Son günlerde Türkiye’de yeşeren yeni iş dallarından biri de sosyal medya pazarlaması. Facebook’ta sayfa aç, twitter, flickr, friendfeed gibi birkaç popüler sitede profil yarat, bir blog aç, içine birkaç ilgili yazı gir; eş dost biri iki blogda link verdir, alıntı yaptır, Google’a (bazen de Facebook’a) bütçe ayırıp trafik topla… Firmanın bütçesine göre bir iki eşantiyon hediye dağıt, sonunda da raporlama yap.
Yani aslında herkesin, her firmanın pekala kendi başına da yapabileceği (ve yapması gereken) ama bilmeyen için karmaşık gibi görünebilecek bir hizmet. Elbette burada tecrübe ve yol yordam bilme meselesini asla küçümsüyor değilim. Bazen fikrim sorulan konularda verdiğim bir cümlelik tavsiyelerin arkasında başıma gelen ve aylarca uğraştıran dertlerin sonucu oluyor. Dinleyen içinse bir cümlelik tavsiye… Yani kolay iş diye bir şey yoktur. Ama her öğrenilen iş de kolaylaşır.
Neyse; zaten konumuz bu değil.
Bu kapsamda verilen hizmetlerde 3 konu kafamı kurcalıyor:
- Kullanılan mecraların (site ve hizmetlerin) kurumsal pazarlama amacıyla kullanımı o kadar yeni ki, Türkiye özelinde bu konuda rakiplerine oranla çok daha fazla tecrübe sahibi birisi ya da bir firma olabilir mi emin değilim. Üstelik bu hizmeti sunan firmaların hiçbirinin kurumsal iletişim tecrübesinin olmadığını da biliyorum. Mesele twitter’a mesaj yazmak değil, ne yazılıp ne yazılmayacağını bilmektir.
- Firmaların bu konuda kendilerine ait bir stratejisi olmadığından dolayı genellikle bu işi yapan kişilerin tavsiyeleri hayata geçiyor. Dolayısıyla sonucunda ulaşılan noktanın başarılı mı başarısız mı olduğunu kestirmek güç.
- Bu çalışmaları üstlenen firmalar / kişiler bu çalışmaları üstü örtülü yapmaya çalışınca işin tadı kaçıyor.
Esas konu işte bu sonuncu madde. Sosyal medyaya dair meşhur klişe şöyle der:
Sana bu markayı onu değil, seni sevdiğim için tavsiye ediyorum.
Gel gelelim son zamanlarda karşıma çıkan şu: sosyal medya uzmanımız (kendilerini böyle adlandırıyorlar) bir markaya hizmet vermek için anlaşıyor. Sonra başlıyor kendi mecraları üstünden pazarlamaya… Ama arkadaşlarınız sizleri o marka için takip etmiyordu ki? Neden arkadaşlığınızı kendi çıkarınız için kullanmaya başladınız?
Daha da kötüsü dergilerde, gazetelerde olduğu gibi bu tip tanıtımların başında ADVERTORIAL / Tanıtıcı reklam gibi ibareler de yer almıyor. Bir bakıyorsunuz o kişiden hiç beklemediğiniz bir şey blogunda, twitter’ında, bilmemnesinde belirmeye başlamış. Kankalar pompalamış… Bence bu arkadaşlığın kötüye kullanılmasıdır.
Öte yandan insanların kendi markalarını kendi mecralarından tanıtmasında hiçbir yanlışlık görmüyorum (Bununla ilgili kişisel durumumu en sonda yazacağım). İnsanın kendi yarattığı markalardan, sitelerden, ürünlerden, hizmetlerden, şirketlerden daha doğal neyi olabilir paylaşmak için? Ama tanıtmak için para aldığın bir markayı çaktırmadan pompalamaya çalışınca, sakil duruyor ve ayıp oluyor işte.
İşin tek sevindirici tarafı arkadaşların çoğunun bunun farkında bile olmaması. Ya da bunu doğal karşılıyor olması.
Acı olan tarafıysa markaların böyle şeylerin sonuçlarından tatmin olması.
Allah herkesin kazancını bollaştırsın, daim etsin.
Kırılan varsa da affola…
(KİŞİSEL NOT: ilk zamanlar ben de kendi sosyal hesaplarımda kurucusu olduğum MYK Medya’nın içeriklerini yayınlıyordum. Facebook ve Flickr gibi ortamlarda da bu geçerliydi. Sonraları bunun şizofrenik bir durum yarattığını ve marka ve kişinin karıştığını düşünerek MYK Medya’ya ayrı bir dijital kimlik yaratarak içeriği sıyırdık. Bir örneğini kişisel FriendFeed hesabım ve MYK Medya hesabı üstünden inceleyebilirsiniz)
Görüşlerinizi paylaşın: