Girişimcilik Türkiye’nin yabancı olduğu kavramlardan değil. Hatta bir dönem Anadolu Kaplanları kalıbıyla yoğun olarak harlanan bir konu. Anadolu Kaplanları sanayi ve üretim ağırlıklıydı. Atölyeler, fabrikalar kurdular; yüzlerce, binlerce işçi istihdam ettiler; ürettiler, ihraç ettiler. Memleketin o dönem en çok ihtiyaç duyduğu şeyleri: tesisleri, istihdamı ve dövizi yarattılar.
Web tarafında ise özellikle ABD’de daha sakalları bile çıkmadan milyonlarca doları cebe indirenlerin heyecanıyla farklı bir girişimci modeli gelişti. Genç, internetle yaşayan, boşlukları zamanında gören, hızlı hareket eden ve gecesini gündüzünü bu yolda geçiren bir kitle…
Dünyanın en yoğun genç nüfusuna sahip ülkelerden biri olarak bu dalgadan etkilenmememiz düşünülemezdi. Biraz rakamlara bakalım:
- 2008 nüfus sayımına göre 71 milyon 517 bin 100 kişilik bir ülkeyiz.
- Kişi başı gelirimiz 9 bin 333 dolar. (Türkiye İstatistik Enstitüsü)
- 20-24 yaş arası 6 milyon 256 bin 558 genç var.
- 25-29 yaş arası 6 milyon 518 bin 837 genç var.
- Okul çağında 18 milyon genç var.
- Üniversiteye girebilmek için 2009 yılında ÖSS sınavına 1 milyon 350 bin 124 öğrenci başvurdu.
- Katılanların içinden 1 milyon 229 bin 800 kişinin sınavı geçerli sayıldı.
- 30 bin genç üniversite sınavından SIFIR aldı.
- Her yıl liselerden 730 bin, 143 üniversitelerden 430 bin genç mezun oluyor.
- Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 26,5 !!!
- 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 66.9’unu oluşturuyor.
- 27 milyon 191 bin kişi işsiz var.
Şimdi bu rakamları Türkçe’ye uyarlayalım:
- Çok kalabalık bir ülkeyiz.
- Zengin değiliz.
- Dev bir genç nüfusumuz var.
- Eğitim kalitemiz düşük.
- Birçokları için üniversite bir ümit kaynağı.
- Ancak üniversiteyi bitirmek hiçbir şeyin garantisi değil.
- Her sene yüzbinlerce mezun yaratan genç nüfusun neredeyse üçte biri işsiz.
- Bütün işsizlere iş bulabilme gibi bir seçenek matematik olarak yok.
Bütün bunları düşündüğümüzde genç nüfusun internette bir şeyler yaparak kefeni yırtma çabasını anlayışla karşılamak gerekiyor. Çok az umuda sahip bir toplum için gençlere en çok fırsatı sunan ortamın cazip gelmeyeceğini düşünmek saflık olur.
Ancak sorun şu. Biz avların değil, hep avcıların hikayelerini dinliyoruz. Bu yüzden hep başaranlara odaklanıyoruz. Gözümüzü alan birkaç tane başarı örneğinin gerisinde binlerce, on binlerce hezimeti, mağlubiyeti, kaybedeni görmüyoruz. Oysa bir konuşmamda değindiğim gibi asıl bizim odaklanmamız gereken onlar. Yani kaybedenler. Neden kaybetmişler, nerede hata yapmışlar, neyi öngörmemişler…
Kaybedenlerin öyküsü bir girişimci için kazananlarınkinden çok daha önemlidir.
[toggle title_open=”Peki ben bu konuda ahkam kesecek durumda mıyım?” title_closed=”Peki ben bu konuda ahkam kesecek durumda mıyım?” hide=”yes” border=”yes” style=”default” excerpt_length=”0″ read_more_text=”Read More” read_less_text=”Read Less” include_excerpt_html=”no”]
En azından bir parça.
Bilmeyenler için ben 1995 yılından bu yana bilişim ve teknoloji konusunda uzmanlaşmış bir gazeteciyim. Bu süreç içinde birçoklarından daha önce yakın gelecekten haberdar olma, inceleme, analiz etme ve paylaşma imkanına kavuştum. Google’dan Sahibinden.com’a kadar yüzlerce girişimin kuruluşuna, gelişimine (ve bazılarının batışına) şahitlik ettim. Kurucularıyla tanıştım. Ülkelerinde merkezlerini ziyaret ettim. Görüş alışverişleri yapma fırsatı buldum.
Bu süreç içinde bir küçük web girişimim de oldu ama hep gazetecilik ağır bastığı için devam etmedim, sessizce kapattım. Zaten şahsi heveslerdi; tasarımdan kodlamaya, pazarlamadan desteğe kadar her şeyi ben yapıyordum (tipik bir Türk modeli). Bir şey olmayacakları belliydi. İddiaları da yoktu.
Birçok yüksek trafikli medya sitesini kurdum, yönettim. Son olarak da Doğan TV Holding’in bu konulardaki en üst düzey yöneticiliğini yaptım. Bu ölçekteki kurumlarda bir şey yapılamayacağını görünce de istifa ederek kendi şirketimin başına geçtim. Radikal gazetesinin ilk gününden bu yana hazırladığım teknoloji ve internet trendleri sayfamı hala devam ettiriyorum.
Yaklaşık 2 sene önce de kurduğumuz MYK Medya bugün Televidyon, Yahoyt, Kaybolduk.biz , Ayakustu.TV ve Alkışlarla Yaşıyorum adlı markaların yanısıra arka tarafta birçok yaratıcı işe imza atan bir şirket. Kefeni de yırttığını düşünüyorum. 16 kadrolu çalışanı ve dışardan telifle çalıştığı birçok kişi bulunan bir yapının bir şeyleri başardığını düşünmek haksızlık olmaz. Üstelik hiçbir yatırım almadan ve müşterilerine sunduğu hiçbir hizmetten ücret almadan bu yapıyı sürdürmek gerçekten kolay iş değil. (Öyküsünü benim ağzımdan izlemek ister miydiniz?)
[/toggle]
Etrafımda web yatırımı yapmayı planlayan birçok genç var. Geliyorlar, fikirlerini anlatıyorlar, kimisi destek istiyor, kimi fikir arıyor. Hepsine elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. Hepsinin heveslerini çok saygıdeğer ve anlaşılır buluyorum. Ama yukarıda da değindiğim gibi kafalarında yanlış rol modelleri ve yetersiz birikimle yola çıktıkları için hayalkırıklığı da kaçınılmaz oluyor. Çok istisna durumlar dışında…
Şimdi tavsiyelerimi sıralayayım:
- İş hayatında tecrübeniz yoksa sakın kendinize ait bir işe girişmeyin: Önce girin bir yerlerde çalışın. E-ticaret yapacaksanız bir tüccarın yanına gidin, boğaz tokluğuna çalışın. İçerik üretecekseniz, bu işi iyi yapan yerlerde bulunup o işin inceliklerini öğrenin. Ne yapacaksanız yapın, önce o konunun ‘puştluklarını’ belleyin. Yoksa karşınıza çıkan dişli bir rakip kısa sürede silkeler atar. Ya da zaman kaybettirir. Bir işte çalışmak size işyerlerindeki olumlu, olumsuz şartlar konusunda da fikir vereceğinden kendi şirketinizdeki kararlarınız için faydalı olur.
- İşe kimle giriştiğinize dikkat edin: Nasıl bir ekip kuruyorsunuz? Kim hangi işi yapacak? Kim neyi yapmaya muktedir? Siz ne yapacaksınız? Tercihen arkadaşlarınızla işe başlamayın. Ya da şöyle düzelteyim; sadece arkadaşınız, kafa denginiz olduğu için biriyle bir şeye başlamayın. İş yaşamı başkadır. Zor ve para oyunu bozar. Örneğin yarın bir gün o arkadışınızı işten çıkartmak zorunda kalabilirsiniz. Yapabilir misiniz? Arkadaşlığınız bozulur mu? Arkadaşlık bozulmasın diye işe devam etmeyi göze alabilir misiniz?
- Türk insanı tembeldir: Çok ırkçı ve peşin hükümlü bir tespit gibi gelmiş olabilir ama nedense hiç ‘Türk insanı çalışkandır’ diye bir genelleme yapasım yok. Bir Almanın, Japonun, Korelinin çalışma şeklini gözlemleme fırsatınız olursa ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Biz çalışmayı çok seven bir millet değiliz. Bu yüzden genellikle sizin de ekibiniz böyle olacak. Sohbet etmeyi, web sitelerinde geyik yapmayı, haber sitelerinde vakit öldürmeyi, oyun oynamayı her zaman iş yapmaya tercih edecek. Bunları nasıl göğüsleyeceksiniz? Bu şartları nasıl lehinize çevireceksiniz? Onları nasıl sizin için, sizin kadar inançla çalışır hale getireceksiniz?
- Bulaşık yıkayabilir misiniz? Kendi şirketinizi kurduğunuzda kimi zaman başkalarının bulaşığını yıkamak, tuvaleti temizlemek, çay-kahve servisi yapmak, marketten alışveriş yapmak, boya badanayla uğraşmak, ağ kabloları çekmek, telefonlara cevap vermek gibi normalde akla gelmeyen birçok şeyi bunları yapacak birini alabilecek duruma gelinceye kadar siz yapmak zorunda kalacaksınız. Bunlardan gocunur musunuz? Ben zorlanmıştım örneğin.
- Parasız ne kadar dayanabilirsiniz? Türkiye’de para kazanmak zordur. Parayı kazandığınızı düşündüğünüzde bile tahsilat bile sürprizlere gebedir. Sözleşmeli ödemelerinizi bile alamayabilirsiniz. Ben MYK Medya’da kendime belirlediğim sabit bir maaş ve yıl sonu kazançtan kar payı olarak gelir elde ediyorum. Maaşımı geç aldığım; hatta alamadığım aylar oldu. Ekibe maaş verebilmek için bundan feragat etmek zorunda kaldım. Siz de böyle bir durumda kalabilirsiniz. Hiç başıma gelmedi ama hiç maaş veremez durumda kalabilirsiniz. Böyle bir durumda cephaneniz ne kadar yeterli? Çalışanlarınız bu tip bir durumda size kredi verir mi? Yoksa filikalara binip gemiyi terk mi ederler?
- Türkiye’de web alanında risk yatırımcısı yok: Yurtdışında milyonların uçuştuğu pazarlar aklınızı çelmesin. Türkiye’de o tip yatırımcı yok. Bizde genelde sitenin tamamını ya da çoğunluğunu satın alıp projeyi kökten kurutanlar ya da çok az parayla çok şey almaya programlananlar var. Yatırımcı olduğunu iddia edenler de zaten para kazanıp kendi yağıyla kavrulması garanti sistemlere para aktararak kendi riskini azaltıyor. İstisnalar olabilir ama bunlar size kaide olmasın. Burada kendi başınıza ayakta durmanız gerekiyor.
- Türkiye’de reklam pastası yok: Türkiye’nin online reklam dünyası henüz emekleme çağında. Google çorbadan kepçeyle pay alıp kaşıkla bize dağıtıyor. Dolayısıyla Google reklamlarından gelecek parayla ancak öğle yemeklerinizi garanti edebilirsiniz. Geri kalanın büyük bölümünü dev medya şirketleri ve portaller alıyor. Reklam satış ağlarının temsil ettiği büyük sitelerin payını da düşünce size pastanın ezik büzük bir dilimi kalıyor. Buna da pek bel bağlamayın çünkü binlerce siteyle paylaşacaksınız onu da. İyi ilişkileriniz yoksa reklam gelirini unutun. Benim bu tip ilişkiler ağım olmasaydı şirketi kurmam bile söz konusu olmazdı. Yukarıda saydığım markalar da bir hayal olarak kalırdı. Bu ‘öncü destekçiler’ genellikle reklam destekli modellerde her zaman, her ülkede ve her mecrada olmuştur. Bize has bir şey de değil.
- Vergi ve hukuk sistemini iyi öğrenin: Türkiye birçok alanda en yüksek vergilerin alındığı ülkelerden biri. Hangi konuda ne kadar vergi vereceğinizi iyice öğrenin. Bir sene 100 lira kazanıp bunun sadece 20 lirasının size kaldığını görebilirsiniz. Harçlar, aidatlar, vergiler derken neye uğradığınızı şaşırabilirsiniz. Hukuk için de aynı şey geçerli. Neye hakkınızın olduğunu, neye olmadığınızı çok iyi öğrenin. Çalışanlarınızın ve onlara karşı sizin haklarınızı da… Gerekiyorsa iş ortaklarınız ve personelinizle sözleşmeler yapın. İyi bir muhasebeciniz ve avukatınız olsun.
- Markalarınızın patentini alın: Ülkemizde en çok ihmal edilen konulardan biri. Çok düşük bedellerle geleceğinizi garantilersiniz. Ya da biri sizin adınıza bunu yapıp hayatınızı kabusa çevirir.
- Sürdürülebilir bir planınız olsun: Dönemsel çıkışlar, fırsatlar ve kazançlar aklınızı karıştırabilir. Yaptığınız işi büyütemeseniz de olduğu şekliyle her zaman korumaya çalışın.
- Şirkete yatırımdan vazgeçmeyin: Türk girişimcisinin maddi anlamdaki başarısını sektörüne göre aldığı Mercedes ya da Porsche’sinden anlayabilirsiniz. Bunun için telaşa gerek yok. Şirketin ihtiyaçları asla bitmez. Önce size bu imkanı sunan yapıya bedelinizi ödeyin, sonra Porsche’ye de binersiniz Maserati’ye de…
- Para kazanmaya odaklanmayın: Para denilen şey düşük maliyetlerle, uzun süre, inandığınız bir fikre yapacağınız yatırımın sonunda gelebilir. Anında parayı bulmak istiyorsanız muhtemelen aklınız yettiği kadarıyla tespit ettiğiniz başarılı modelleri taklit etmekten öteye gidemeyeceksiniz. Bu şansınızı iyice düşürür.
- Büyük ihtimalle başaramayacaksınız: Bu ihtimali hiçbir zaman unutmayın. Kimi zaman başaramadığınız 5 sene sonra ortaya çıkabilir. Buna hazırlıklı olun. Dünyanın sonu da değil. Birçok başarı öyküsünün arkasında başarısız denemeler vardır.
- Kimseden destek beklemeyin: Türklerin başarılı insanlara sempatiyle bakmadığını biliyoruz. Sizin için de bu geçerli olacak. Bir şeyleri başarmaya başladığınızda eleştirilmeye, dedikodular duymaya, hatta arkadaşlarınızın bile size tavır aldığına şahit olacaksınız. Bunları hazmetmeye hazır olun. Kafanızı takarsanız, işinizi unutur, batarsınız. İşteki başarı matematik olarak ölçülebilen bir kavramdır. Etrafınızdaki hasetlerin verileri eksikse, doğruları yansıtmıyorsa takmayın.
- İşinizi yapın: Türkiye’de benim gözlemlediğim en büyük sıkıntı web girişimcilerinin orada burada buluşup sohbet etmekten, toplantılara, seminerlere katılmaktan işiyle uğraşacak vakit bulamıyor oluşu. Konuşmanın sonu yok ama lafla da peynir gemisi yürümez. Üstelik akıllı hiçbir girişimci de sırlarını uluorta paylaşmaz. Herkes birbiriyle rakip ve ticaret denilen şeyin dostlukla arası pek yok. Onun, bunun ne yaptığını bırakın. Kendi işinize ve hedeflerinize odaklanın.
- Girişimci olmak zorunda değilsiniz: Bir girişimcinin hayalleriyle yaşadığı arasındaki farkı önceden kestirebilmek güçtür. Aybaşında kirayı ve maaşları çıkarmak, vergilerden ve masraflardan kalanla gelişmeye devam edebilmek, rakiplerle boğuşmak, sürekli bir başarı baskısı altında günleri devirmek herkesin kaldırabileceği bir stres değildir. Yapmaktan hoşlandığınız bir işi kabul edilebilir bir maaşla yapabildiğiniz yerler kimi zaman hayatınızın en ideal formu olabilir. Girişimcilik bir anlamda hayatınızdan, ailenizden, sağlığınızdan bir şeyleri gönüllü olarak feda etmektir. Üstelik bedelini her zaman alamayabileceğiniz bir kumardır.
Bütün bu maddeler gözünüzü korkutmuş olabilir. Belki de böyle olması gereklidir. Ama bu listenin birçoğunda ibre sizden yanaysa ve kafanızda bir şeyler yapmak varsa, sakın çekinmeyin. Kolları sıvayın ve başlayın. Hayat çok kısa ve çoğu zaman denemek için ikinci bir fırsatınız olmayacak.
Ve unutmayın, bir şirketin oturması 2 yıldan az sürmez. Piyasada tanınması, çalışanların birbirine alışması, sistemin büyük hatalardan arındırılması, markanın oturması, mali dengenin kurulması ve algının yerleşmesi gibi konular bundan önce bitecek şeyler değildir. Sabırlı olun.
Yukarıdaki listenin uzun yıllara dayalı gözlemlerin sonucunda şu an düşününce aklıma gelenler olduğunu unutmayın. Kişilere göre farklılıklar içerebilir. Hepsi eşit derecede önemli olmayabilir. Eksik kalan noktaları da olabilir. Onları da aklıma geldikçe ekleyeceğim.
Türkiye’deki mevcut web girişimcilerinin birikimlerini takip etmek için eTohum arşivi iyi bir kaynak olabilir.
Sizin de görüşlerinizi yorumlarda beklerim.
(NOT: Bu yazıyı yazdıktan sonra Oğuz Serdar‘ın sayesinde gördüğüm bir kaynak da çok daha özet ve daha tecrübe içeren bir derleme sunuyor. Tavsiye ederim.)
Görüşlerinizi paylaşın: