Önce bir dertleşme.
Hesapladım; son yazımın üstünden tam 267 gün geçmiş. Bunun vicdani yüküyle hesaplaşırken aynı süre zarfında gazete ve dergilerdeki yazılarımı, haftalık bültenleri; YouTube içeriklerini, podcast bölümlerini, katıldığım televizyon yayınlarını ve konuşmalarımı düşünerek avundum.
Yine de kesmedi.
Kalıcılığından ve sadece bana ait olmasından dolayı blogumu diğer her şeyden daha fazla önemsiyorum. Bu -belki de yersiz– hassasiyet yüzünden özene-bezene yazabileceğim vakti buluncaya kadar beklemeyi yeğliyorum. Sonuç ortada.
Affola.
Benim işim bilgi ve malumat simsarlığı. Dolayısıyla her tüccar gibi ben de müşterilerin ilgi ve ihtiyaç duyacağı malları bulup vitrine dizmek için gece-gündüz koşturuyorum. Bazılarının üreticisi ve dağıtıcısı belli. Bazıları için diyar diyar dolaşıp keşif yapmak gerekiyor. Bazı mallar hazır geliyor, bazıları seneler boyu oradan-buradan toplanan şeylerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor. Bazılarının son kullanım tarihi var, bazıları vitrine çıkmadan önce senelerce pişiyor.
Dolayısıyla “bilgi / veri yönetimi” denen konu benim en önemli uğraşım. Bu gayret hassas bir denge gerektiriyor. Çünkü amacımın özü bilgiyi muhafaza etmek, birbiriyle ilişkilendirmek ve ortaya yeni bir ürün çıkarmak. Öyleyse işin “yönetim” kısmı beni mümkün olduğunca az meşgul etmeli. Çünkü bilgiyi yönetmek için harcadığım her anı, onunla yapabileceklerime ait zamandan çalıyorum. Bu yüzden mümkünse varlığını hissetmeyeceğim, bizzat kendisiyle hiç uğraşmak zorunda kalmayacağım bir araca muhtacım.
Tut defteri, kitabı
Bilgiyle olan saplantılı ilişkim okul öncesi çağlarıma dayanıyor. Bu sebepten “not tutma” konusuna yabancı değilim. Yine de mesleğimin bir parçası haline geldiği 1995 yılından beri ister istemez kendime has bir tarz da geliştirdim.
Adeta bir saplantı haline getirdiğim bu tutkunun belleğimi zayıflattığını düşünerek endişeye kapıldığım oluyor. Ancak şu satırları yazarken dahi sadece elektronik notlarımın sayısı 3 bin 760 adetti. Bunların bir kısmı, içinde yüzlerce referansa bağlantı ve alıntılar içeren tarzda. Not almaya ihtiyaç duymadan hepsini hatırlayabileceğim bir hafızaya sahip olmayı elbette isterdim. Ama mümkün olmadığını biliyorum (Melik Duyar kusura bakmasın).
Temel kriterler
Not tutmanın evrensel bir kuralı, adabı yok. Herkesin kendi zihni, öncelikleri, tarzı ve beklentisine göre şekilleniyor. Fakat bunları dijital halde tutmanın son derece pratik faydaları var. Örneğin:
- Her an, her cihazdan ulaşılabilir olması.
- İçinde arama yapabilmenin kolaylığı.
- Kendi aralarında ilişkilendirebilme.
Böylesine hassas bir konuda en önemli kararlardan biri hiç şüphesiz kullanılacak uygulamanın seçimi. Seneler boyu bunun için (Word türevi) metin düzenleyiciler kullandıktan (ve 2001 yılında hepsini çalınan dizüstü bilgisayarımla yitirdikten) sonra bulut tabanlı çözümlere yöneldim.
O dönemki seçenekler bugünkü kadar bol değildi. Yine de doğru bir tercih yaptığımı düşünüyorum. Evernote ile başlayan serüvenim tam 22 yıl sürdü. Zamanla bu uygulama zihnimin doğal bir uzantısına dönüştü. İçinde rastgele gezinmek bile ilham verir hale geldi.
Böylesine uzun bir birliktelik sonucunda ister istemez kendime göre bir tarz da oluştu. Bunu Evernote ile ilgili yazımda özetlemiştim.
O günden bugüne köprünün altından çok sular aktı. Evernote kendi içinde yönetim krizine girdi. Rekabet sebebiyle yalpalamaya başladı. Ardından abonelik bedellerinde agresif bir tutum sergiledi. Sonuçta bir İtalyan şirket tarafından satın alındı, yepyeni ve belirsiz bir kulvara girdi. Kullanıcıya yönelik çok bir şey değişmemiş olsa da “su bulandı“.
Uzun süredir alternatif arayışı içindeydim. Hayatımda böylesine önemli bir yere sahip uygulamanın yerine bir şey koymak kolay değildi. Kriterlerim şöyleydi:
- Sadece not tutmak: Herkesin her şey olmak, her şeyi yaşamak istediği bir çağdan yazılım ve donanımlar da nasibini fazlasıyla alıyor. Sonuçta ortaya her şeyi bir parça yapan; aynı sebepten ötürü hiçbir şeyi tam olarak yapamayan bir dizi seçenek çıkıyor. Benim önceliğim sadece ve sadece not tutabileceğim bir çözümdü.
- Bulut tabanlı olmak: Yukarıda bahsettiğim talihsiz hırsızlık olayı sayesinde yerel yapıların tehlikesini gayet iyi anladım. Dolayısıyla uygulamanın yerelde dosyaları saklamanın yanısıra bulutta da yedeklemesi önemliydi.
- Web içeriği kırpmak: Sürekli “not almak” desem de her gün okuduğum -neredeyse- yüzlerce web sayfasından birçok bilgi kırpıp Evernote’a aktarıyordum (İngilizcede “clip” olarak geçiyor). Bu sebeple bulacağım çözümün bunu bir web tarayıcısı eklentisiyle yapabilmesi gerekiyordu.
- İlişkilendirmek: Notlarımın tamamı zamanla genişleyen bir etiket bulutuyla sınıflanıyor. Dolayısıyla bir etikete tıklayarak o konuyla ilgili bütün notlarıma ulaşabiliyorum. Açtığım her notta, arşivimdeki ilgili diğer notları yansıtabilmesi her açıdan pratik olacaktı.
- Aktarım imkanı: Evernote’taki mevcut binlerce notu zahmetsizce yeni seçeneğe aktarabilmemin önemini anlatmama gerek yok sanıyorum.
- Çevrimdışı kullanabilmek: Hayatımın bir kısmı (en verimli çalıştığım ortam olan) uçaklarda geçtiğinden, internet bağlantısı olmadan notlarıma erişmek kritik bir öneme sahip. Çok kişisel bir kıstas fakat benim adıma önemli.
- Platformdan bağımsız olmak: Android, iOS ve Linux gibi farklı sistemlerde çalıştığım için tek bir yapıya bağlı çözümler baştan elenecekti.
- Uçtan uca kriptolama (E2EE): Not defterimde şifre benzeri kişisel / hassas hiçbir bilgi yok. Onlar ayrı bir şifre yönetim uygulamasında. Ancak yine de sadece benim erişimime açık olacak şekilde kriptolama hizmeti sunması hiç de fena olmayacaktı.
- Fiyat / Performans: Bütün bunları ne karşılığında sunduğu elbette önemliydi. (Bu arayış sürecinde ne kadar ilginç modellerle karşılaştığımı anlatamam.)
Bu beklentilerle başladığım arayışta denemediğim neredeyse hiçbir seçenek kalmadı. Birkaçını özetlemeye çalışayım:
- Notion: Büyük bir kesim için “inanç sistemine” dönüşmüş bu uygulamayı ilk çıktığında incelemiştim. Bu sefer başına oturup hakkını vererek denediğimde epey yol aldığını fark ettim. Notion özetle “not da tutabileceğiniz” bir uygulama. Fakat bir not tutma uygulaması değil. Ekip halinde çalışanların ortak projeleri için mucizevi. Benim içinse fazlasıyla hantal ve fazla kaldı.
- Hive: Basit arayüzüyle gayet pratik ancak özünde yine “ekip çalışması” üzerine yoğunlaşmış bir çözüm.
- Simplenote: WordPress ve WooCommerce gibi çözümleriyle tanınan Automattic şirketinin not uygulaması Simplenote, isminden de anlaşılacağı gibi basit arayüzü ve kullanımıyla dikkat çekiyor. Ancak sadece metin tabanlı içerik desteğiyle beni kaybetti.
- Joplin: Açık kaynaklı seçenekler arasındaki Joplin uçtan uca kripto desteğiyle ilgimi çekti. Onu da senkronizasyon konusunda benim tercih etmeyeceğim dış çözümlere muhtaç olduğu için eledim.
- Bear: Gayet hoşuma giden seçeneklerden biri oldu. Sadece not tutmaya odaklı, temiz arayüzlü ve güvenli. Gelgelelim sadece Apple platformlarında çalışıyor. Dolayısıyla elendi.
- Google Keep, Microsoft OneNote ve Apple Notes: Bu üç seçenek de benim ihtiyaçlarım için fazlasıyla basit kaçtı. Apple Notes en başta sadece Apple platformuna özel olduğu için elendi.
- Obsidian: Bu seçenek denediklerim arasında her açıdan gayet tatminkardı. Özellikle ilişkili notların görselleştirmesi oldukça heyecanlandırdı. Eklentiler sayesinde kazanabildiği yeni yetenekler de cabası. Fakat özellikle editör arayüzünün mekaniği (bir bakıma ilkelliği) ve bulut desteğinin ekstra bir çaba gerektirmesi sebebiyle yapamadım. Yine de mutlaka bir şans verip incelemenizi tavsiye ederim.
- Notesnook: Pakistanlı bir girişim olan Notesnook en uzun süre denediğim ve beğendiğim hizmetlerden biri oldu. Açık kaynaklı ve uçtan uca kriptolu yapısıyla aradan sıyrılıyor. Arayüzü gayet temiz. Özellikle Evernote’tan geçecekler için kolaylık sağlıyor. Ancak editörüyle ilgili yaşadığım kişisel bazı sıkıntılar sebebiyle onunla da vedalaşmak zorunda kaldım. Yine de çoğunluk için hala iyi bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Listeyi böyle uzatmak mümkün. Ama yapmayalım. Bilin ki “şunu da denedin mi?” diye bir sorunuz varsa cevabım büyük ihtimalle “EVET”.
Hikayenin sonu
Nihayetinde Vietnam’da hepi-topu 2 kişilik bir şirket tarafından hayata geçirilen UpNote adlı bir uygulamaya denk geldim. Platform bağımsız, temiz ve basit bir arayüze sahip, webden kırpmalara izin veren, her tür dosya formatıyla uyumlu ve şaşırtıcı derecede hızlı çalışan bir seçenekti. Web’den kırpma aracı Evernote’tan farklı ancak daha pratik. Editör arayüzünde de ihtiyaç duyduğum her özellik fazlasıyla var.
En güzel özelliklerinden biri 30 dolar karşılığında ömürboyu kullanım lisansı alabiliyor oluşunuz (Türkiye tarifesinde an itibarıyla 500TL). Dilerseniz aylık 1 dolara da kullanmak mümkün (o da Türkiye tarifesinde 5TL).
Notları birkaç dakikada zahmetsizce aktardım. Bu vesileyle giriştiğim arşivi derleyip toparlama sürecinde de işlevleriyle fazlasıyla haşır-neşir oldum. Nihayetinde kararımı verip arayışıma noktayı koydum.
“Her seçiş bir vazgeçiştir” şiarıyla nelerden vazgeçtiğime gelelim:
- Uçtan uca kriptolama desteği yok. Ancak bunun benim için şart olmama sebebini yukarıda anlatmıştım.
- İki adımlı doğrulama (2FA) desteği yok.
- Web arayüzü yok. Windows, Mac, iOS, Android ve Linux gibi bütün platformlarda çalışıyor fakat (Evernote, Notion, vs. gibi) web arayüzüne sahip değil. Mutlaka uygulamasını yüklemek zorundasınız. Çok da dert değil gibi.
İnsanlık adına küçük ancak benim adıma büyük bu adımın beni bir 20 yıl daha götürmesini diliyorum. Zira bu arayış bana not tutma uygulamalarında olan bitene yönelik epey fikir edinme fırsatı sunduysa da bir haftamı yedi-bitirdi.
Son bir not: Bu süreçte tesadüfen Yalçın Arsan‘ı keşfettim. Blogunda ve Youtube kanalında “Kişisel Bilgi Yönetimi” konusuyla ilgili o kadar çok emek vermiş, o kadar çok içerik üretmiş ki saygı duymamak elde değil. Bu yazıyla ilgilenenlerin ona da kulak kabartmasını isterim. (Merak edenlere: Onun tercihi Obsidian olmuş.)
Kendi tercih ve tecrübelerinizi yorumlarda paylaşırsanız çok memnun olurum. Şimdi yavaştan notlarıma dönüyorum 🙂
Görüşlerinizi paylaşın: