Rahmetli anneannemin ardından yazdığım yazıda şöyle demişim
Giderayak sağlığın aslında çok az insana bahşedilen bir hediye olduğunu hatırlattı bana. Doyasıya nefes almanın, kana kana su içmenin, şöyle bir yaslanıp gerinmenin, kalkıp birkaç adım yürüyüp kafa dağıtmanın, neşeli bir sofrada, tadına vara vara mutluluk içinde bir şeyler atıştırmanın, şen şakrak bir sohbet etmenin nedense görmezden geldiğimiz bir armağan olduğunu gösterdi hepimize. En acısı, zihnimizin en dibine gömdüğümüz ölüm denen şeyin kimi hallerde yaşamaya yeğlenir olduğun öğretti.
Kimi acı örnekleriyle yaşamış biri olarak tekrarlamam gerekir ki, nefes almanın, su içmenin, bir lokmayı çiğneyip yutabilmenin bile nimet olduğunu asla unutmamak gerek. Sağlık yoksa geride kalan her şey yalan, teferruat. Bazen nefes alabilmek bile yeterli bir nimet…
Ortaokul yıllarımda Türk Hava Yolları’nın tatil kampında (galiba Mimar Sinan’daydı) cengaverlik olsun diye kayalık bir alana balıklama atlamıştım. Suya girmemle suratımın her tarafının sivri kayalarla çatırdaması bir olmuştu. Sudan çıktığımda her tarafımdan kan fışkırıyordu.
Ne şanslıymışım ki hala kulaç atabiliyordum. Zira Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği‘nden detaylarını öğreneceğiniz gibi etrafınızda gördüğünüz felç ve dolayısıyla engelli insanların büyük bir bölümü aynen o yaptığım cengaverlik yüzünden hayatının kalan kısmını tekerlekli sandalyeyle geçirmek zorunda kalıyor.
Ucuz atlattığımı sandığım o gösterinin aslında acı bir anı bıraktığını yıllar sonra anladım. Burun kemiğim yamulmuştu. Dışarıdan değil, içeriden…
Yani görünüşte hiçbir şey yoktu ancak iç kanalda ciddi yamulmalar meydana gelmişti.
Ehliyet aldıysanız ilkyardım derslerinden hatırlarsınız. İlkyardım çantasında metrelerce gazlı bez / bandaj bulunur. Bunun bir sebebi de olası bir kanamada burna tampon yapmak içindir. Burnun içerde kalan kısmındaki boşluk 2 metreye kadar bandaj alabilir. Aşağıda burnun kesitine bakarsanız nereden bahsettiğimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Deviasyon olarak adlandırılan bu yamukluğun en büyük derdi uykuda çıkar. Burnun bir tarafı hep kapalıdır. Asla ihtiyacınız olan havayı alamazsınız. Uykunuzda dinlenemezsiniz. Yatakta döner durursunuz. Bende olmadı ama et büyümesiyle birleşen daha da ileri durumlarda horlama ve uyku apnesi de olabilir. Sinüzit ağrıları da cabası…
Üstelik deviasyon için bir kaza / darbe de gerekmez. Aileden gelen türü de son derece yaygın. Türkiye’de her yüz kişiden 70’inde burun kemiği eğriliği bir şekilde var.
Bakın bir de uzmanından izleyelim
Kemik ve kıkırdakla dolu bu kısımdaki sorunum dermansız bir dert değildi. Ameliyatla halloluyordu ama kazara o ameliyatın görüntüsünü bir belgeselde izleyince tövbe ettim. Burada göz korkutmamak için anlatmayacağım.
Yöntemin korkusundan yıllarca çektiğim bu dertle ilgili hayatımın değişmesi Ali’nin bir yaramazlık sonucu burnuna dev bir jaluzi perdeyi indirmesiyle oldu. Tedavi ettirmek için hemen çocukluğumun birlikte geçtiği, aynı zamanda akrabamız olan Mert Bilgili‘ye gittik (Mert göreceğiniz en benzersiz, en iyi niyetli ve anlayışlı doktorlardan biridir. Sözüme güvenirseniz mutlaka bir şans verin). Ali’nin işi bitince ben de yıllardır hayatımı zindana çeviren derdimi söyledim. O sayede yöntemin artık çok kolaylaştığını öğrendim.
Hemen kararımı verdim, bir hafta sonrasına randevulaştık.
Geçtiğimiz Cuma günü sabah erkenden ameliyata girdim. Yarım saat sonra çıktım, bir yarım saat sonra kendime geldim. Pazartesi’ne kadar azalan oranda dertli bir süreç yaşadım. İlk gece resmen kabustu. Mikro cerrahi yöntemiyle küçücük aletlerle, en az kesik, en az dikiş ve en az kemik alımıyla yürüyen ameliyata; en önemlisi ameliyat sonrası burun içine bez bandaj yerine silikon tabanlı (yani nispeten nefes alabilmenizi sağlayan) tampon konulmasına rağmen o günler gerçekten zordu.
Zorluğun sebebi burunda biriken iltihaplı sıvıların kanalı tıkaması ve sürekli ağızdan nefes almak zorunda kalmak. Ağızdan nefes almak kesinlikle bir işkence metodu…
Bugün öğleden sonra silikonu çıkarmak için Mert’e gittim. Bir dikişi kesip çıkardı, ardından kaşla göz arasında tamponları çekip aldı…
İŞTE O AN!
Benim kelime haznem o anı tarif etmeye yetmiyor. Anlatmak da mümkün değil zaten. Yıllar sonra ilk defa nefes aldığınızı düşünün. Hem de nefessizlikten ölmek üzereyken. Çölde su gibi…
Şu an resmen yeni bir hayata uyanmış gibiyim. Bu geceki uykumu ve yarın nasıl uyanacağımı çok merak ediyorum. Mert’in dediğine göre iki hafta içinde burun kanalımdaki yaraların kabukları da dökülecek ve tamamen normale dönecekmişim.
Bana şu hali bile yeter oysa ki…
Eğer böyle bir derdiniz varsa hemen yarın bir doktora gidin, randevunuzu alın, ameliyatınızı olun.
Hemen!
Görüşlerinizi paylaşın: