Umursamazlık ile teslimiyet arasında gidip gelse de “üzümünü ye, bağını sorma” deyişi bu çağın genel davranış kalıbını açıklama adına fazlasıyla yeterli. Her şeyin seçenek bombardımanıyla geldiği ve üstümüze sürekli bin bir türden uyaranın yağdığı bir düzende, önüne gelenin ardına bakmaya kimsenin fırsatı yok. Oysa bu ruh halinden ufacık bir sıyrılma anında, dijital hizmetler üzerinden yediğimiz üzümlerin ne denli bereketli bağlara muhtaç olduğunu anlamak zor değil. “Bağ” metaforunun işaret ettiği somut kaynak ise “veri merkezleri”.
Facebook (Meta), Microsoft, Google (Alphabet), Amazon ve Apple gibi devlerin kıymeti kasalarda değil; dünyanın dört bir yanına dağılmış ve çoğunun yeri bile gizli tutulan veri merkezlerinde yatıyor. Bu yapıların hepsinin merkez bankalarından bile daha iyi korunması da tesadüf değil. Ben bu satırları yazarken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası net rezervi 152 milyar dolar seviyesindeydi. Yukarıda adını andığım şirketlerin ise her biri trilyonlarca dolar değerinde. Ne var ki bu yapılar, merkez bankalarından çok daha karmaşık ve yüksek maliyetli varlıklar üzerinde yükseliyor. En kilit bileşenlerden biri de “enerji”.
Yapay zeka yarışıyla birlikte görülmedik seviyede artan veri merkezi ihtiyacı, teknoloji şirketlerinin yeni rekabet alanı. Barındırdığı verinin sahipliği, sürekliliği ve güvenliğiyle belirlenen bu yarışta milyarlarca dolarlık yatırım bütçesi, rulet masasındaki kutucuklara yerleşen çipler misali dünya haritasının üstüne serpiliyor.
Örneğin Microsoft sadece 2024 yılı bilançosunda bu alandaki yatırımları için 100 milyar dolar ayırmıştı. Bu tutarın üçte birinden fazlası gerçekleşti. Benzer şekilde Google’ın Malezya, Finlandiya, Uruguay ve ABD’deki veri merkezi yatırımları şimdiden 12 milyar doları geride bıraktı. Meta ve Apple’da da durum benzer şekilde.
Bu bütçeleri Türkiye’nin rekor faiz vaadiyle “borç” olarak aradığı miktarlarla karşılaştırınca ne kadar büyük bir potansiyelin gözardı edildiği daha iyi anlaşılıyor. Oysa iklim şartları yüzünden bu alanda akla en son gelecek Birleşik Arap Emirlikleri dahi bu sene Oracle, Amazon ve Microsoft gibi kilit oyunculardan milyarlarca dolarlık yatırım çekmeyi başardı.
Veri bağımlı ekonomi
Veri merkezleri nihayetinde kapalı bir bina içinde durmaksızın çalışan ve “sunucu” (server) olarak anılan bilgisayarlardan ibaret. Ancak sayısı kimi zaman onbinlere varan bu sunucuların çalışmak için ihtiyaç duyduğu kesintisiz (ve düşük maliyetli) enerji ve çalışırken ortaya çıkardığı muazzam sıcaklığın bertaraf edilmesi (iklimlendirme) en belirleyici iki değişken.
İklim krizinin hızlandırdığı fosil yakıtlardan uzaklaşma çabasıyla “yeşil” kapsamına giriveren nükleer enerji, sektörün yeni gözdesi. Özellikle ABD’de çeşitli sebeplerle faaliyeti durdurulan nükleer santraller, teknoloji şirketlerinin bol sıfırlı fonlarıyla yeniden hayata geçiriliyor. İklimlendirme maliyetlerini düşürmek adına okyanus dipleri ve buzullarla kaplı kutuplar, veri merkezlerinin yeni cazibe merkezleri. Bu yapıların verimliliğini arttırmayı vaat eden yazılım ve donanım çözümleri bile kendi içinde milyarlarca dolarlık bir pazara sahip.
Türkiye esasen bu oyunda birçok farklı vesileyle de gündeme gelen “jeopolitik konumu” ile son derece avantajlı bir yere sahip. Talebin yoğunlaştığı bölgelere yakınlığı düşünüldüğünde bu ayrıcalık, soğuk iklimli bölgelerde daha da belirgin hale geliyor. Ancak enerji maliyetleri ve sürekliliği, yapısal bir engel olarak işin rengini değiştiriyor.
Diğer yandan Türkiye’nin veri güvenliği ve gizliliğine yönelik düzenlemelerinin Avrupa Birliği ile uyumsuzluğu önemli bir dezavantaj. KVKK olarak anılan Kişisel Verileri Koruma Kanunu, Avrupa Birliği’nin GDPR adlı emsal düzenlemesiyle uyumsuzluklar içeriyor. Bağlantılı bir diğer ayrıntı, AB’nin “güvenli liman” ve “yeterli koruma” kriterlerinin mevcut hukuki düzenlemeyle karşılanamıyor oluşu. Türkiye’deki veri ihlallerine yönelik cezaların tutarı ve bildirim zorunluluğu süresi en belirgin iki fark. “Olağanüstü şartlar” durumunda resmi kurumların verilere erişme ihtimali de “huzur kaçıran” detaylar arasında.
Listeye ulusal ve bölgesel belirsizlikler de eklenince Türkiye doğal olarak Avrupa merkezli ya da bağlantılı yapıların veri merkezi lokasyonları arasından siliniyor.
Yüksek maliyetli başlangıç yatırımına rağmen veri merkezleri yeni ekonominin en istikrarlı ve uzun vadeli gelir potansiyelini sunuyor. Diğer yandan teknolojik altyapının gelişiminden, bölgesel istihdam ve kalkınmaya kadar son derece geniş yelpazede ölçeklenebilir, cazip imkanlar içeriyor. Siyasi, hukuki ve ekonomik istikrarın maliyetine yönelik net, ölçülebilir ve umulmadık örneklerinden biri daha denebilir.
(8 Kasım 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: