Sosyal medya dediğimiz şeyin en ‘anlık’ hali Twitter. O kadar ki yazdığınız mesajların ömrü 2 saatten 1.4 saate kadar geriledi. Bu konuda yaklaşımlar muhtelif ancak Twitter’daki paylaşımlarınızın neredeyse tamamı 1 saat gibi bir sürenin ardından ‘zaman aşımına’ uğrayıp laf salatasının dibindeki limon suyuna dönüşüyor. O andan sonra çoğu zaman kendi yazdıklarınıza bile arayarak ulaşmanız şans.
Yani;
- Twitter aslında ANLIK konular, tesbitler, sohbetler için (hadi dürüst olalım; geyik -ya da kahve / meyhane muhabbeti- diyelim şuna).
- Arşiv için kesinlikle iyi bir seçim değil (oysa bloglar bunun için var). Kalıcı olmasını istediğiniz şeyler için oraya emek vermeyin.
- Twitter arama konusunda hem kullanıcı hem de geliştiricilere bazı sınırlamalar koyuyor. Buradaki mantığın sistem yükünü hafifletmek kadar kullanıcıları korkutmama hissiyatı olduğunu da düşünüyorum (800 milyondan fazla kullanıcının her şeyini paylaştığı Facebook’un arama motorunda neden hiçbir faydalı şeye ulaşamıyoruz sizce?) Kullanıcıların ne kadar çok şeyi paylaştığını şu an için kullanıcılara göstermek istemiyorlar. Bu benim teorim, bir ara detayına girerim.
- İnsanoğlu huzur ve mutluluğunun büyük bir bölümünü ‘unutabilmesine’ borçlu. Bu ÇOK önemli bir yetenek. Eğer her şeyi hatırlasaydık delirirdik. Sosyal ağlar belleğimizin uzantısı haline geliyor ve bizi ömür boyu takip edecek. Bunu başka bir yazıda çok detaylı işlemeyi düşündüğüm için burada kesiyorum.
Beni Twitter’da takip edenler arada sırada yaptığım ‘her 5 dakikada 1 yeni site’ paylaşımlarımı bilir. Aklıma geldikçe tekrarlıyorum.

Dün geceye yaklaşan ve birçok takipçimin bilgisayar başında olmadığı bir anda yeni bir 10’lu set paylaştım (Ne yazık ki beni takip edenlerin çoğu benim en aktif zamanlarımda uyuyor. Dolayısıyla aslen beni takip edemiyorlar).

Daha önce detaylarını paylaştığım gibi Twitter’da marka olmayıp istatistik hizmetlerine ulaşabilen birkaç kişiden biriyim. Ticari bir amacım olmadığı için bu verileri çok dikkatli incelediğimi söyleyemem ama bu yapı hakkında fikir edinmek için arada bakıyorum.
10 site tavsiyesinin sonuçlarında göz gezdirirken ilginç bir ayrıntı dikkatimi çekti: paylaşanlar ve saklayanlar.
Sosyal ağlarda sizi takip eden tanımadığınız kişiler üstündeki etki gücünüz (kimilerinin tanımıyla popülarite) paylaştıklarınızın içeriğiyle doğru orantılı. Sizi onlarla tanıyıp, fikir ediniyorlar (bundan rahatsızım).
Öte yandan internetin; özellikle sosyal medyanın giderek daha az üretim ve daha bol türetime sahne olduğu da ortada. Çok az kişi yeni bir şey ortaya koyuyor, çok fazla kişi onları alıp etrafına yayıyor.
Mecrasına göre reblog, retweet gibi birçok farklı terime sahne olan bu süreçte Twitter’ın favorilere ekleme özelliği farklı bir kırılım yaratıyor. Benim çok kullandığım bir özellik değil ama yazının başında bahsettiğim gibi 1 saatte buhar olacak güzel detayları elde tutmak için de eşsiz bir hizmet.
10 site paylaşımının istatistiklerinde en çok dikkatimi çeken şey kullanıcıların hoşuna giden şeyi retweet etmekten çok favorilerine eklemesi oldu. Yani beğendiğin şeyi paylaşmaktan çok kendimize saklama meselesi. Oysa ben tam tersi olmasını beklerdim. Bir kişinin beğenip favorisine eklediği bir şeyi normalde kendisini takip eden kişilere DE faydalı olması için paylaşmasını beklersiniz.
Aşağıda resmi istatistiğin ekran görüntüsünü paylaşıyorum, tıklayarak büyütebilir, detaylarına bakabilirsiniz. Rakamlarda ilk sütün favoriye ekleme, ikincisi Retweet, sonuncusu da aldığı cevap sayısını temsil ediyor (yeni pencerede açın)
Basit bir tabloya dökersek:

Dolayısıyla geceye yakın bir zamanda hiçbir tıklama çağrısı içermeyen, zevk için yapılmış paylaşımlara ortalama 1.096 kişi tıklamış; bu linkleri yine ortalama 68 kişi favorilerine eklemiş, 22 kişi retweet ederek paylaşmış (en çok ilgi gören Youtube’dan MP3 çeken, en çok sohbet yaratansa Atatürk Havalimanı Hava Kontrol Kulesi telsizini canlı dinleme sitesi olmuş).
Konunun özüne dönersek retweet ve favori ekleme özelliği arasındaki orana bakarak fonksiyonların altında yeni nesil bir bencilliğin, kendine saklamanın doğduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da ‘bunu saklayayım sonra ben paylaşırım’ gibi bir eğilim midir?
Sosyal ağlara yönelik bu zihin jimnastikleri hoşuma gidiyor ve sizlerin de görüşlerini duymayı çok isterdim.
Görüşlerinizi paylaşın: