Tarih yapay zeka için de tekerrür edecek

Bir önceki dönemin süper güçlerini belirleyen uzay ve nükleer silahlanma yarışının bir benzeri, neredeyse aynı stratejiyle yapay zeka alanında yaşanıyor.

ABD, 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine attığı nükleer bombalarla doğrudan ve dolaylı 200 bin kişinin ölümüne yol açarak II. Dünya Savaşı’nı sona erdirdi. Bu büyük gücün belirleyiciliğinin anlaşılmasının ardından sırasıyla Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore de kendi nükleer silahlarını üretti. Resmi kayıtlara göre şu an bu yok edici güce sahip 8 ülke var. Resmen kabul edilmiş olmamakla birlikte İsrail’in de 1960’larda bu listeye dahil olduğu öne sürülüyor.

“Tüm savaşları sona erdirecek silah” olarak adlandırılan nükleer güç, 1968’de kabul edilip 1970’de yürürlüğe giren (Türkiye’nin de imzaladığı) NPT “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması” ile sınırlandırıldı. O tarihe dek bu ayrıcalığa sahip olan ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve Çin’in taraf olduğu sözleşme ile artık başka hiçbir ülkenin bu silahları geliştirmemesi hedeflendi. Enerji üretimi gibi barışçıl amaçlarla kullanıma yönelik çabaları denetleme görevi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na devredildi. Hindistan ve Pakistan anlaşmaya taraf olmayarak hakkını korudu. Kuzey Kore ise 2003 yılında ulusal güvenliğini gerekçe göstererek imzasını geri çekti ve 3 sene sonra kendi nükleer silahlarını geliştirdi.

İnsanlığı yok edebilecek türden bir gücün küresel (askeri) dengeleri korumak adına sınırlandırılma çabasının bir benzeri bugün teknoloji sektöründe yaşanıyor. Nükleer silahlara karşılık gelen denge unsuru ise “yapay zeka”.

Rekabetin cepheleri

Nükleer güce erişimin kilit taşı “uranyum”. Doğal haliyle enerji santrallerinde elektrik üretirken, “zenginleştirme” olarak adlandırılan işleme tabi tutulduğunda fizyon reaksiyonuna; bir başka deyişle nükleer silaha dönüşüyor.

Yapay zeka sektörünün yazılım ve donanım alanında uranyuma karşılık gelen çok sayıda unsuru var. Donanım cephesindeki mücadele, yapay zeka uygulamalarını çalıştıran çiplerin üretimini mümkün kılan doğal madenler ve nadir elementlerden başlıyor. Büyük bölümü Çin topraklarındaki madenlerden elde edilen nadir elementler çip sektörünün uranyumu sayılabilir. Onun zenginleştirilmesine karşılık gelen “çip üretimi” ise bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda şirketin elinde. 1984 yılında Hollanda’da faaliyete geçen ASML, ileri seviye çipleri imal eden makinelerin dünyadaki tek üreticisi. O makineleri kullanarak en gelişmiş ürünleri hayata geçiren (yani silahı üreten) ise 1987 doğumlu ve Tayvan merkezli TSMC. Bir alt ligdeki rekabeti Güney Kore, Çin ve ABD göğüslüyor.

Soyut değerler üzerinde yürüdüğünden olacak; yazılım tarafındaki çekişme daha sessiz ilerliyor. Bu alanda yetişmiş ve sayısı son derece az insan gücüne sahip olmak adına ülkeler tarihlerinde görülmemiş yatırımlar ve teşvikler sunuyor. 1960’larda ABD ve Sovyetlerin uzaya hakim olma hırsını hatırlatan türden.

İşi daha da karmaşık hale getiren unsur, yapay zeka çalışmalarının uzay ya da nükleer çalışmalardaki gibi sadece devletlerin tekelinde ve kontrolünde ilerlemiyor oluşu. Dünyanın pek çok ülkesindeki ticari girişimler bu alanda farklı hedefler uğruna, durmaksızın çalışıyor. Dolayısıyla kimin, hangi seviyede olduğunu kestirmek oldukça zor.

Dünya ikiye bölünecek

Yapay zekanın gelecekte üstünlük adına ne ifade edeceği de henüz net değil. Ancak son birkaç yıl içinde aldığı yola bakıldığında her türden ulusal ve uluslararası fantezide gayet belirleyici bir payı olacak gibi görünüyor. Yapay zekanın temel amacı nükleer silahlanma gibi “yıkmak ve yok etmek” değilse de fiziki ve elektronik savaşta tarihte emsali görülmedik güce sahip bir ülke yaratabileceğine kimsenin şüphesi yok.

Elindeki nükleer silahlarla savaş dönemindeki güçlerini garantileyen devletler, şimdi barış dönemindeki üstünlüğü garantileyecek yapay zeka konusunda yarışıyor. Mücadelenin ilk adımı ticaret savaşları adı altında ek vergilerden ithalat / ihracat kısıtlamalarına kadar genişleyen bürokratik ve diplomatik ön alma yarışı. Bir sonraki adım, nükleer silahlanmayı düzenleyen NPT benzeri bir “Yapay Zekanın Yayılmasını Önleme Antlaşması” olacak gibi görünüyor.

İnsanlığın en büyük icadı olarak andığımız bu teknoloji “üretici” ve “kullanıcı” olarak iki farklı sınıf yaratacak. İlk grubun ağzına bakacak ikinci grup, hammaddeden makinalara, ticari anlaşmalardan yetişmiş insan gücüne kadar uzun bir engeller ve yaptırımlar listesiyle kaderine razı gelmek zorunda kalabilir.

Yapay zeka alanındaki çalışmaların daha birkaç sene öncesine kadar bütün insanlığın faydalanabilmesi için açık kaynaklı olarak, küresel işbirliğiyle geliştirildiğini hatırlayınca bu gelişmeler daha da iç burkucu hale geliyor.

(1 Kasım 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)



Yayın Tarihi:


Yorumlar

3 yanıt

  1. Seyfi ARICI avatarı
    Seyfi ARICI

    Dünyanın iki guruba ayrılacağı konusundaki görüşünüze pek katılamadım, bence an az üç olacak, beş olması ise daha akılcı ve sürdürülebilir.

    Benim benzetmem ise buharlı gemilerin gelmesi ile kazanılan afyon savaşları 19. YY, petrol kaynaklarının kontrolü 20. YY, Sosyal medya ile toplumları yönetme 21. YY, ve Yapay zeka ile tanrısal güçler.

  2. Sedat avatarı
    Sedat

    Her devrin yöneticisi kendi yetiştiği ortamın şartlanılnış gerçeğini yaşamak yaşatmak istiyor. Savaşla büyüyen liderler savaşsız bir dünya düşünemiyor.1960’lı jenerasyonun yöneticileri ezber ettikleri son perdeyi oynamadan, o sahne içinde duvarda asılı tüfeği patlatmadan sahneyi terketme niyetleri yok. Yeni jenerasyonun savaş oyunlarıyla büyüyen bebeleri sanal-gerçek dünyada yönetici konumlarına geldiklerinde ellerindeki tüm silahları savaşarak veya hacklenerek yitirmedikçe oyundan çıkmayacaklardır.

  3. […] uzaklaşma çabasıyla “yeşil” kapsamına giriveren nükleer enerji, sektörün yeni gözdesi. Özellikle ABD’de çeşitli sebeplerle faaliyeti durdurulan nükleer santraller, teknoloji […]

Görüşlerinizi paylaşın: