Britanya’nın egemenliğini reddeden “Bağımsızlık Bildirisi”, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşuna giden sürecin ilk adımı olarak kabul edilir. Thomas Jefferson’ın henüz 33 yaşındayken yönettiği heyetin kaleme aldığı bu metin, sonrasında birçok demokratik harekete ilham verecek şu cümleyle başlar:
Tüm insanlar eşit yaratılmıştır ve yaratan tarafından hepsine yaşamı, özgürlüğü ve mutluluk arayışını içeren devredilemez haklar verilmiştir.
Bildirinin imzalandığı 1776 tarihinden bu yana hakların ve mutluluk arayışının çerçevesi hiç durmadan genişledi. Örneğin Baltık ülkesi Estonya 2000 yılında internete erişimini ve dijital hakları anayasal özgürlüklerin arasına alan ilk ülke oldu. Onu 2009 yılında Fransa Anayasa Konseyi’nin interneti ifade özgürlüğü kapsamına alan kararı izledi. Finlandiya işi bir adım ileri taşıyarak 2010 yılında her vatandaşa en az 1 Mbps hızında internet erişimini anayasal hak olarak belirledi (ülkede şu an kişi başı ortalama hız 146 Mbps). Bu liste Yunanistan’dan Kosta Rika’ya uzanıyor.
Aynı süreçte Türkiye’de internet yetersiz altyapı yatırımları, kullanıcı yerine erişim sağlayıcılarını kayıran düzenlemeler ve her tür denetim ve kısıtlamaya meyyal yaptırımlar gibi sebeplerle çağın akışına ters bir seyir izledi. Sayısal karnemize bakarsak; Birleşik Arap Emirlikleri’nin mobil aboneleri şu an ortalama 546 Mbps hıza ulaşırken Türkiye 66 Mbps seviyesine ancak gelebildi. Sabit hatlarda Singapur’un 336 Mbps ortalama hızına kıyasla 49 Mbps ile yetinmek durumundayız.
Üstelik bu veriler de durumu tam açıklamıyor. Türkiye’de internet erişimi cereyan yaptıkça açılıp-kapanan pencere misali “lüzum görülen” her an ve durumda kısıtlanma ya da toptan engellemeye tabi. Dolayısıyla Türkiye’den internete erişmek Singapurlu bir ortalama kullanıcının muhtemelen hayatında duymadığı DNS, VPN, TOR, Proxy gibi türlü çeşit teknik ayrıntıya hakimiyet gerektiriyor.
Anayasanın dahi hükümsüz kaldığı bir dönemde pek çok kişinin “mutluluk arayışı” haline gelmiş internet, erişmek için mücadele vermemiz gereken bir cepheyi andırıyor.
Bu türden becerilere lüzum görülen bu günlerde, üç harflilere yönelik temel bilgilerimizi tazeleyelim.
DNS
Çeşitli vesilelerle kulağımıza sıkça çalınan “IP”, internete bağlı her cihazın sahip olduğu benzersiz bir numara dizisi. Dolayısıyla internette herhangi bir siteye ya da hizmete bağlanmak için bu bilgiye ihtiyacımız var. Örneğin Oksijen gazetesine erişmek için bağlandığınız sitenin asıl adresi 172.67.221.96. Ancak bunu ezberlemenin zorluğu sebebiyle DNS’ler gazeteoksijen.com yazdığımızda IP adresini bularak bizi hedefimize ulaştırıyor. Bunu rehberinizde kayıtlı bir isme tıkladığınızda telefonunuzun sizi o kişinin numarasına bağlaması gibi düşünebilirsiniz. Cihazlarımız da DNS adı verilen sunuculara danışarak yazdığınız adresin hangi IP numarasından hizmet verdiğini öğrenmek zorunda.
Gelgelelim aynı teknik ile erişim sağlayıcınız (ya da ilgili devlet kurumları) erişilmesini istemediği hizmetlere DNS’ten engelleme koyabilir. Böyle bir şey olmasa dahi özel bir DNS kullanmadığınız takdirde üçüncü taraflar sizin erişmeye çalıştığınız her adresi tespit edebilir. Bu sebeple cihazlarınızdaki ön tanımlı DNS ayarlarını her durumda LibreDNS, Cloudflare, Quad9 veya NextDNS gibi ücretsiz seçeneklere çevirmekte fayda var.
VPN
Türkiye’nin mecburen öğrenmek zorunda kaldığı VPN, “Sanal Özel Ağ” anlamına geliyor. Normal bir bağlantıda içerik size erişim sağlayıcınızın altyapısı üzerinden ulaşır. VPN hizmetleri bu erişimin arasına kriptolu bir vekil sunucu ekler.
Kabaca bir benzetmeyle normal internet erişimi mesajınızı postacının kulağına fısıldayarak iletmek gibidir. VPN’in varlığında iletiniz postacıya mühürlü zarf içinde, şifreli metinle teslim edilir. Ulaşmaya çalıştığınız tüm hizmetler VPN sunucuları üzerinden cihazınıza iletilir. Üçüncü tarafların nereye bağlandığınızı anlama imkanı kalmadığından denetim ve kısıtlama ihtimali de ortadan kalkar.
Ne var ki bu yöntemde (bir bakıma) tüm faaliyetinizi (ve verilerinizi) bu hizmeti sunan şirketle paylaşmış olursunuz. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak için VPN seçimine özen göstermek gerekiyor. Hizmetin kullanıcı kaydı tutmaması (no-log policy) ve mümkünse kimlik bilgilerinize ihtiyaç duymadan kayıt fırsatı sunması önemli.
Kayıt tutulmama iddiasının da epey tartışmalı olduğunu akılda tutmakta fayda var. Her VPN hizmeti hakkımızda bir miktar ve bir süre veri topluyor. Önemli olan ne miktarda veriyi ne kadar uzun süre sakladıkları.
ABD merkezli seçeneklerden uzak durmak da akıllıca bir tedbir olacaktır. Ucuz etin yahnisinin olmayacağı tek dijital hizmetin VPN olduğunu unutmayın.
Bağımsız denetime tabi olanlar arasında NordVPN ve SurfShark öne çıkan seçeneklerin başında geliyor. Sektörün en yeni ve en iddialı hizmetiyse Almanya merkezli “Obscura”. Şimdilik sadece Apple (MacOS) bilgisayarlarda çalışan Obscura, açık kaynaklı ve ileri seviyede kriptolu “Wireguard” protokolünü kullanıyor.
Bu sayede internetteki ayak izlerinizi (kriptolu) paketlere bölerek, VPN hizmetini sunan şirketin dahi görmesini engelliyor. Dahası protokolün izini kaybettirdiği için VPN engelleyici tedbirleri de geçersiz kılıyor. (NordVPN de bu protokolü destekliyor.)
TOR
ABD’nin askeri bilişim uzmanları, istihbarat kurumlarının internette güvenli iletişim kurabilmesi için 1995 yılında “Onion” (Soğan) kodlu bir protokol geliştirildi. 2003 yılında açık kaynaklı hale getirilmesinin ardından Onion dijital hak ve mahremiyet odaklı bir dizi sivil toplum kuruluşu tarafından sahiplenildi ve Tor adlı açık kaynaklı bir web tarayıcısına dönüştürüldü.
Mozilla Vakfı’nın Firefox altyapısını kullanan Tor, güvenli, mahrem ve sansürsüz internet tecrübesi için en basit ve etkili çözüm. Bu yapıda erişmek istediğiniz her içerik önce (aynen soğan katmanları gibi) küçük dilimlere ayrılıp “node” ve “relay” adı verilen binlerce farklı sunucuya dağıtılıyor, ardından sizin cihazınızda birleştiriliyor. Parçaları sizin dışınızda kimse doğru sırada birleştiremediği için tam olarak neye ulaştığınız da anlaşılamıyor. Dolayısıyla internet erişiminiz ne denetleyebiliyor ne de engelleyebiliyor.
Tor elbette kusursuz değil fakat emsalleri arasında en geniş katılım ve desteğe sahip olduğundan çok daha emniyetli bir seçenek.
(28 Mart 2025 tarihli Oksijen gazetesi yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: