Unutuluyoruz ey halkım, vurma bizi

Küçük bir kızdan parça parça sokağa dağılan babasını unutmasını bekleyemezsiniz. Ama yardımcı olabilirsiniz.

MYK Medya‘yı yönettiğim dönemde babası bir suikast sonucu öldürülen bir kızla, babasının anısına düzenlenen bir projeyi hayata geçirdim. Bugün bana bunu hatırlatansa TRT Haber’de kendi programımın tekrarından sonra ekrana gelen Nuriye Akman – Özge Mumcu söyleşisi oldu.

Özge Mumcu

Ben fikirlerinden dolayı insanların öldürülmesini makul görenlerden değilim. Görenler olduğunu biliyorum. Hatta hiç ummadığım kişilerde bile kırıntılarını gördüm. Hayatını fikir toplamaya, biriktirmeye adamış biri olarak bunu anlayabilmem mümkün ama kabul edebilmem değil.

Özge Mumcu, Uğur Mumcu‘nun kızı. İki çocuğundan biri. Acısını hiç tanımadan paylaşmaya çalışanlardan biri olarak ekranda izlerken eskilere gitti aklım.

Bütün kitaplarını belki defalarca okuduğum, yazılarını takip ettiği bu adam otomobiline yerleştirilen bombayla parça parça dağılırken ben Las Vegas’ta macera dolu bir tatildeydim. Beş kuruşsuz günlerimden birinde 25 centlik slot makinasında oynamak için ayırdığım toplam 5 dolarımla o dönemler Türkiye’ye yeni giren, çok popüler (ve pahalı) Levi’s 501 parasını çıkartmaya çalışıyordum. Outlet mağazasında 32 dolardı ve o kadar para kazanmam gerekiyordu. Üstelik kumarın hiçbir türünden anlamıyor ve oynamayı sevmiyordum.

Acemi şansı denen şeyden olacak; slot makinasından 32 yerine 50 dolara yakın kazanınca Türkiye’yi aramak için kredi / bahane de çıkmış oldu. Telefonda hem bu müjdeli haberi verecek, hem de o sırada oynadığım otelde bir bölümü çekilen Ahlaksız Teklif filminin setinde gördüğüm Robert Redford ve Demi Moore’dan söz edecektim.

24 Ocak 1993…

Onun yerine başka bir ‘müjde’ aldım.

“Uğur Mumcu’yu öldürdüler”.

Telefonda duyduğum ilk cümle aynen buydu. Kanım dondu. Bugün Mumcu’ya emsal bir gazeteci olsa adını verir, benzetme yapar, neden bu kadar etkilediğimi, bir gazetecinin cenaze töreninin Türkiye  tarihinin en büyük katılımına ev sahipliği yaptığını açıklayabilirdim. Ama yok (ne yazık ki). ‘Kalmadı’ diyelim. Büyük bir titizlikle ayıkladılar.

Uğur Mumcu’nun Ankara’daki cenaze töreninden bir kare.

Ailesi ölümünün ardından -benzer bir endişeyle olacak- UM:AG’yi (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) kurdu. Yeni Uğur Mumcular yetiştirmeye çalışıyor. Umarım başarılı olurlar. Bu olaylar sayesinde bazen 1 kişinin bile çok şeye bedel olduğunu anladık.

Öldürüldüğünü duyduğumda çok uzakta olduğumdan olacak; Türkiye’ye dair her şeyin yıkıldığını sanmıştım. Sembolik açıdan Mumcu suikastının karşılığı buydu. Zaten muhtemelen o da bu sebepten dolayı kurban seçilmişti.

Aynı gün doğduğum bu adamı hala her yaşgünümde hatırlıyorum. İçim burkuluyor. Çocuklarını, kendi çocuklarımı düşünüyorum. Daha kötü oluyorum.

Vedalaştığı babasının birkaç dakika sonra korkunç bir gürültüyle parça parça can vermiş olmasını hangi çocuğa anlatabilirsiniz? Hangi eşten, kardeşten, çocuktan bunu unutmasını, anlayabilmesini beklersiniz?

MYK Medya’da fikrine katkıda bulunduğumuz projeden girmiştik bahse.

Projenin lideri babası katledilen bir başka kızdı. Her toplantıda boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. Babası kalleşçe (hem de kelimenin tam anlamıyla kalleşçe) öldürülmüş bir insanın karşısındaydım. Bütün insanlık gibi o kızın yetim kalmasında ben de suçluydum. İlginç bir şekilde o hepimizden daha güçlü görünüyordu. Öyle olmadığını biliyordum.

Hiç birimiz açmak istemesek babası bir şekilde gündeme geliyor; hepimizin eli, dili birbirine karışıyordu.

O proje hepimiz için biraz da vicdan rahatlatma çabasıydı.

Rahatlamadı…

Zihin tortuları

Bahsettiğimi aile, Uğur Mumcu’nun yetimleri ve onlarca ‘kader ortağı’ Toplumsal Bellek Platformu adlı bir girişim başlattı. Ellerinden geldiğince, güçleri yettiğince kaybettikleri anne, baba ve kardeşlerinin yokluğunu doldurmaya çalışıyorlar. Onların yokluğunda yarım kalan şeyleri tamamlamaya gayret ediyorlar.

Kimilerinin katilleri bulundu. Bulundu ama dosyalar kayboldu, mahkemeler takipsizlik verdi, başka davalarla birleştirdi, ayırdı, birleştirdi, adresinde bulamadı, ifade alamadı, delliler kayboldu, dosyalar yandı…

Onların acıları değil ama katillerinin suçları zaman aşımına uğradı.

Keşke sevdiklerimizin katledilmesini de belirli bir zaman sonra unutabilsek.

Toplumsal Bellek Platformu sitesinde şöyle diyor:

Kendi yitirdiğimize ağlarken utanmamak için bir araya geldik. Tüm bu davaların, hep birlikte takipçisi olacağız. Suç duyurularında bulunmaya devam edeceğiz. Yarın bu utancı yaşamak istemeyenler, çağrımıza destek olsun. Herkesi adaletin takipçisi ve üreticisi olmaya davet ediyoruz. Kulağı olan işitsin!

Siz de duymuş olun.

Kendi kaleminden o meşhur şiirini de paylaşmamak olmazdı.

Unutma, unutturma.

Yorumlar

11 yanıt

  1. Cumhur Bilgen avatarı

    Duyarlılığınız için teşekkürler Serdar Bey…

  2. Erhan avatarı

    Rahmetli suikasta uğradığında 8 yaşındaydım. O zamanlar ne “aydın” kelimesi bir ifade anlatıyordu, ne de onun önünü kesmeye çalışan “karanlık” güçler. Yaşadıkça, merak edip okudukça öğrendim ben de kimin ne olduğunu, kimin neden öldüğünü.

    Yazıda kendime en yakın bulduğum kısım ise “Türkiye’de onun dengi bir gazetecinin hala (ne yazık ki) olmadığı” gerçeği. O gün uzaktan hissettiğin gibi, Mumcu ile birlikte pek çok şey de sonsuzluğa uğurlandı sanki memlekette.

  3. Seçil Çetiner avatarı

    Uğur Mumcu öldürüldüğünde lise 2.sınıftaydım. Babam Hakkari’de görev yapıyordu…
    Annem akşam haberlerini izlerken “çok önemli bir gazeteciyi kaybettik” dedi. Uğur Mumcu’yu çok derinden tanımazdım o yaşta, annem bir taraftan anlatıyordu ve ekranda çocuklarını gördüğümde ağlamaya başladığımı hatırlıyorum dün gibi. Benimde babam terörün göbeğindeydi, her akşam telefonu öpücüklerle kapatışım sonuncusu olabilirdi, çok yakındı ölüme. Kendimi onların yerine koydum, hala koyarım ve Uğur Mumcu denildiğinde beni en çok bu duygu etkiler…paylaşmak istedim…

  4. Arzu BREDA avatarı

    Sayın Kuzuoğlu;

    Rahmetli Uğur Mumcu’nun bedeni yok edildiğinde, -çünkü onun ruhu ve fikirleri halen yaşıyor- ben 10 yaşındaydım. O yıllarda evimize Cumhuriyet Gazetesi ile birlikte iki gazete daha girerdi. Diğer gazeteler değişse de, Cumhuriyet asla değişmezdi. Şimdi ise sadece Cumhuriyet girebiliyor.

    O gün babamı ilk defa ağlar görmüştüm.. Sevdiği yazarların başında geldiğini, okuduğu yazarların yazılarından bahsetme biçiminden anlaşılıyordu. Öldürüldüğü gün, “Eyvah, tamam artık bu iş bitmiştir. Türkiye artık belini doğrultamaz. Bunların devamı gelir.” mealinde konuşmuştu.

    İşte ben, o gün gazeteci olmaya karar vermiştim ve bu isteğimi de anne ve babama söylemiştim. Onlar da bana, “Kızım, sen ne olmak istiyorsan ol. Ancak, her ne iş yaparsan yap, yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya çalış. Gazetecilik mesleği, senin şimdi düşündüğün gibi çok para kazandıran, hemen popüler olabileceğin bir meslek değildir. Bunu bilmiş ol.” dedikten sonra “Gazetecilik mesleğinde başarılı olabilmen için, çok çalışmanın yanında, çok fedakarlık ve aynı zamanda cesaret de gerektirir.” diye ilave etmişti. Daha dün gibi hatırımda bu söyledikleri. “Öyle çok fedakarlık gerektirir ki; çalışmanın saati, günü ve gecesi olmayacağını zaten saymıyorum, onun dışında kendin, ailen ve tüm sevdiğin kişileri bir yana, mesleğini diğer yana koyacak şekilde bir fedakarlık ister. Ölümü göze alacak kadar da cesaret gerektirir.” diyerek de bitirmişti.

    Ben o kadar istediğim ve sevdiğim gazeteciliğe, sınavlara bir hafta kala geçirdiğim bir kaza sonucunda katılamayarak, veda etmek zorunda kaldım. Sonradan hayat beni başka meslek dallarından birine sürükledi. Uğer Mumcu’un cenaze günü, onun yerini doldurmak, onun gibi bir gazeteci olma hayalim her daim aklımda olsa da, çalıştığım işte işimi en iyi şekilde yapmak ve babamın o günkü tavsiyelerini yerine getirme uğraşı, o hayalin artık gerçekleşme imkan ve ihtimalinin olmadığını göstermektedir.

    O günleri tekrar anımsattığın için, çok teşekkür ederim. Halkını aydınlatmaktan başka bir şey düşünmeden bu uğurda hayatını feda eden Uğur Mumcu’nun bu fedarlık ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu şadolsun..

    Unutulmamak için, unutmamak gerek..
    Unutmadık, unutmayacağız..

    Sevgi ve Saygılarınla..

    Arzu BREDA

  5. Murat Demir avatarı

    Serdar Bey, Cumhur Bey, Erhan Bey, Seçil Hanım

    Yazının üstünden 24 saat geçmeden “büyüklerimiz” sesimizi duydu. (İnsanlar omurgalı ve omurgasız olarak ikiye ayrılmalı artık )

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16517548.asp?gid=373

  6. Gürcan avatarı

    Unutturmamak adına üyeliğim olan her yerde paylaşıcam. Teşekkürler.

  7. Marisol Perry avatarı

    Sayın Kuzuoğlu;Rahmetli Uğur Mumcu’nun bedeni yok edildiğinde, -çünkü onun ruhu ve fikirleri halen yaşıyor- ben 10 yaşındaydım. O yıllarda evimize Cumhuriyet Gazetesi ile birlikte iki gazete daha girerdi. Diğer gazeteler değişse de, Cumhuriyet asla değişmezdi. Şimdi ise sadece Cumhuriyet girebiliyor.O gün babamı ilk defa ağlar görmüştüm.. Sevdiği yazarların başında geldiğini, okuduğu yazarların yazılarından bahsetme biçiminden anlaşılıyordu. Öldürüldüğü gün, “Eyvah, tamam artık bu iş bitmiştir. Türkiye artık belini doğrultamaz. Bunların devamı gelir.” mealinde konuşmuştu.İşte ben, o gün gazeteci olmaya karar vermiştim ve bu isteğimi de anne ve babama söylemiştim. Onlar da bana, “Kızım, sen ne olmak istiyorsan ol. Ancak, her ne iş yaparsan yap, yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya çalış. Gazetecilik mesleği, senin şimdi düşündüğün gibi çok para kazandıran, hemen popüler olabileceğin bir meslek değildir. Bunu bilmiş ol.” dedikten sonra “Gazetecilik mesleğinde başarılı olabilmen için, çok çalışmanın yanında, çok fedakarlık ve aynı zamanda cesaret de gerektirir.” diye ilave etmişti. Daha dün gibi hatırımda bu söyledikleri. “Öyle çok fedakarlık gerektirir ki; çalışmanın saati, günü ve gecesi olmayacağını zaten saymıyorum, onun dışında kendin, ailen ve tüm sevdiğin kişileri bir yana, mesleğini diğer yana koyacak şekilde bir fedakarlık ister. Ölümü göze alacak kadar da cesaret gerektirir.” diyerek de bitirmişti.Ben o kadar istediğim ve sevdiğim gazeteciliğe, sınavlara bir hafta kala geçirdiğim bir kaza sonucunda katılamayarak, veda etmek zorunda kaldım. Sonradan hayat beni başka meslek dallarından birine sürükledi. Uğer Mumcu’un cenaze günü, onun yerini doldurmak, onun gibi bir gazeteci olma hayalim her daim aklımda olsa da, çalıştığım işte işimi en iyi şekilde yapmak ve babamın o günkü tavsiyelerini yerine getirme uğraşı, o hayalin artık gerçekleşme imkan ve ihtimalinin olmadığını göstermektedir.O günleri tekrar anımsattığın için, çok teşekkür ederim. Halkını aydınlatmaktan başka bir şey düşünmeden bu uğurda hayatını feda eden Uğur Mumcu’nun bu fedarlık ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu şadolsun..Unutulmamak için, unutmamak gerek.. Unutmadık, unutmayacağız..Sevgi ve Saygılarınla..Arzu BREDA

  8. Özgür avatarı

    Uğur Mumcu için yazılmış bir yazı bu.Yazıyı büyük bir hüzünle okudum.Bugün ise 24 Ocak 2011.Bundan tam 10 yıl önce Türkiye yine bir şehidini toprağa verdi.O birilerinin babasıydı birilerinin korkulu rüyasıydı.Yıllarca düzen ve barış görmemiş topraklara adaleti,sevgiyi , barışı götürdü.O sevildi , o sayıldı ama birileri Uğur Mumcu’dan rahatsız olduğu gibi ondan da rahatsız oldu ve onu bizden aldı.Bugün ölümünün 10. yılı , mekanın cennet oldun Gaffar baba , mekanın cennet olsun , ALİ GAFFAR OKKAN..

  9. mahmut caymaz avatarı

    Uğur MUMCU;Türkiye’nin tüm değerlerinin, cumhuriyetin kazanımlarının, toplumsal yozlaşmanın, Türk devletini ve milletini her türlü zarara uğratacak çalışmaları yapan kişiler ve onların oluşumlarına karşı durduğu ve bu bilgileri milletine arz ettiği için öldürüldü. Her milletin hainlerinin uzmanlaştığı bir suikast çeşidi varmış, bizimkiler de trafikte uzmanlaşmış. Uğur MUMCU’ yu saygı ve minnetle anıyoruz.teşekkürler.

  10. […] cenazesi eşine az rastlanır bir kitlenin katılımıyla (ve birçok farklı şehirdeki eş zamanlı gıyabi törenlerle) […]

  11. […] cenazesi eşine az rastlanır bir kitlenin katılımıyla (ve birçok farklı şehirdeki eş zamanlı gıyabi törenlerle) […]

Görüşlerinizi paylaşın: