Kilo meselelerinden dolayı kıyafet alışverişiyle aram hiç olmadı. Giyinmeyi bilmediğimden değil ama kimi zaman sadece bedenime uygun olduğu için ‘razı olduğum’, normalde giymeyeceğim şeyleri aldığım da olmuştur. (bu vesileyle obezite oranı hızla yükselen Türkiye’de hala birilerinin olaya uyanıp ‘şişmanlar mağazası’ açmamış olmasını anlayamıyorum. ABD ziyaretlerimde harika notlar çıkardığım bu kategoriye başka bir yazıda değineceğim).
Şu dönem hayatımda üçüncü defa girdiğim bir zayıflama sürecindeyim. 1,5 sene süren son denemede (tamamen kendi belirlediğim bir rejimle) 42 kilo vermiş; 132 kilodan 90 kiloya inmiştim. Hoyratça geçen yılların ardından 18 kilo alınca, yeniden kampa girme kararı aldım (bu sefer doktor kontrolünde). 10 kilosu gitti. Hedefim yine 90 kilo olmak (asla ‘zayıf’ biri olmak istemiyorum). Eylül ayına kadar 8 kilo daha vermeyi planlıyorum.
Kilo veren kişilerin teyit edeceğini sandığım bir durum var; şişmanlayınca küçülen kıyafetleri asla atmaz / birine vermezsin. Ama zayıflayınca ilk iş büyük gelen kıyafetlerden kurtulmaya bakarsın. Çünkü onlar bir yandan geride bırakmak istediğin günlerin belgesi, bir yandan da geriye dönüş biletidir. Onları uzaklaştırarak unutmak istersin. Kilo alırsan giyecek kıyafetinin olmaması da cabası.
İstanbul’un cayır cayır yandığı bugün, kıyafetlerimin asılı olduğu askıları ve rafları uzun uzun seyrettikten sonra uzun zamandır ertelediğim işe giriştim: giyim odasını derleme! Niyetim sadece bollaşan kıyafetlerden kurtulmak değil, giymediğim şeyleri de ayırmaktı.
Üstelik, asıl mesele giyilmeyen kıyafetlerdi. Bir sebeple alınmış, o an hoşa gitmiş, sonra ya bir defa giyilmiş ya da hiç ellenmemiş israf belgeleri. Kimi zaman dolabın, rafın bir köşesinde unutulmuş, kimi zaman özel anları beklemiş.
Ama giyilmemiş…
Bir de giyilen kıyafetler var, malum. En sevdiğiniz tshirtler, pantolonlar, kazaklar, vs… Her fırsatta elinize gelen, yıkanıp rafta yerini aldığı için hep en çok göz önünde olan, her şeyle bir şekilde uydurulup giyinilen…
Benim de böyle bir sürü kıyafetim var. Özellikle tshirtlerim. En özendiğim varlıklarım. Yani benim ‘giyilen kıyafetlerim’ genellikle tshirtlerim.
İşe girişmeden olayı düzene sokmak için şu kararları aldım:
- En sık giydiğim kıyafetleri en uzak / erişilemez raflara yerleştirmek.
- Hiç giymediğim kıyafetlere son defa bakıp akıbetine karar vermek.
- Daha çok giymek istediğim kıyafetleri el altına dizmek.
- Giymek isteyip de giymediğim şeylere yönelik hayali kombinasyonlar yaratmak (giyersem şöyle giyerim gibi).
2 saatten fazla süren bu seanstan sonra hiç giymeyeceğim şeyleri belirleyip birilerine vermek üzere dev bir poşete doldurdum. Listesi şöyle:
- 10 şort pantolon.
- 2 canvas pantolon.
- 4 gömlek.
- 1 hırka.
Ardından elimde şöyle bir yığın kaldı:
- 10 pantolon (6’sını 1 kere giymişim)
- 10 jean (3 tanesini daha sık giyiyorum, 4 tanesi henüz hala küçük geliyor)
- 3 şort pantolon.
- 53 gömlek (spor ve kumaş pantolon üstüne giyilen karışık tarzda. Tam saymadım ama tahminen 40 tanesini belki 3 kere bile giymemişimdir)
- 135 tshirt (sevdiğimi söylemiştim, değil mi? Şimdilik küçük gelen 34 tanesi dışında hepsini giyiyorum)
- 17 kazak (11 tanesini giymiyorum / kışın da onlardan kurtulacağım)
- 15 Adidas Track-top (bu da diğer hastalığım. 2 tanesi hariç tamamını giyiyorum)
- 3 hırka (hırka sevmem ama kışın evde iyi oluyor)
Sonuçta kombinasyona vursam belki ömür boyu beni idare edecek kadar kıyafetim varmış. Ama bir de şunlar var:
- ‘Casual smart’ denen kategoriyi ihmal etmişim. Dolayısıyla kanvas pantolonda toprak, gri ve siyah renk dışında bir şey yok. Geleneksel kumaş pantolonlardan bir tane bile yok.
- 30’dan fazla kravatım var ama kravatlık gömleklerimin hepsi beyaz ve mavi. (ayrıca beni en son kravatla gören kimdir acaba?)
- Giyebileceğim durumdaki ceket sayım 3 (2 siyah, 1 gri).
- İçine girebildiğim takım elbisem: 0 (yazıyla: sıfır). Kiloları verdikten sonra giyebileceğim 4-5 tane var neyse ki.
- Ayakkabılarımın 3 tanesi hariç tamamı jean altına giyilen tarzda spor şeyler (bunların da çoğu Adidas Superstar serisinin renk kombinasyonları).
- Spor gömleklerimde kısa-uzun kol meselesinde kafamı netleştiremiyorum. Bu yüzden bir ton para verdiğim halde giymediğim bir seri var.
- En az 5 beyaz, 5 mavi gömleğim var. Bunları alırken ne düşündüm acaba? Suların kesileceği ve arka arkaya 5 gün aynı renk gömlek giymem gerektiğini mi?
- ‘Şık’ kategorisindeki (yani akşam bir yerlere yiyip-içmeye giderken de sırıtmayacak) tshirtümün sayısı 10’u bulmuyor.
Özetleyecek olursak yukarıda dökümünü yaptığım envantere rağmen:
- Kısıtlı bir tarz belleyip bütün kıyafetlerimi ona göre almışım.
- Şık bir akşam yemeği ya da davet için seçeneğim yok denecek kadar az.
- Takım elbise şartı olan bir ortamda bulunma ihtimalim yok.
- Yüzlerce farklı kombinasyon ihtimalim varken ağırlıklı olarak birkaç açık ve koyu mavi bol kesim jean, 20-25 tshirt ve birkaç gömleğin içine kısılıp kalmışım.
Her şey bir yana bu kısır döngüden kurtulmak için yol-yordam bulmak da kolay değil. İnternete bakayım dedim; ‘erkekler için giyim rehberi’ başlığıyla yaptığım arama karşıma işe yarar hiçbir şey çıkarmadı?!
Buyrun size muazzam trafik yaratacak bir konu başlığı sayın moda blogcuları!
Kadınlar bir şekilde kendi derdini zaten çözüyor. Biz gariban erkeklere kim baksın? (Erkek dergilerindeki giyim-kuşam rehberleri ve seçimlere hiç girmiyorum, ağır laflar edip kalp kırmak istemem).
Karar verdim, yazıyı bitirince birbiriyle aynı tarz ve renkteki kıyafetleri de ayıklayacağım.
Giysi alışverişini ve giyinmeyi öğrendiğim bir günün hayaliyle.
Görüşlerinizi paylaşın: