Yeni yılda yeni hedeflere yönelik ilk yazımdan sonraki hedefim Sosyal Medya programımız ile ilgili bir şeyler yazmaktı. Niyetim ise şimdiye kadar ne yaptığımızın geniş bir özetini çıkartmaktı.
Kısmet değilmiş.
Yılbaşından sonraki ilk yayınımızda yaşanan bir olay başka bir ‘ara güncelleme’ yapmayı şart koştu. Bir zaman sonra unutulup gidecek, kimse için bir şey ifade etmeyecek olsa da tarihe not düşmek ve iddialara (hakaretlere) toplu yanıt vermek adına bir şeyler yazmak gerek.
Yıllar sonra bu yazıya denk gelenler bihaber olacaktır ama bugünlerin önemli konularından biri öğretmen atamaları. 2009-2011 arası Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun seçim öncesi yapılacağını duyurduğu ve seçim sonrası yapmadığı öğretmen atamalarıyla ilgili on binlerce öğretmen isyan ediyor.
Başka bir bakış açısı da ihtiyaçtan çok daha fazla öğretmen yetiştirildiği ve devletin bu kadar öğretmene iş garantisi sunmasının imkansız olduğunu savunuyor. Seçim vaatlerinin tutarlılık oranı konusunda Türkiye’nin siciline girmeye de gerek yok sanıyorum.
Ama öğretmenler atamalarda ısrarlı ve durum içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Duygusallığı bir kenara bırakınca o sayıda atamanın yapılmayacağı gün gibi ortada. Yine de kimse umudunu kesmiş değil.
Niyet, yöntem ve akıbet
Bu umuttan beslenen isyanın en kolay dillendirildiği alanlardan biri de haliyle internet. Sosyal medya öğretmenlerin (bence başarısız) eylemlerinin merkezi. Bunu internet dilinde spam denilen bir yönteme dönüştürmüş durumdalar. (O eyleme katılanların çoğunun daha doğmadığı ya da yeni doğduğu yıllardaki BBS sistemlerinden beri elektronik ağların içindeyim. ve bu yapılanın başka bir açıklaması yok. Ve bu internet jargonundaki en kaba, hatalı eylem tarzı. Gerekçelerini aşağıda okuyacaksınız)
69. bölümümüzün konuklarından biri Cem Davran‘dı. Ben sahiden bilmiyordum; meğer Cem Davran bu davayı popüler simalar içinde en çok sahiplenenlerden biriymiş. Öğretmenlerin spam operasyonu da bu sebeple o gün bizim mesaj kutumuza ve Facebook sayfamıza yöneldi.
Hiçbir bilgi linki, kampanya sitesi ya da benzeri bir şeye sahip olmayan bu operasyon doğal olarak o gün kendi davalarının değil, Cem Davran’ın Twitter’ın en çok konuşulanları arasına girmesine yol açtı (bizim program konuklarında sıkça yaşadığımız bir şey. Fakat o gece amaç Cem Davran’ı değil meseleyi parlatmaktı. Yöntemin yanlışlığı derken kast ettiğim şeylerden biri de bu)
‘Mastürbasyon’ meselesine gelelim
Bu konuya hassasiyetiniz varsa bu noktadan sonraki her cümleyi yavaş yavaş, tane tane, çok dikkatle okumanızı rica ediyorum.
Ben o bölümde muhalif görüşler DE taşıdığım bu konuya programın ortalarına doğru pas attım (hiç açmayabilirdim. Orada kimsenin bana RAĞMEN konu açması mümkün değil) ve Cem’e döndüm. Cem de konuyu özetledi. Toplam 5 dakikalık bölüm içinde olanları madde madde özetlemek gerekirse:
- Program öncesinden başlayarak atama bekleyen öğretmenlerden mesaj bombardımanı başladı.
- Programın ortasına doğru konuyu açıp Cem’e pas verdim.
- Cem konuyu özetledi.
- Ben de fikrimi söyledim: bunun tamamen haklı bir arayış olmadığını, bu arayıştaki (yani sadece eğitim fakültesi mezunları değil, pedagojik formasyon eğitimiyle hak kazanan) öğretmenlerin çoğunun temel bilgilerden (dolayısıyla öğretmen vasıflarından) yana eksik olduğunu, son dönem politikalarının yanlışlığı sebebiyle öğretmen kalitesinin geçmişe oranla son derece düştüğünü (yüzde 70’i kitap bile okumuyor) ve en önemlisi Sosyal Medya programında bu konunun hiçbir muhatabının olmadığını; muhatapların da konudan zaten haberdar olduğunu ekledim.
- EN ÖNEMLİ AYRINTI: Bu konunun Sosyal Medya’da Cem Davran, ben ve konukların arasında konuşulmasının mastürbasyondan öte bir şey olmadığını iddia ettim. YANİ: bu konuyu BİZİM (konukların) aramızda konuşmasının kendi kendimizi tatmin etmekten öte bir şey ifade etmeyeceğini, sonuca etki etmeyeceğini savundum. (mastürbasyonun anlamını biliyoruz sanmıştım oysa).
- Hala da bu görüşü AYNEN savunuyorum. Biz Sosyal Medya programında sabahlara kadar atama konuşsak dahi HİÇBİR şey değişmeyecek. Orası o konunun platformu değil, konuklar arasında da yetkili, ilgili bir kişi yok.
- Anlamadığım bir sebepten ortalığı ayağa kaldıran o ‘mastürbasyon’ lafı öğretmenlerin DEĞİL, bizim konuklarla beraber o anda stüdyoda yaptığımız eylem oluyordu. Apaçık ortada olan bu basit ayrımı öğretmenlik iddiasında olan insanların izleyip de anlamamış olmasını nasıl yorumlarsınız bilemem. Ayrıca ‘fikri mastürbasyon’ terimine bu kadar yabancı kişilerin öğretmenlik yapabileceğini de aklım almıyor cidden. Bir cümlenin içinden daha kaç yanlış anlam çıkarılabilir bilemiyorum. Yayından da izleyebileceğiniz gibi KURDUĞUM CÜMLE AYNEN ŞU: “BİZİM burada konuşmamızın mastürbasyondan öte bir anlamı yok.” (Yani: Bizim burada konuşmamızın ‘kendimizi tatmin etmekten’ yani konukların vicdanını rahatlatmaktan öte bir anlamı yok / olaya faydası yok)
- Özetle o cümlenin muhatabı (mastürbasyon yapanlar) öğretmenler değil, stüdyoda olan konuklarım ve ben.
- Cem Davran ise bu cümlemin ardından öğretmen kalibresindeki düşüklük konusunda hak verip diğer konularda benim hatalı olduğumu belirtti ve öğretmenlerin tezlerini özgürce, sonuna kadar paylaştı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hatalarını, öğretmenlerin mağduriyetini kendi bakış açısıyla anlattı. Biz de dinledik.
- Ben politik doğruculuğun müptelası olmuş bir toplumda ‘çok çekmiş’ biri olarak mümkün olduğunca etrafından dolaşmaya çalışarak bu konuda sorgulayan kişi ne derse desin öğretmenlerin üstüne çullanacağını belirttim (geleceği gayet berrak bir şekilde görmüşüm).
- Son cümlem şuydu: “Biz de Sosyal Medya olarak bunun altını böyle çizdik. Öğretmenlerimiz yüzde 100 haklılar. Cem Davran da her türlü desteği veriyor, kefil. Umarız faydalı da olmuştur”.
Bu özetin ardından bir de izleyin, perçinlensin (toplam 5 dakikalık bir bölüm. Sadece bu konuyla ilgiliyseniz devamını izlemeseniz de olur, konu değişiyor çünkü):
Hani şu video kaydı olmasa sosyal medyadaki yansımalara bakarak bir an ben de ‘acaba gerçekten yanlış bir şey mi dedim?’ diyeceğim ama her şey ortada işte, göz görüyor, kulak işitiyor.
“İlim kendin bilmektir”
Program sırasında ve sonrasında Sosyal Medya programının ve benim Facebook sayfa ve Twitter hesaplarımıza atama bekleyen, öğretmenlik eğitimi alan ve halen öğretmenlik yapanlardan beni destekleyen pek çok mesaj, eposta, duvar yazısı, vs geldi. Bunları paylaşıp kendime pay çıkarmayacağım. Amacım bu değil çünkü.
Ama haklı bir davanın peşinde olduğunu savunan, (iki çocuk babası biri olarak) evlatlarımı teslim ettiğim ve (bunca gayrete göre) geleceğin Türkiye’sini yaratma idealindeki insanların tarz ve üslubunu yansıtan bazı mesajları paylaşmak amaçlarımdan biri. Bunlar herkese açık platformda, herkesin görebileceği şekilde yazılmış şeyler.
İmla hataları, üslup, tavır, psikoloji ve benzeri şeyleri (bahaneler üretmeden) bir inceleyin isterim. Hiçbiri zerre kadar beni üzmedi, yaralamadı, endişelendirmedi. Çünkü hepsi (programda da belirttiğim gibi) haklılığımı ortaya koyan delillerdi.
Ertesi gün devam eden mesajların neredeyse çoğu olaydan habersiz öğretmen adaylarının web sitelerindeki (yine tam tersinden anlayan) yorumlara bakarak galeyana gelmesi sonucuydu. Demek ki önemli olan ne demek istediğiniz değil, karşıdakinin ne anladığıymış.
Ve onlar da gayet güzel linç edebilirmiş her koşulda, her şeye rağmen sevip, eğitmesi gerekenleri. Üstelik mağduriyetten dem vururken.
Oysa kafamızda nice türlü öğretmenler vardı bizim.
Lafı fazla uzatmadan seçtiğim BAZI mesajları ve altlarına yorumlarımı ekliyorum. Çok daha fazlası da duruyor bir köşede, hesaplarımıza bakarak daha güncel olanları da görebilirsiniz. Bunları okurken eliniz vicdanınızda olsun. (Altta çıkacak Prev / Next linklerine basarak tek tek bakabilirsiniz)
[imagebrowser id=16]
Bu derste öğrendiklerimiz:
- Öğretmen adayları sesini duyurmada yanlış bir yöntem kullanıyor. (sesleri duyuluyor ama ne dedikleri anlaşılmıyor)
- Öğretmen adaylarımız fikri mastürbasyonun ne olduğunu bilmiyor (ya da daha kötüsü bunun kötü / ayıp bir şey olduğunu sanıyor)
- Öğretmen adaylarımız dinlediğini değil, rollere bağlı duymak istediğini duyuyor. (dünya iki kutup: onlar ve diğerleri. Onlardan değilse herkes ‘diğer’, herkes lanet!)
- Öğretmen adaylarımız toplumumuzda giderek yaygınlaşan ve sosyal medyada doğal bir davranış bizimi alan linç kültürüne korkutucu derecede yatkın.
- Öğretmen adaylarımızın gerçekten aklıselim, sağduyulu, sabırlı ve olgun sözcülere, öncülere ihtiyacı var.
- Son olarak; eğer ki bu insanlar Cem Davran’ın tabiriyle ‘Yüzde 100’ haklılarsa ve ben bir gazeteci, televizyoncu ve Türkiye’deki sosyal medyanın etkin kullanıcılarından biri olarak bunu öğrenememişsem, anlayamamışsam öğretmen adayları öğretme yeteneklerini sorgulamak zorunda. Hele ki kendileri için bu kadar hayati bir konuda.
Olayın benim tarafımdaki yorumunu bütün açıklığıyla paylaşmaya çalıştım. Bunu birçok ilköğretim okulu, lise ve üniversitede dersler vermiş, veren; babası bir süre çok zor şartlarda öğretmenlik yapmış biri olarak yazdım. Buna yükleyeceğiniz ek anlamlar en basit tabiriyle ‘niyet okumaktır’. Umarım hepiniz için ‘beyan esastır’.
Hepinize (ama en çok da hepimize şekil verme hevesindeki öğretmenlere) saygılı, anlayışlı, sevgi dolu bir dünya diliyorum.
(NOT: Bir arkadaşım iletti; bu konuda Ekşi Sözlük’te de bir başlık açılmış. Benim hiçbir sözlükte hesabım yok. Oradaki hiçbir şeye cevap verme şansım da olmayacak. Bilginiz olsun yine de)
Görüşlerinizi paylaşın: