Yapay zeka sektörünün küresel hegemonyası

Amansız bir hastalığa şifa olacak ilacın keşfinden cephedeki askerlerin akıbetini belirlemeye kadar pek çok alanda rol oynayan yapay zeka çözümlerinin kontrolü sadece bir avuç şirketin elinde.

Branşında isim yapmış kaykaycı Shawn Connolly’ye 9 sene önce Parkinson teşhisi konur. Denge, kıvraklık ve refleks üstüne kurulu kariyeri, her üçünü de elinden almaya başlayan hastalık yüzünden günbegün sona doğru yaklaşmaktadır. Ancak süreç “neyse ki” doğal akışında ilerlemez.

Bu hafta The New York Times gazetesinde okuduğum bir haberde 48 yaşındaki Connolly’nin hayatının neredeyse normale döndüğünü öğrendim. Bunu sağlayan şey ise 2 sene önce gönüllü olarak katıldığı deneysel bir tedavi yöntemi olmuş. Ayrıntılarına girmeden önce Parkinson hastalığı hakkında bir parça bilgi edinmekte fayda var.

Belirtilerine ait kayıtları Milattan Önce 12. yüzyıl Mısır papirüslerine kadar uzanan bu hastalık, bilimsel anlamda ilk olarak 1817 yılında Britanyalı Eczacı James Parkinson’ın makalesi ile kayda geçer. 1865 yılından sonra soyadına ithafen “Parkinson hastalığı” olarak anılmaya başlar. Merkezi sinir sistemindeki bozulma ile başlayan hastalıkta önce titreme, denge bozukluğu, hareket zorluğu gibi motor hareket sorunları görülür. Yavaş fakat kararlı şekilde ilerleyen Parkinson zamanla uykusuzluk, psikoz, kasılma gibi diğer bir dizi sorunla ağırlaşır.

Muhammed Ali, Michael J. Fox, Papa II. John Paul ve Ozzy Osbourne gibi meşhur hastalarıyla tanıdığımız Parkinson’ın sebebi hala net değil. Ancak temelinde beynin dopamin üretimindeki düzensizliğin yattığı biliniyor. Olası gerekçelerinden biri (Alzheimer’ın da kökeninde olduğu gibi)  “yanlış katlanan proteinler”.

Birtakım ilaçlar ile seyrini yavaşlatmak mümkün olsa da hastalığın tedavisi halen bulunabilmiş değil. En umut veren tedavilerden biri de “derin beyin uyarımı”. Bir başka deyişle, beynin merkezine verilen elektrik akımıyla dopaminin rolünü üstlenmek. Buradaki sorun akımı kişiye ve duruma özel dozda ayarlayabilmek.

Shawn Connolly’de denenen tedavi bu sorunu beyne yerleştirilen yapay zeka destekli bir implant ile çözme iddiasında. Bu aygıt, beyindeki nöronların etkileşimini algılıyor ve gerekli tetiklemeyi sadece ilgili bölgeye ve tam gereken miktarda yaparak hareketleri kusursuzlaştırıyor. ABD / California Üniversitesi tarafından geliştirilen cihaz dünya genelindeki mevcut 10 milyon Parkinson hastasının en büyük umudu.

Tek bir algoritmaya bağlı binlerce şirket

Bu yöntemin merkezindeki yapay zeka desteği, benzer pek çok girişim gibi sırtını çeşitli vesilelerle isimlerini sıkça duyduğumuz bir avuç (ve çoğu ABD merkezli) teknoloji şirketine dayıyor. Bunun sebebi, bu şirketlerin sunduğu altyapının hem ihtiyaç duyduğu kaynaklar hem de bütçe adına onu kullanan kurumların boyunu misliyle aşması. 

Öncü yapay zeka modellerinin eğitim masrafı her yıl üçe katlanarak artıyor. Bu sektörü takip eden Epoch Enstitüsü’nün öngörüsü 2027 yılında yapay zekaların sadece eğtim ücretlerinin 1 milyar dolara ulaşacağı yönünde. İnsan kaynağı ve bilgi birikimi bir yana; sadece bu bütçe dahi akademik projelerin göze alabileceği türden değil. Ticari girişimlerde de durum farklı sayılmaz. Bu sebeple imalattan sağlığa, eğitimden savunmaya kadar yüzlerce sektör her geçen gün biraz daha bu bir avuç şirketin eline bakar duruma geliyor.

Enlyft şirketinin verilerine göre (bireyler bir yana) halihazırda 7 bin 638 şirket işini OpenAI altyapısını kullanarak yürütüyor. Google’ın geliştirdiği açık kaynaklı makine öğrenimi çözümü TensorFlow’da bu sayı 31 bine yakın. Sadece eğitimi için 78 milyon dolar harcanmış GPT-4 modelini kendi uygulamanızda kullanmanın bedeli 1 milyon işlem için sadece 2 bin 500 dolar. Rakiplerde de durum aşağı yukarı bu seviyelerde. Dolayısıyla “şimdilik” üretmek yerine kullanmak çok daha cazip bir seçenek.

Ne var ki yeni çağın rekabet gücünü oluşturan bu mucizevi araçların bir kaldıraç olarak ne kadar kırılgan olduğu da gözden kaçan önemli bir ayrıntı. Sadece bu yıl yaşananlar dahi yeterince ipucu barındırıyor. Yine OpenAI üzerinden birkaç örnekle ilerleyelim. Kuruluşundan bu yana “zarar verici kullanıma sebep olma” ihtimali yüzünden kapılarını savunma sanayiine kapatan şirket,  Ocak ayında ABD Ordusu ile yürüttüğü projeleri bu kapsamın dışına aldı. Böylece ABD Ordusu dünyanın en gelişmiş yapay zeka sisteminde imtiyazlı ve rakipsiz bir konuma taşındı. Haziran ayında ise İran, Rusya, Kuzey Kore ve Çin’in ChatGPT çözümünü kullanması yasaklandı. Kararla birlikte bu ülkelerdeki OpenAI altyapısını kullanan yüzlerce çözüm işlemez hale geldi.

Bu tür kararların serbest piyasa koşullarında yerel çözümlerin önünü açacağı düşünülebilir. Fakat yapay zeka gibi yüksek teknoloji alanında yetişmiş insan gücü, patentler, yazılım ve donanım gibi unsurlar bunu oldukça zorlaştırıyor.

Rekabetteki en güçlü potansiyele sahip Çin’in ABD ile karşılıklı ihracat kısıtlamaları teknoloji sektörünün küresel hayallerinin önündeki en büyük engel. Örneğin NVIDIA’nın yapay zekaya özel çiplerinin Çin’e satışı yasak. İstihbarat raporlarına göre Çin yönetimi bu kısıtlamayı aşmak için dünya genelinde kurduğu paravan şirket ve girişimlerle çip toplamaya çalışıyor.

Her geçen gün biraz daha yazılım odaklı hale gelen iş süreçleri, ürünler ve hizmetler işte böylesine kırılgan bir yapı üstünde ilerliyor. On binlerce çözümün varlığı bir anda değişecek şartlara bağlı. Bütün bu gelişmelerin yapay zeka alanındaki yerel çaba ve çözümlerin gerekliliğine yönelik bir erken uyarı olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz.

(23 Ağustos 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)



Yayın Tarihi:

Kategori:


Yorumlar

2 yanıt

  1. Ömer Fatih KOÇ avatarı
    Ömer Fatih KOÇ

    Bu yüzden merkeziyetsiz yapay zeka teknolojileri önemli ve gerekli. BasedAI projesini inceleyebilirsiniz.

  2. Sercan Akyol avatarı
    Sercan Akyol

    Yazınız, yapay zeka teknolojilerinin kontrolüyle ilgili önemli ve endişe verici bir noktaya değiniyor. Özellikle birkaç büyük teknoloji şirketinin bu alandaki hakimiyeti, küresel ölçekte dengeleri nasıl değiştirdiğini ve bu durumun olası sonuçlarını çok iyi özetlemişsiniz. Yerel yapay zeka çözümlerinin geliştirilmesi gerektiği fikrine tamamen katılıyorum; aksi takdirde, bağımlılıkların artması ve bu şirketlerin stratejik kararlarının global etkileri daha da derinleşebilir. Belki de bu yazıda, yerel çözümleri destekleyecek politikaların ve stratejilerin neler olabileceğine dair daha fazla detay görmek isterdim. Kaleminize sağlık!

Görüşlerinizi paylaşın: