Küçüklüğüm evimizin altındaki taksi durağında, devasa Amerikan arabalarının içinde geçti. Taksimetre denen şeyin sağ tekerleğin üstüne doğru kaputun üstünde yer aldığı, analog rakamlardan oluştuğu yıllardı.
Aşağıdaki resimlere tıklayarak daha iyi görebilirsiniz.
[slideshow id=7]
Diğer bir ilgi alanım da elektrikli / elektronik eşyalardı. O zaman bu kategoriye giren sadece siyah-beyaz televizyon, Almanya’dan teyzemin yolladığı kaset teyp kaydedici ve dev dolaplı, pikap-radyo vardı.
Televizyonun içini açmama izin vermezlerdi. Ama radyo benim oyun alanımdı. Arkasındaki vidaları söker içindeki dev bobinlere, kondansatörlere, dirençlere bakar kurcalar dururdum. Elektrik çarpması denen şeyin ne olduğunu da o sayede öğrendim.
O zamanlar FM hakimiyetinden söz etmek güçtü. O günlerde LW (Long Wave: Uzun Dalga), MW (Middle Wave: Orta Dalga) vardı örneğin. AM (Amplitude Modulation: Genlik Modülasyonu) ve FM (Frekans Modülasyonu) o zaman da vardı ama sadece TRT radyoları olduğu için şu anki renklilikten söz etmek mümkün değildi.
O dönem radyoların üstünde Kahire, Moskova, Londra gibi dünya şehirleri yazardı. Hiçbirinden bir şey çıkmazdı. Sadece bazı Arap radyolarına ulaşabildiğimi hatırlıyorum. Zamanla o koca radyoyla biraz oynayarak telsiz görüşmelerini de dinleyebileceğimi keşfettim. Sonra bir babama aldırdığım bir elektronik setle küçük bir verici yapıp o kutudan kendi sesimi de çıkarabileceğimi farkettim.
Radyoya hala düşkünüm. Bu anıların etkisi olabilir. Bizde artık pek adı sanı geçmiyorsa da AM dalgası halen özellikle ABD’de ‘talk radio‘ denilen konuşma ağırlıklı uzun menzilli radyolarda yaygın olarak kullanılıyor.
Otomobil radyolarında hayatımıza giren RDS (Radio Data System / Radyo Veri Sistemi), Britanya’da denenen DAB (Digital Audio Broadcasting / Sayısal Ses Yayıncılığı), Nokia’nın hayatımıza soktuğu (ve sessizce çıkardığı) Visual Radio (GPRS üstünden çektiği veriyi FM yayınıyla birleştirme meselesi) gibi tutan, tutmayan pek çok yeniliğe sahne oldu bu alan.
Ama ilginçtir ilk defa otomobilimin radyosunda gördüğüm ve ne işe yaradığını anlayamadığım, araştırmaya da üşendiğim bir konuyu ancak bugün öğrendim ve paylaşmak istedim: TA. Muhtemelen sizin de araç radyonuzda bu düğmeyi göreceksiniz. Açılımı Traffic Announcement. Türkçesiyle trafik anonsu…
Yaptığı basit ama işe yarar cinsten. RDS; yani şu radyo ekranına istasyon, telefon ya da şarkı ismi gibi bilgileri getiren sistemin kullandığı banttan gelen özel bir sinyal.
Önce RDS’e bakalım. Bizde daha çok radyo ekranına şarkı ve şarkıcı ismini yazdırmak için kullanılan RDS sinyalleri radyo istasyonunun vericisinden FM dalgaboyu aralığından yayını bozmayacak üçüncü dalgadan basılıyor. Radyo alıcısı da bu özel sinyali çözüp ilgili karakterleri ekrana basıyor. (Bu fikirden yola çıkarak Microsoft, Directband adını verdiği SPOT adını verdiği harika bir işkoluna girmiş ancak tutturamamıştı. Bugün yine de MSN Direct adıyla hizmeti sürüyor)
İşte TA da RDS ile aynı frekansı kullanıyor. Ancak burada özel bir ön sinyalle geldiği için RDS verisi olarak değil, doğrudan trafik bilgisi olarak geliyor. Hangi radyo istasyonunu dinliyor olursanız olun TA sinyali geldiği anda trafik bülteni yayınlanmaya başlıyor. Hatta radyo yerine CD ya da (kaldıysa) teyp kaseti dinliyor olsanız dahi farketmiyor; bu sinyal o yayını durdurup trafik bilgisine geçiyor. (bir hacker için hayli eğlenceli bir işlev olmalı!)
Böylece bir kaza, afet ya da benzeri bir durum olduğunda yoldaki bütün sürücüler istisnasız olaydan haberdar oluyor. Belki yolunu değiştiriyor, belki yardıma gidiyor. Önlem alıyor ya da hazırlık yapıyor. Bizim gibi trafiğin her an sürprizlere gebe olduğu ve hayatımızdan saatler çaldığı bir ülkede neden kullanılmıyor anlamadım.
Görüşlerinizi paylaşın: