bir düzen mümkün mü? Avcı-toplayıcı çağdan bu yana en hazırlıksız olduğumuz düzen bu. Üretimin tanımlarından soyutlanmış bir sınıflaşma olabilir mi?
- Yer temizleme, raf yerleştirme, araç kullanma, güvenlik sağlama, cephede savaşma gibi insanın zeka ve yeteneklerini istismar eden işlerin dışında insana ait ve muhtaç neler kalacak? (konumuza ait değil ama artık savaşlar bile askerlerce değil; cephenin binlerce kilometre ötesindeki klimalı odasında, elinde tüten kahvesiyle ekran karşısında, uzaktan kumandayla ölüm makineleri yöneten ‘operatörler‘ tarafından yürütülüyor. Cephede korkusuzca karşı sipere koşan robotları göreceğimiz günler de uzak değil. Bkz: yazının başındaki Boston Dynamics örnekleri)
- Tarihin en hızlı gelişimine sahne olan yapay zeka çalışmalarının robotlarla flörtünün sonunda birkaç sene sonra 9 milyara ulaşacak insan nüfusunu bekleyen tam olarak nedir?
- Maddeleri uzatmak mümkün de önemli bir diğer soruyla kapatayım: robotların kusurlarından kim sorumlu olacak? Üreticisi mi, mühendisi mi, ‘sahibi’ mi yoksa bizzat robotun kendisi mi?
Çok da uzak olmayan bir gelecekte 1 Mayıs tören katılımcılarında çok farklı profil ve söylemlere rastlayabiliriz.
Genellikle yaptığımız gibi günlük meseleler, küçük detaylar yüzünden büyük resmi kaçırmayalım. Sanayi Devrimi’nin ürünü makinalar yüzünden işini kaybeden dokumacıların buharlı tezgahlara taş ve sopalarla saldırmasından daha akılcı bir üst stratejiye ihtiyacımız var.
Çünkü bu anlatılan hepimizin hikayesidir.
Robotlardan söz ettiğim sunumlarımdan birinde bir izleyici “tam blogunuza layık bir konuymuş” demişti. Bu yazı ona hediyem olsun. Bir başka yazıda daha da ilginç detaylara sahip ‘yapay zeka’ meselesine değinirim (ve varsa yukarıdaki sorulara cevaplarınızı yorumlarda beklerim).
Görüşlerinizi paylaşın: