Davet edildiğim konuşmalar hayatımın en keyif verici parçası. Birbirinden ilginç insanlarla tanışmak, sahneden onların tepkilerini seyretmek inanılmaz bir keyif. Bu keyfi hissetmek yerine heyecandan titreyen dizleri dizginlemeye çalışmakla epey zaman kaybettim ama artık (o meşhur klişeyle) ‘tatlı heyecan’ safhasındayım.
Yine de tedirgin edici zamanlar olmuyor değil. Bambaşka diyarların uzmanlarının arasına düşmek gibi. Çok farklı ilgi alanlarına sahip ve kendi uzmanlıklarını konuşmaya, üstatlarını dinlemeye gelmiş insanların arasında çeşni olarak kendini kabul ettirmek sandığınızdan çok daha zor. Bunlara en güncel örneklerden biri geçen ay konuşmacı olarak katıldığım 8. Romatoloji Günleri oldu (Romatolojiyi kabaca kas ve iskelet sisteminde beliren romatizma ve türevi hastalıkları inceleyen bilim dalı olarak özetleyebiliriz).
Takip ettiklerim arasında (anlayabildiğim nadir sunumlardan olduğundan da olabilir ama) en ilgimi çeken örnek Abbvie Türkiye Genel Müdürü Dr. Mete Hüsemoğlu’nun ‘İlaç Sektörü ve Hekim İlişkileri’ başlıklı konuşması oldu. Kendisinden aldığım izinle ilginç bazı başlıkları paylaşmak istedim, (Sayılar hariç her şey benim yorumlarımla bezelidir. Okumayı buna göre yapalım.)
- Bir ilacın araştırma, geliştirme, denekler üstünde sınama, yan etkilerini gözlemleme ve onay alma süreçleri ortalama 15 yıl sürüyor. Daha da Türkçesiyle bir derde dermanı bulduğunuzda hastalara ulaşması en iyi ihtimalle 10-15 yıl alıyor.
- Bu eksende 2000-2013 yılları arasında 400’den fazla ilaç onay aldı (sektörün hacmini ve rakamsal karşılığını hesap edin).
- Çok az kişide görüldüğü için üstünde çalışma yapmaya değer bulunmayan rahatsızlıklara yönelik devlet teşviklerini düzenleyen ‘Yetim İlaç Kanunu‘ diye ismine hasta olduğum bir yapı var. Buna bağlı olarak son 30 yılda 450’den fazla ilaç onay almış.
- Bir ilacı geliştirmenin maliyeti 2000’li yılların başında 1,2 milyar dolardı. Bu rakam sırasıyla 90’larda 800 milyon dolar, 80’lerde 320 milyon dolar, 70’lerdeyse 140 milyon dolardı. “İlaçlar neden bu kadar pahalı?” eksenindeki -sonuna kadar haklı- sorularımıza yönelik çarpıcı bir bilgi. Dahası bu rakama başarısız olanların maliyeti de dahi. (Kaynak: PhRMA 2014 Raporu).
- 2013’te ilaç üreticileri gelirlerinin %17,8’ini araştırma-geliştirmeye ayırıyor.
- Bütün süreçleri atlatarak piyasada satılmaya başlayan 10 ilaçtan ortalama sadece 2 tanesi kara geçebiliyor.
- Şu an çeşitli hastalıklar için geliştirilmekte olan ilaç sayısı 900’ün üstünde.
- PhRMA üyesi ilaç şirketlerinin harcamaları 80’li yıllarda 2 milyar dolar seviyesindeydi. Bu rakam 2013’te 50 milyar doları geride bıraktı.
- Kaç milyar dolara mal olursa olsun her ilaç belirli bir sürenin ardından kanunen jenerik hale geliyor. Böylece diğer ilaç şirketleri aynı etken maddelerle kendi ürünlerini (elbette çok daha ucuza) üretme hakkına sahip oluyor (tahmin edeceğiniz gibi pek çok yerel ilaç şirketinin varlık sebebi bu düzenleme).
- Reçeteli satılan ilaçlarda jenerik ilaçların payı 2000’lerde %49 iken 2013’te bu oran %86’ya çıktı. Bunu kar marjının düşüşü olarak okuyabilirsiniz (biz hastalar için bir bakıma sevindirici elbette).
- Üretim aşamasındaki ilaçların %70’i sınıfında ilk oluşturuyor.
- 2013’ten bu yana 338’i kanser ve kansere bağlı hastalıklardan oluşan 900’den fazla biyolojik ilaç geliştiriliyor.
Hepsi bir yana ilaç sektörü yaşam kalitemizi -muhtaç kalıncaya kadar- fark edemediğimiz kadar geliştirmiş durumda. Örneklere bakalım:
- 1980’den bu yana kanser hastalarının ömür beklentisinde %83 artış var.
- Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölüm oranı %39 gerilemiş durumda.
- HIV / AIDS hastalığına bağlı ölüm oranı 1995’ten bu yana %80 düşüş göstermiş.
Türkiye’ye has verilere bakalım:
- Ortalama yaşam beklentisi 76 yıl.
- Yenilikçi tedavilere erişim süremiz 3,9 yıl.
- Yenilikçi ilaçlara erişim açısından epey gerilerdeyiz. 100 yenilikçi ilacın sadece 4 tanesine ulaşabiliyoruz (devletin düşük ilaç fiyat politikasının doğal bir sonucu).
- Türkiye dünyanın en düşük fiyatlı ilaçlarına evsahipliği yapıyor. Öyle ki Kolombiya devleti bile Türkiye fiyatlarını örnek göstererek ilaç şirketlerinden fiyat talep etmeye başlamış.
- En fazla doktora giden milletlerden biriyiz. Örneğin 2002’de kişi başı yıllık doktor ziyareti 3 iken 2012’de bu rakam 8,2’ye çıkmış (Sağlığın tüm kurumlarıyla beraber sosyal güvenlik şemyisesi altına girmesinden kaynaklanan bir sonuç. Avrupa ve ABD’de çok daha az elbette).
- Bebek ölümlerini neredeyse ortadan kaldırmak üzereyiz.
- Aşılama konusunda %97’lik oranla dünyanın en ileri ülkelerinden biriyiz.
- Türk ilaç sektörü büyüklük bakımından 16. sırada. Klinik araştırmalardaysa 36. sıraya geriliyor (Kaynak: PWC).
Şahsi özetime gelirsek:
- İlaç / sağlık sektöründe talep de, rekabet de çok büyük.
- İlaç firmalarının rekabetçi kalmak için üstlerindeki karlılık ve gelir baskısı artıyor.
- Önceki nesillere göre çok daha kötü şartlarda yaşıyor ve besleniyoruz ancak ilaçların da katkısıyla nispeten daha uzun bir yaşam ve kaliteli yaşlanma şartlarına sahibiz.
- Türkiye’deki devlet politikasına bağlı olarak ilaç fiyatlarının ucuzluğu hastalar açısından iyi ancak daha kaliteli / faydalı ilaçlara erişimi imkansız hale getirdiği için düşündürücü.
- Yerli ilaç sektörünün jenerik ilaçların ötesine geçmesi için kamu destekli ulusal bir stratejiye ihtiyacı var.
- Ben sağlık konusunda uzman biri değilim. Eksik bıraktığım, yanlış yazdığım, unuttuğum bir şey varsa aşağıdaki yorum kısmı bütün fikir ve katkılara açık.
İlaç sektörünün başka bir yüzü daha var. Bir başka yazıda da ona bakarız.
Hepinize sağlık dolu günler dilerim.
Görüşlerinizi paylaşın: