[box type=”info”]Bu yazı 16 Ocak 2013 tarihli Radikal gazetesindeki köşe yazımın genişletilmiş halidir.[/box]
Bizde daha çok Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın muhteşem oyunculuklarıyla hafızalara yerleşen Cengiz Aytmatov’un ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ adlı eserinin sonunda iki sevda arasında kalan Asya iç sesiyle düşünürken hepimize on tonluk bir soru sorar: sevgi nedir? Ardından kendi cevabını verir “sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli, insan emeği; iyilikti sevgi. Sevgi emekti“.
http://www.youtube.com/watch?v=k_fIY4rfT0s
Gerçi eserin yazarı Aymatov sonradan fikrini değiştirmiştir. Ölümünden önceki son söyleşilerinde sevgide emeğin şart olmadığına karar verdiğini söyler.
Sevgi böyledir de insan nedir? Bizi biz yapan nedir? Daha genel bir bakışla biz kimiz?
Seyirci joker hakkını kullanalım
Felsefenin cevabı uğruna yüz yıllar boyu epey kafa yorduğu bu soru teknolojinin gelişimiyle çok daha karmaşık bir hal alıyor. Mesela biz eğer sesimiz, bedenimiz, fikrimiz, düşünme ve karar verme yeteneğimiz, duygularımız isek dijital suretlerimiz bizi devam ettirebilir mi?
Önceki yazılarımdan birinde Fütürist Ray Kurzweil’in teknolojinin gelişimine dair öngörülerinden söz etmiştim. Kuantum bilişim (detaylar) gibi bir teknolojik sıçrama gerçekleşmese bile bugünkü ilerleme hızımızla 2050 yılında insan beynine denk işlem ve depolama yapabilen sistemler kurabileceğiz. Çok değil; 37 sene sonradan söz ediyorum.
Diğer yandan dijital hizmetlerle bugünkü iletişim şekil ve hacmimizi düşününce o yıllarda dünya nüfusunun büyük bir bölümü hayatının her anını Facebook zaman tüneli benzeri hizmetlerle kaydetmiş olacağını tahmin etmek güç değil. Dahası ulaşacağımız kapasiteyle beynimizi, içindeki her şey ile dijitalleştirip bir kenarda saklayabilme gücüne kavuşacağız. Ya da (daha düşündürücü olanı) his, düşünce, tepki ve anılarımızı barındıran paylaşımların dijital artıklarını internetten toplayarak hemen herkesi dijital olarak tekrar yaratabileceğiz.
Kabuktaki hayalet
Peki bu devasa veri yığınını insan beynine denk, öğrenebilen bilgisayarlarda ‘yaşatmaya’ başlarsak hangimiz gerçek biz olacak? Diyelim ki öldük (ki buna henüz çözüm yok); dijital bir suretimiz elektronik bir formda yaşamaya devam edebilecek mi? O zaman ne olacak? Örneğin hukuki düzenlemede bu elektronik varlıklar nasıl temsil edilecek? Haklarımıza sahip olacak mı? Kararlar verebilecek mi?
Kulağa ‘uçan otomobiller’ türünden bilim-kurgu martavalları gibi gelse de bu gelişmeler gayet olası. Yukarıda sıraladığım soruların bir gün gündelik hayatın tartışmalarına döndüğünü göreceğiz.
Sana bu ömrü verenler senden çabuk ölür.
Çeliğin çürümesi kadar uzaktır bir robotun sonu.
Bülent Ecevit / 1940.
Ne mutlu ki şimdilik insan ile makinaları huzur ve güvenle birbirinden ayırabildiğimiz bir dönemdeyiz. Ama bu da yanılgıdan öte değil. Şu an binlerce insan çeşitli sebeplerle makinalara bağlı yaşamlar sürüyor. Kiminin kalbini, kiminin ciğerini, kiminin elini, kolunu makinalar yönetiyor (ya da taklit ediyor).
Biyonikgillerle tanışın
BrainGate şirketi beyin dalgalarıyla kontrol edilebilen uzuvlar üretiyor. Böylece kolu, bacağı olmayan insanlar düşünce gücüyle vücutlarına takılan, beyinlerine bağlı yapay uzuvlarla hareket edebiliyor.
2005 yılında haberini yaptığım (ve baştan sona buruk hikayesiyle aramızdan ayrılan) boynundan altı felçli Matt Nagle, beynine takılı bu çip sayesinde düşünceleriyle bilgisayarını ve yapay elini kontrol edebiliyordu.
2008’de felçli Cathy Hutchinson, aynı cihazın daha gelişmiş bir türeviyle beyni doğrudan bir makinaya bağlı ilk insan oldu.
Beyin dalgalarını okuyan Emotiv benzeri cihazlar artık teknoloji mağazalarında birkaç yüz liralık etiketlerle satılıyor. Ne yapacağınız size kalmış.
ABD Ordusu adına çalışan adlarını pek duymadığımız firmalar askerlerin biyonikleşmesi uğruna amansız çalışmalar yapıyor (2 yıl önce bazı örneklerini gazetede paylaşmıştım).
Takılıp çıkarılabilen protezlerle daha iyi duyan, daha iyi gören; vücuduna eklediği portatif pistonlar sayesinde onlarca metre atlayıp, tonlarca şiddetle yumruk atabilen, giydiği ince ve hafif giysisiyle yanmaya, kurşuna ve her türlü darbeye dayanıklı yarı-robot askerler bugünden test ediliyor. Kullanılan cihazlar giydikleri özel üniformaların topladığı güneş enerjisiyle şarj oluyor.
Mertliği bozan sadece delikli demir olmayacak anlayacağınız. Bu vesileyle gündelik hayatımızdaki (şu yazıyı sayesinde okuduğunuz internet dahil) pek çok nimetin kendini korurken başkalarını daha ucuza, daha etkili şekilde öldürme üstüne kafa yoran askeri teknolojilerden doğduğunu hatırlamış olalım (hadi birkaç da örnek verelim).
Geçtiğimiz sene İngiltere’de Robert MacLaren ve Tim Jackson adlı iki bilimci, yerleştirdiği elektronik retinanayla iki körün az da olsa görebilmesini sağladı.
Bu tip nakiller şimdilik sadece gerçekten ihtiyacı olan, onsuz yapamayan hastalarda uygulanıyor. Gelişecek örnekleriyle yarın isteyen herkesin kilometrelerce öteyi görebilme yeteneğine; üçüncü, dördüncü kola, daha itaatkar bir penise ya da istediği an hassasiyetini ayarlayabildiği kulaklara sahip olduğunu görebiliriz. Bunu engelleyen nedir?
Second Sight adlı şirket özel bir gözlükle okunan metni körlerin beyninde Braille alfabesi olarak canlandıran bir cihaz geliştirdi.
Bu cihazın bir türeviyle yarın bütün yabancı diller beynimizde otomatik olarak kendi dilimize çevrilebilir; neden olmasın? Senelerce dil kurslarında çürümek yerine bunu tercih edeceklerin olacağına eminim (hayatım boyu rastlamadığım içi soruyorum; dil kursundan dil öğrenen var mı sahi?).
Yine geçen sene alerjik rahatsızlığından dolayı okuluna devam edemeyen 5. sınıf öğrencisi Devon Carrow, robotuyla eğitim alma iznine kavuştu. Carrow bu sayede okula gitmeden evinden kendisini temsil eden robotuyla okulundaki her ders ve sınava katılabiliyor.
http://www.youtube.com/watch?v=rM_o_yu5Gsc
Ofis çalışanları için Anybots gibi seçenekler şimdiden bazı işyerlerinde kabul ediliyor.
Bir robot bizi bugün bile temsil edebiliyor anlayacağınız.
Sonuç olarak rutin gündemimizden farkına bile varamadığımız birçok gelişme çok farklı, gizem ve bilinmezlikle dolu bir geleceği bugünden haber veriyor. Şimdiden hazırlansak iyi olacak.
Görüşlerinizi paylaşın: