Evimize internet nimetini kablosuz olarak dağıtma maceramı önceki bir yazımda detaylarıyla aktarmış ve olası diğer gelişmeleri de paylaşacağımı söylemiştim.
Özetlemek gerekirse:
- 2. dereceden tescilli bir tarihi evde yaşıyoruz. Müteahhitlerin beton ve demiri acımadan kullandığı dönemlerden kalma kalın taş duvarlı yapı anlayacağınız.
- Mimari açıdan birçok avantaj sağlayan bu tarz, interneti dağıtmak isteyince dişli bir engele dönüşüyor.
- Aradaki mikrodalga fırın, aynı kanaldan sinyal dağıtan kablosuz erişim noktaları gibi bozucuları da katınca odalara interneti kablosuz olarak dağıtmak başlıca bir soruna dönüşüyor.
Aradan geçen sürede yaptığım çeşitli alternatif denemelerim de ne yazık ki tatminkar bir sonuç vermedi. İki hafta öncesine kadar.
İlginç bir ayrıntı olarak doksanlı yıllardan beri hayatımızda olmasına rağmen TP-Link ailesinden hiçbir ürünü uzun süreli kullanma fırsatım olmamıştı. Şeytanın bacağını Archer C7 (AC1750) ile kırdım.
En önemli ayrıntıyı en başta paylaşayım; Archer C7 modem değil; router (yönlendirici). Yani görevi (ve yeteneği) internete bağlanmak değil, kendisine ulaştırılan bağlantıyı yerleştiği mekana en verimli şekilde dağıtmak. Daha da açık bir ifadeyle C7 internete bağlanmak için kullandığınız modemin ucuna bağlayacağınız ekstra bir katman.
Modemime (ZyXEL P-660HN-F1Z) bağladıktan sonra web arayüzünden ayarlamak birkaç dakika sürmedi bile.
Bir bakışta Archer C7
Dikkat çekici özelliklerine bakacak olursak:
- 802.11ac desteği.
- Aynı anda hem 2.4GHz hem de 5GHz frekansında çalışabilme. Böylece yeni nesil cihazlarınızla 1300Mbps hızında veri iletişimi yapabilmeniz mümkün.
- Kasası içindeki 3 antene ek olarak dışarıdaki 3 antenle etkin dağıtım.
- USB girişinden harici disklerinizi bağlayarak içindekileri bütün cihazlarınız arasında paylaşabiliyorsunuz. Aynı senaryoyla yazıcınızı da ekleyerek bütün bağlı cihazlar arasında paylaştırabilirsiniz.
- Kolay kullanımlı web tabanlı yönetim ekranı (fakat yine de kullanışlılık açısından her ağ cihazı arayüzü gibi sınıfta kalıyor).
Orta ve ileri düzey teknik beklentileri olanlar için notlarımsa şöyle:
- Dahili FTP sunucusu uzaktan dosya erişimi ve paylaşımı konusunda ilginç imkanlar sunuyor.
- Yeni Türkiye’deki can simidimiz VPN bağlantısı kurma imkanı veriyor (böylece bağlı bütün cihazlar VPN üstünden bağlanabiliyor).
- Dinamik IP / DNS hizmetleriyle entegre çalışan yapısıyla uzaktan erişim seçenekleri zenginleşiyor.
- Düşük yetkili misafir kullanıcı erişimi yaratmak son derece kolay.
- Güvenlik, yetkilendirme ve kısıtlama konusunda aklınıza gelen her türlü parametreyi arayüzünden kolayca yönetmek mümkün.
[box type=”info”]
Kablosuz internet standartları hakkında birkaç kelam
5GHz desteği kablosuz modemlerde yeni bir soluk getiriyor. Bunu anlamak için frekans meselesine biraz girmek gerekiyor.
Sanki ezelden beri hayatımızdaymış gibi geliyor ama kablosuz internet (ya da Intel’in tercih ettiği ismiyle wifi) hayatımıza 1999 yılında girdi (802.11a). Aslında 5GHz frekansında çalışmak için geliştirilmişti ancak bileşen maliyetinin düşüklüğü sebebiyle piyasaya 2,4GHz frekansında çalışacak şekilde sürüldü.
Frekans konusunu en kolay radyo örneğiyle anlayabiliriz. Örneğin radyoda 83.4’ten çeken bir yayını dinlerken aslında yaptığınız cihazın alıcısını 83.4 MHz (megahertz) frekansına ayarlamaktır.
Kablosuz internet de -normalde- 2.4GHz (gigahertz) frekansında çalışıyor. Dolayısıyla ilk nesil bütün tekrarlayıcı (repeater) ve yönlendirici (router) cihazlar bu frekansı kullanıyor (802.11b ve 802.11g gibi).
Bu frekansın tek sorunu başka birçok cihazın trafiği yüzünden oldukça kalabalık olması. Bluetooth aksesuarlar, mikrodalga fırınlar bir yana klavye, fare gibi kablolarından kurtulmuş neredeyse her cihaz bu frekans üstünden iletişim kuruyor.
İşte tam bu noktada -nispeten- bakir 5GHz frekansı imdadımıza yetişiyor. 802.11n standardıyla hayatımıza giren bu ‘ek şerit’ doğal olarak sonrasında çıkan 802.11ac tarafından da destekleniyor. Eski nesil cihazların kalabalığına hiç girmeden daha rahat yol almanızı sağlıyor.
Zayıf yanları yok mu? Elbette var. Frekansı yüzünden menzili daha kısa. Özellikle benim gibi kalın duvarları aşması gerekenler için 5GHz aslında pek cazip değil. Veri transfer boyutu ikiye katlansa da menzil yarıya düşüyor.[/box]
Kablosuz fetihin Truva Atı: AV500
Bunun için çözümü yine başka bir TP-Link cihazında buldum: AV500 WiFi Powerline Extender.
AV500 interneti elektrik kablolarınız üstünden dağıtmaya yarıyor. İçinden çıkan iki parçanın birini modeminize bağlayıp prize taktığınızda AV500 interneti evinizin elektrik kabloları üstünden aktarmaya başlıyor. Şebekeden internet sinyalini alıp, elektrik akımından ayırıp kulandığınız cihazlara dağıtmak içinse ikinci parçayı diğer odadaki prize takmanız gerekiyor. Aşağıdaki şema daha iyi anlatacaktır.
Yukarıda gördüğünüz gibi turuncu hat elektrik kablosu üstünde dağıtılan interneti temsil ediyor. Elektrik kablolarınız bütün odaları dolaştığı için bütün eviniz de kapsama alanına girmiş oluyor. Benzer bir mantıkla aslında apartman / site düzeninde yaşıyorsanız sinyali bütün dairelere paylaştırabilir duruma da geliyorsunuz.
Özetle AV500 benim sorunum için biçilmiş kaftan oldu. Üstündeki tek bir tuşa tıkladığınızda AV500 (WPS destekli) modeminizin ayarlarını (IP, kablosuz ağ ismi, şifresi, vs) anında kopyalıyor ve bir tekrarlıyıcı (repeater) olarak hizmet vermeye başlıyor. Daha ne isterim?
Birkaç not:
- AV500 ne yazık ki 5GHz frekansını desteklemiyor.
- Bir ‘evrensel tekrarlayıcı’ (universal repeater) değil. Bu yüzden internet erişimini mutlaka kablolu (ethernet kablosundan ya da elektrik şebekesinden) toplayıp dağıtabiliyor.
- 500Mbps desteği sayesinde her beklentiye cevap veriyor (HD film izlemek gibi mesela).
- Şu zamana dek daha kolay kurulup kullanılabilen bir ağ cihazına denk gelmedim (sadece iki düğmeye basmak yeterli).
Sonuçta evimiz artık bu iki cihazla en güncel kablolu ve kablosuz internet teknolojileriyle donanmış durumda. Olumlu / olumsuz gelişmeleri (olursa) paylaşmaya devam edeceğim.
Görüşlerinizi paylaşın: