Hayatımın iş anlamında en yoğun aylarından biri Türkiye’nin normalleşmeye ihtimal bile vermeyen gündemiyle birleşince bloga neredeyse bir ay ara verdim. Öncelikle peşinen, samimi bir özür.
Malum tek başıma çalışıyorum. Yaptığım her işi, her parçasıyla baştan sona kendim halletmek zorundayım. Bu yüzden web hizmetleri, uygulamalar gibi araçlar elim kolum durumunda. Aklıma geldikçe genelin de işine yarayacak kısımlarını paylaşmaya çalışıyorum.
Şaşırtıcı -hatta biraz dehşet verici- bir tesadüf sonucu yeteneklerine dair fikir sahibi olduğum Google Now kullandıkça epey işime yaramaya başladı. Gideceğim yerdeki hava durumu, güncel trafik yoğunluğuna bakarak gitmem gereken yere kaçta çıkmam gerektiği, takip ettiğim konularla ilgili yaşanan gelişmeler, önemli haberler gibi pek çok şeyi cep telefonumun ekranından her an takip edebiliyorum.
Yazılımlara, uygulamalara; dolayısıyla başka bir bakış açısıyla makinalara bağlı bir yaşam ilk başta ürpertici geliyor. Solunum cihazına, kalp piline, ya da tekerlekli sandalyeye bağımlı bir düzeni çağrıştırdığı için olabilir. Oysa bugünün destek üniteleri çok daha işlevsel; en önemlisi (şimdilik) ‘olmasa da yaşanabilir’ türden.
Yeni düzenin tek sorunu mahremiyet. Artık neredeyse her türlü hizmetin bedelini mahremiyetimizle ödüyoruz. Sahip olduğumuz en kıymetli varlık. Herkes onun peşinde. Karşılıklı anlaşarak kullanıldığı sürece bir sorun yok. Ama öyle olmadığı zamanlar da oluyor ne yazık ki. Geçen hafta yönettiğim Digital Age Zirvesi‘nde Piet Hein Van Dam‘ın da hatırlattığı gibi “Data is the new oil, privacy is the new green!“.
Elektronik karne için: RescueTime
Hayatı daha verimli hale getirmek 24 saat içinde yapabileceklerimizin sayısının onlarca kat arttığı bu çağda üstümüzdeki en büyük sorumluluk. Hele neredeyse biyolojik bir parçamız haline gelen bilgisayar, tablet ve telefonlarımızla yapabileceklerimizi düşününce. Bu konuda vicdan muhasebesini uzun zamandır (eski bir yazımda da değindiğim) RescueTime ile gerçekleştiriyorum. Bilgisayarınıza yüklediğiniz uygulamasıyla ne yapıp ettiğinizi her an kaydeden bir uygulama RescueTime. İstediğiniz an sitesine bağlanıp rapor ekranlarınızda (onu yüklediğiniz cihazı kullanırken) ne kadar işle, ne kadar eğlenceyle vakit geçirdiğinizi, ne kadar verimli olduğunuzu gayet anlaşılır ve ‘işe yarar’ şekilde görselleştiriyor. Dilerseniz kendinize hedefler de koyabiliyor, ‘ıslah sürecini’ oyunlaştırma ile atlatabiliyorsunuz.
Öyle olursa, şöyle olsun: IFTTT
Yine epeydir kullandığım bir diğer eğlenceli araç da -uzun yazılışıyla- If This Than That; ya da daha bilinen ismiyle IFTTT.
Bu ücretsiz web tabanlı hizmet internetteki mümkün olan her şeyi otomasyona bağlamanızı sağlıyor. Hiçbir programlama bilgisine sahip olmadan pek çok şeyi otomatikleştirebildiğiniz; bağımlılık yapan bir uygulama. Sitesinden birkaç örnekle yapılabileceklere bakalım (IFTTT jarnonunda bunlara ‘recepie / tarif’ deniyor):
- Gizmodo sitesinde çıkan haftanın iPhone uygulaması eposta olarak gelsin.
- Googe Drive, Foursquare chek-in’lerini otomatik olarak bir belgeye arşivlesin.
- Belirli bir alana girdiğinde wifi erişimin otomatik olarak açılsın ya da kapansın.
- İşten çıktığımda eşime önceden belirlediğim SMS’i yolla.
Aklınıza, hayalinize gelmeyecek 120 binden fazla tarifin yer aldığı rehberi eminim size de ilk bakışta şaşırtıcı gelecektir. Kendi ihtiyaçlarınıza göre özel senaryolar da hazırlayabililrsiniz elbette. Örneğin yağmur yağacaksa ve evimden henüz çıkmadıysam şemsiye almamı hatırlatan bir SMS yolla gibi.
Elinizin altında kullanabileceğiniz geniş bir uygulama listesi bulunuyor.
IFTTT ile kontrol edebileceğiniz uygulamalarınızla kısıtlı değil. Fiziki dünyayı da kısmen yönetebilmek mümkün. Örneğin sadece Apple Store’larda satılan ve Türkiye’deki ilk mağazayla bizim de hayatımıza giren Philips’in internete bağlı akıllı ampulü Hue gibi. Bir süredir denediğim (ve ilk fırsatta ayrıca yazacağım) bu akıllı ampuller kablosuz internetinizle webden ya da mobil cihazınızdaki özel uygulamasından kontrol edilebiliyor.
İstediğiniz saatte açılıp kapanmalarını sağlayabilir; hatta uzaktan açıp kapayabilirsiniz (tatildeyken hırsızlara karşı tedbir amaçlı belki de?). Hatta çalıştırdığınız uygulamalarla etkileşime girerek ilginç senaryolar da yaratabiliyorlar (dinlediğiniz müziğin türü ve ritmine göre ışığın rengini ve şiddetini değiştirmek gibi).
https://www.youtube.com/watch?v=7TOsFqqJgj4
IFTTT ile Hue’yu birleştirince ortaya daha da ilginç şeyler çıkabiliyor. Örneğin belirli bir kişiden email gelirse ışığın kırmızı renkte bir kere yanıp sönmesi ya da Twitter’da biri sizden söz ettiğinde uyarı için belirlediğiniz sinyalin gerçekleşmesi gibi.
650 liraya 3 ampül alınca beklenti doğal olarak yükseliyor. Neyse ki Philips Hue (aydınlatma dışında) kutusunda yazan her yetenek konusunda kusursuz.
Lokasyona göre şerbet: Llama
Son dönemdeki ilgimi çeken keşilerden biri de Llama adlı Android uygulması oldu (eminim iOS için de türevleri vardır ama Android’de sisteme çok daha fazla müdahale mümkün olduğu için aynı derecede verimli olacağını sanmıyorum).
Llama, cep telefonunuzun lokasyon bilgisinden yola çıkarak senaryolar oluşturmanızı sağlıyor. Mesela:
- Eve geldiğimde 3G’yi kapat, wifi’ı aç, güncellemeleri yap.
- Evden çıktığımda ekran parlaklığımı %70 seviyesine çıkart.
- İşe geldiğimde şu uygulamayı çalıştır.
- Şu gün, şu saatler arasında şuradaysam telefonu sessize al (rutin iş toplantıları gibi).
- Şu saatler arasında telefonu uçuş moduna al ya da kapat (kapatma ve yeniden başlatma için root yetkisi gerekiyor).
Llama’yı bir harita eklentisiyle zenginleştirmek de mümkün. Ötesini, berisini tahmin edersiniz sanıyorum. İstediğiniz kadar alan yaratmanız ve bunlar üstüne sınırsız senaryo eklemeniz mümkün. Kesinlikle eğlenceli, ilginç ve faydalı. Üstelik bu yazıda geçen her örnek gibi ücretsiz!
Özetle ‘akıllı’ diye böbürlendiğimiz cihazlar henüz muhakeme yeteneğine sahip değil. Akılları sadece öğrenmeye ve söyleneni yapmaya yetiyor. Bunun için de bizim sabırlı eğitimimize ihtiyaçları var.
Gelecekte ne olacağını kestirmek kolay değil. Ama bu hizmet ve cihazlar sayesinde kendimize ayıracak daha fazla zamanımız olacağını sanıyorsanız onu baştan unutun. Kendimiz dışında zaman ayıracağımız bir şeyler her zaman fazlasıyla olacak. Toprağın altına uzun bir yapılacaklar, izlenecekler, okunacaklar listesiyle gireceğiz.
O zamana kadar, ayar çekmeye devam! (varsa ek tavsiye ve tecrübelerinizi de yorumlarda beklerim)
Görüşlerinizi paylaşın: