1942 yılında Manhattan kodlu proje kapsamında bir araya gelen 130 bin kişi, insanlığın en yıkıcı silahını geliştirmek için 4 yıl boyunca büyük bir gizlilikle çalıştı. Bugünkü karşılığıyla 38 milyar dolar bütçeyle ortaya çıkan “atom bombası” tarihte sadece iki defa kullanıldı ve neredeyse tamamı sivillerden oluşan 226 bin kişinin ölümüne yol açtı. Kurtulan on binlerce kişi, maruz kaldığı radyasyon serpintileri sebebiyle ilerleyen günlerde yaşamını yitirdi. Binlerce çocuk aynı sebeple sakat doğdu.
İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren bu vahşet, diğer yanıyla bilim alanındaki yarışın belirleyiciliğini ortaya koydu. Hemen ardından ABD ve SSCB’nin 1960’lara damgasını vuran uzay yarışı da bunun yansımalarından biriydi. Teknoloji yarışı bugün hem karada hem havada olanca hızıyla sürüyor. Ancak oyunun sahası ve galibi belirleyecek kriterler son derece muğlak.
Sonsuzluğun fethi
Uzayın hakimiyetine yönelik rekabetin ilk durağı 384 bin kilometre ötemizdeki Ay. Dünyanın otuzda biri büyüklüğündeki bu uydunun parsellenmesi tam olarak neye hizmet edecek net değil. En muhtemel senaryo, diğer gezegenlere yönelik yolculuklar için bir “ara istasyon” olması. Bu kapsamda sadece 2000’den bu yana Hindistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Lüksemburg’dan Güney Kore’ye kadar birçok ülke, bu hedefe yönelik toplam 45 görev gerçekleştirildi.
2043 yılında Ay’a turistik seyahatlere başlamanın peşinde girişimler dahi var. Ancak öncesinde orada bir üs kurmak gerekiyor. Bu hedef inşaatından yaşam destek ünitelerine kadar birçok bilinmezi aşmayı gerektiriyor. ABD’nin bu kapsamdaki çabaları konuyla ilgili çevrelerde “müsrif” bir gayret olarak görünüyor. Mekana ayak basmış 12 kişiden biri olan Buzz Aldrin dahi esas hedefin Mars’a ayak basmak olması gerektiğini savunuyor.
Bütün bu bilinmezliklere rağmen ABD’nin Ay temelli projeleri sürüyor. Son olarak bu hafta Northrop Grumman şirketi ülkenin ileri teknoloji savunma kurumu DARPA’nın “Ay demiryolu” projesinin ihalesini kazandı.
Uzayın en iştah kabartan ayrıntısı ise “madencilik” kısmı. Zira dünyada kısıtlı miktardaki kıymetli madenlerin milyonlarca katı bu sonsuzluğun içinde yüzüyor. 1852 yılında keşfedilen (3 Şubat 2023 tarihli yazımda bahsettiğim) “16 Psyche” adlı göktaşı dahi tek başına küresel finans sisteminin 70 bin katı kıymetinde maden içeriyor. NASA, 2029 yılında bu taşa ulaşacak “Psyche” adlı aracının çalışmalarını hummalı şekilde sürdürüyor.
Ulaşımın dönüşümü
Yeryüzündeki rekabetin en kızgın olduğu alanların başında ise ulaşım sektörü geliyor. İklim krizinin yarattığı hassasiyetle hızlanan elektrik ve hidrojen gibi alternatifler, fosil yakıt tabanlı sektörü kökten dönüştürme peşinde. Bu yarışta ipi şimdilik Çin göğüslemiş gibi görünüyor. Zira hem bu çabanın muhtaç olduğu madenlerin kontrolü elinde hem de üretim adına tartışılmaz üstünlüğe sahip.
Çinli otomotiv üreticilerinin dünya genelindeki yayılımı, bir dönem ucuz ve dayanıklı seçenekleriyle Japonya’nın aynı alandaki sürecini hatırlatıyor. Avrupa ve ABD’nin rekabet adına tek kozu ek ithalat vergisi kartını masaya sürmek.
Kızışan rekabet kaçınılmaz şekilde birleşmeleri de gündeme taşıyor. HiPhi, WM Motor (Baidu) ve Aiways (Tencent) gibi Çinli markalar havlu atmak üzere. Levdeo ve Singulato gibi markalar iflas sürecine girdi bile. Çin’in geçtiğimiz yıl 2,4 milyon satış yapan lider elektrikli otomotiv markası BYD, tüm modellerinde indirime gitti. Bu hızlı fiyat değişimleri pahalı fiyattan alanların isyanına yol açarken, yeni alım yapacakları da erteleme eğilimine soktu.
Elektrikli otomobillerin bir diğer sorunu ise sürekli değişen (ve gelişen) teknolojileri. Uzun vadeli kullanım için alınan araçların telefon kadar sık değişime tabi olması tüketicilerin kolay kabul edeceği bir şey değil. İkinci eldeki görülmemiş değer kayıpları da öyle.
Siber savunma hattı
Tarihin en sessiz ve kansız savaşı olarak nitelendirilebilecek internet tabanlı istihbarat, sızma ve sabotaj girişimleri, teknolojik rekabetin ana eksenlerinden bir diğeri. Son yıllarda artan gerilim sebebiyle Çin ile ABD’nin örtülü mücadelesi, Avrupa Birliği’nin de katıldığı yeni bir bloklaşmaya sebep oldu. Ticari savaş kapsamında Çin bu hafta kamuya ait sistemlerde Intel ve AMD çiplerinin, Microsoft Windows işletim sisteminin ve yabancı menşeli tüm veritabanı yazılımlarının kullanımını yasakladı. ABD’nin kritik önemdeki çiplerin ve yazılımların Çin’e ihracını ve Çin kökenli yazılım ve donanımların kullanımını yasaklamasına misilleme olarak görünen bu hamlenin sektörde büyük yansımaları olacağına şüphe yok.
Yine bu hafta Çinli casusların F5 ve ConnectWise markalı çözümlerin güvenlik açıklarını pazarlayarak ABD ve Birleşik Krallık savunma sistemlerine sızılmasına aracılık ettiğinin ortaya çıkması, gerilimi artıran bir diğer unsur oldu.
Yapay zeka yarışı
Hayatın her alanına bir anda yerleşen yapay zeka, belirleyici gücü ve etki alanı açısından yeni çağın Manhattan Projesi’ne en yakın çabalardan biri gibi görünüyor. Bu alanda ürün bazında ABD ve Avrupalı girişimlerin sesi daha gür çıkıyor olsa da araştırmalar Çin’in uzmanlık konusunda liderliği göğüslediğini ortaya koyuyor. ABD’li MarcoPolo düşünce merkezinin raporuna göre dünyanın en yetenekli yapay zeka uzmanlarının yarısını Çin eğitiyor (3 yıl önce bu oran üçte birdi). ABD’nin payıysa yüzde 18 seviyesinde. İronik olarak Çin’in bu galibiyetinin kökeninde, 2010’lu yıllarda ABD’nin seçkin üniversitelerinde eğitim alan öğrencileri yer alıyor. Şu an dahi ABD’de bu alanda eğitim gören öğrencilerin yüzde 37’sini Çinli öğrenciler oluşturuyor. Benzer bir tablo robotik alanında da kendini gösteriyor.
(29 Mart 2024 tarihli Oksijen gazetesinde yayımlanan yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: