(Bir heteroseksüel erkek için) karşı cins bir anlamda var olma, kendini algılama ve kendine bakma bahanesi. Kadınların kendilerine dair gösterdiği özenin çoğunun diğer kadınlar için olduğunu biraz geç yaşımda olsa da öğrendim (oysa senelerce hepsini biz erkekler için yaptıklarını sanırdım).
Kadınlar bir erkeğin asla çantaya, ayakkabıya, küpeye, kolyeye bakmadığını her zaman algılayamaz.
EKLEME: Facebook sayfamda konuyla ilgili bir yorum yazan Hasan Beder tam da bunu anlatan bir karikatür paylaştı; izninizle buraya ekliyorum.
Bir kadın için başka bir kadın saçının rengi, uzunluğu, kakülü, modeli, küpesi, farı, rimeli, ruju, ojesi, kolyesi, bileziği, pantolonu, eteği, bluzü, hırkası, tshirtü, çantası, ayakkabısı, çorabı, tokası, gözlüğü ve daha pek çok şeyidir. Üstelik bunların hepsini en fazla iki saniyelik bir taramayla algılayıp, not verme yeteneğine sahiplerdir.
Oysa bir erkek için kadın genellikle göğsü, kalçası, bacakları ve yüzüdür (sıralama değişir). Örneğin bir erkeğin kadının çanta zevkini fark etmesi bile epey gecikebilir.
Bu yazının amacı erkek-kadın farkları değil elbet. Bakımdan bahsedeceğiz. Yavaştan başlayalım.
Kadınların hayatları boyunca güzel görünmek için ne kadar çabaladığının az-çok farkındayız. Saçlar bir dert, oje bir dert, makyaj ayrı dert. Televizyon programım ve aradaki çekimler yüzünden yüzüme sürekli makyaj yapılıyor ve çıkartma esnasında çektiğim sıkıntı, usanma halini görünce her gece bunu yaptığımı hayal bile edemiyorum. Üstelik şanslıyım; bunu konunun uzmanı kişiler yapıyor. Ya bir de kendim yapmak zorunda kalsaydım? Kabus!
Stil konusunda danışmanlık yapan bir kadınla sohbet ederken erkeklerin genel bakımsız, hırpane hallerinin aslında avantaj olduğunu, çok küçük detayların bile çok şey fark ettireceğini söylemişti. Kadınlar umutsuzluktan çıtayı bayağı düşürmüş olmalı. Kendileri gibi bir bakım beklentisinde olsalar eminim insan ırkının kökü ilk yüzyılda kururdu.
Gerçi bakımsızlığın da bir cazibesi olduğu muhakkak.
Yazının bundan sonraki kısmı tamamen kişisel huy ve pratiklerimden oluşuyor. Yani bir kural-kaide izlenimi yaratmasın. Twitter’da bu yazıyı yazacağımı söyleyince gelen tavsiyeleri de aralara serpiştireceğim. Çoğu bilindik şeyler zaten.
Temel erkek bakımı
Aşağıdaki uzun bölümün özeti şu: erkekler temiz olmak ve kokmakla üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor. Temiz olan ve temiz kokan bir erkek herkes için fazlasıyla yeterli. Aşağıda buna yönelik süreçleri sıralayacağım:
- Duş alın: bunu hatırlatmaya gerek var mı diye düşünüyorum ama ‘kokladığım kadarıyla’ var. Tamam biz de haftada bir yıkanılan günlerde büyüdük. Termosifonda su ısıt, sobanın başında takıl, kurnayı doldur gibi uzayıp giden görev listeli, eziyetli dönemler yaşadık. Ama bitti. 2012 yılında hala haftada bir yıkananlar var (ciddiyim). Bugünün şehir yaşamında bir insanın 2 gün bile yıkanmadan katlanılabilir bir halde kalmasına imkan yok. Lütfen her gün duş alın / yıkanın. 10 dakikanızı almaz. Bir şampuan, tercihinize göre biraz lif / kese / sünger hepsi bu. Gündüz olursa uykunuzu da açar. Gece olursa rahat uyutur.
- Duş jeli: Kimileri için sabun önceliklidir ama duş jelleri hem daha çabuk köpürmesi hem de cildi daha dengeli besleyip güzel koku bırakması açısından bana daha pratik geliyor. Ben uzun yıllar Palmolive ürünleri kullandım. Bir süredir Molton Brown kullanıyorum.
- Banyo süngeri: Marketlerde doğal ya da yapay birçok seçeneği var. Hem temizlik hem de gözenek açma konusunda birebir. Üstelik masaj etkisi de var. Deriye kan akışını hızlandırma, ölü deriyi temizleme gibi birçok yan faydası da cabası. (can yaksa da ne kadar zımpara formunda olursa o kadar iyi aslında)
- Deodorant: Koltukaltı doğası gereği ter kokusunun en yoğun olduğu alanlardan. Ve aslında kokan şey teriniz değil (terin kokusu yoktur). Kokan koltukaltınızda terinizle keyiflenen bakterilerdir. Bunu engellemek için deodorant en iyi çözüm. Yıkandıktan sonra (sakın yıkanmak yerine ter kokusunun üstüne uygulayıp iyice çekilmez hale getirmeyin) bir miktar uygulama gün boyu ferahlık için yeterlidir.
- Vücut losyonu: Çok şart değil ama banyo sonrası hem nemlendirme hem de güzel kokmak için bir vücut losyonu kullanmak fena fikir değil. Gün boyu mis gibi kokmanızı sağlar. Ben Molton Brown‘ın bir ürününü kullanıyorum ama büyük şehirlerdeki kozmetik mağazalarında ya da marketlerde envai çeşidini bulabilirsiniz.
- Belalı ter kokuları: Hormonal etkilere de bağlı olarak çekilmez hale gelen ter kokularına karşı en etkin çözümlerden biri de bakteri oluşumunu engelleyiciler. Bunun için deniz / okyanus suyu kullanan çözümler var (hafızanızı zorlarsanız yazın denize girdiğiniz zamanlar hiç ter kokmadığınızı hatırlarsınız). Ben neredeyse 20 yıldır Deotak kullanıyorum. Gayet memnunum. Haftada 1 gün koltukaltınıza uyguladığınız bu krem hafta boyu ter kokusunu silip atıyor. Yıkanınca da etkisi gitmiyor. Aklınızda bulunsun (ben her ihtimale karşı kasıklarımda da kullanıyorum. Orası da hep kokmaya meyilli gibi geliyor). Ayaklarınız kokuyorsa oraya da sürün, aynı şekilde işe yarar.
- Tırnaklar: Kadınların neredeyse hepsi erkeklerin tırnaklarını kesmesini salık veriyor. Bakıyorum ve haksız da sayılmazlar. Kabul manikür-pedikür çok erkek harcı değil. Ama toplamda 2 dakika bile sürmeyen basit bir tırnak kesme olayını bu kadar ertelemenin de bahanesi yok. Görünmüyor diye ayak tırnaklarını da nadasa yatırmak akıl karı değil. Hele tek tırnak uzatma fantezisi falan cidden çok şüphe çekici. Ben bile iğreniyorum o tırnaklardan. Ağzına mı sokuyor götüne mi belli değil. Ben iki günde bir yıkandıktan sonra (tırnaklar da iyice yumuşayınca) uzayan tırnakları kısaltıyorum. 2 günde bir sadece 2 dakika.
- Ağız bakımı: Bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek ki vücudumuzun bakteri-mikrop açısından en kalabalık yeri ağzımız. 1 mililitre salyada 600 farklı tür bakteri ve mikroptan oluşan 100 milyon mikro organizma var Bildiğiniz lağım yani. (Ama bir Fransız öpücüğünü unutturacak kadar da değil. Ona aynen devam.) Dolayısıyla ağzımız hem çürüklerden, hem bakımsızlıktan oluşabilecek diş taşı, plağı ve çürüklerden hem de yemek artığı ve bakterilerden dolayı kokabilir. Bunun için en azından her gün dışarı çıkarken (kaçta hayata başlıyorsanız) dişinizi fırçalamanız iyi olur. Ben sabah ve akşam 2 defa fırçalayabiliyorum. Ayrıca her fırçalama sonrası diş suyu kullanıyorum (marketlerde bulabilirsiniz). Hem kokuyu gidermede hem de fırça kıllarının giremediği diş aralarını korumada birebir. Bakteri oluşumunu da azaltıyor (benim tercihim Colgate Plax). Normal bir diş fırçası yerine biraz paraya kıyıp elektrikli olan fırçalardan alırsanız dişlerinizin hem daha beyaz hem de daha sağlıklı olduğunu göreceksiniz (ben bir Braun modeli kullanıyorum). Ağız kokusuna karşı fırça ve suyunuzu dilinize de uygulamanızı tavsiye ederim. Dil bakterilerin en çok biriktiği alan. Temizliği önemli. Kokunun da büyük kısmı oradan geliyor.
- Nefes kokusu: Kimi zaman ağızdan kimi zamansa genizden / mideden gelen kokuları engellemenin yolu öncelikle teşhis ve tedavi. Ancak bu süreçte yediklerimize dikkat etmenin yanısıra ağız kokusuna karşı sakız, şeker ya da jelatin gibi şeyler de iş görecektir. Kötü bir ağız kokusu diğer pek çok şeyi gölgeleyecektir (üstelik tehlikeli bir şeylerin erken habercisidir. Kontrol ettirmeyi ihmal etmeyin).
- Sakal: Ben cildimin hassaslığı, sakalımın sertliği yüzünden traş bıçağını yıllar önce bıraktım. Traş makinaları ise resmen bir yüz cinayetine dönüştü (hemen hepsini denedim, çok param gitti). Artık traş makinasıyla inceltiyorum. Kirli sakal denilen tür cidden ‘kirli’ olmak zorunda değil. Traş bıçağı kullanmıyoruz diye salıp bırakmayalım. İnceltelim, düzeltelim. Eğer traş bıçağıyla sorunumuz yoksa sinekkaydı traş olalım. Ve mümkünse bir losyon / parfüm kullanalım.
- Kıl-tüy: Erkeğin burun ve kulakta uzayan tüylerinin hoş olmadığı ortada. Burun tüyleri için haftada bir (uzamışsa) o ince ve kıvrık uçlu makası kullanıyorum. Kulak tüylerim de uzamışsa (tüylerim sarı olduğu için normalde belli olmuyor ama) kuaförümde sir ağda yaptırıyorum. Kimileri bunu yakıyor, cımbızla çekiyor ya da iple yoluyor. Ben sir ağdayı tercih ediyorum. Daha kolay en azından.
- Vücut tüyleri: 21. yüzyıl insanında kıl ve tüyün ne işe yaradığını çözebilmiş değilim. Belki bir çağda ısınmamız için gerekliydi ama şimdi hiçbir fonksiyonu yok. Japon oğlanı misali yumurta gibi olmak da hoş değil ama kurt adam gibi dolaşmak da yersiz. Sırtımda kıllar belirginleşmeye başladığı dönem lazer epilasyon yaptırmıştım. Şimdi tek tük var. Evet çok acılı bir süreçti. Çok da ucuz sayılmazdı. Ama şimdi birçok alternatif tekniği ve çok ucuza mal olan yerleri var. Siz yine de ihtiyacınız varsa uzman bir merkezde, lisanslı bir operatörle yaptırın (mutlaka acıyacak, bunu düşünmeyin). Hele benim gibi beyaz tenliyseniz işiniz birkaç seansta bitecektir. Koltukaltı ve kasık tüylerinin uzamasının da kimseye faydası olmadığını aklınızda tutun.
- Saç bakımı: Jöle ve benzeri her şeyden nefret ediyorum. Ama saçlarınızı düzgün tutmak her zaman işe yarar. Bir de kepek ve kurumalara karşı zaman zaman tonik uygulamak da fena olmaz. 15 günde bir kuaföre uğramanız bence kafi. Yalvarıyorum fön çekmeyin, çektirmeyin. Erkeğin harcı değil. Olmuyor.
- Parfüm: Taklit, yerli, yabancı, (bence) hiç fark etmez. Parfüm hem size moral verir hem de karşınızdakinde olumlu bir izlenim bırakır (gerçi doğal kokuların bastırılması insan iletişimi açısından çok iyi bir şey değil ama ona başka bir yazıda değineceğim). Hatta yanınızda taşıyabileceğiniz küçük bir boy hayat kurtaracaktır. İşin ucu açık. Hele sigara içiyorsanız el-yüz yıkama ve parfüm tazeleme seansını huy edinin. Sigaranın tendeki kokusu sandığınızdan daha beter.
Böyle yazınca benim bile gözüm korktu ama hepsi için toplamda günlük en fazla 15 dakikalık bir zaman diliminden bahsediyoruz. Getirisiyse ne dakika ne parayla kazanabileceğiniz cinsten bir izlenim olacaktır. Önce kendimize sonra karşımızdakilere saygının en temel ve basit kurallarından biri temizlik. Üstelik erkekler olarak işimiz gerçekten zor değil.
Metroseksüel bir kafada / yapıda değilim. Tarzım, görünüşüm zaten ortada. Ve bilesiniz; ‘eli-yüzü düzgün, üstü-başı temiz, güzel kokan’ biri olmanın da bir zararını görmedim.
Görüşlerinizi paylaşın: