Delikli demirden, otonom robotlara

İnsanlığın tarih boyunca vazgeçemediği savaşma dürtüsü, teknolojinin gelişiminden aslan payını almaya devam ediyor.

Çinli komutan San Zu (Sun Tzu) “Savaş Sanatı” adlı eseriyle bilinir. 2 bin 500 yıl önce kayda geçirdiği yazıtında en iyi zaferin savaşılmadan kazanılan olacağı ve savaşın esasen bir hile sanatı olduğunu savunur. Aradan geçen zaman boyunca pek çok şey gibi silahlar, kabiliyetler ve haliyle savaşların yöntemi de bir hayli değişti. Fakat Zu’nun yaklaşımı anlamını korumaya devam ediyor. Üstelik bugün hile yapmak ve geleneksel anlamda savaşmadan kazanmak için tarihte benzeri görülmemiş araçlar var. Tahmin edileceği gibi başrolü yine “teknoloji” üstleniyor.

Tıpkı lazer silahlarını medeniyetten uzak ve vahşi bulan ışın kılıcı ehli Jedi ve Sith savaşçıları gibi, Türk mitolojisinin halk kahramanı Köroğlu da mertliğin bitişini (tüfeği tanımlamak için kullandığı) delikli demirin icadına bağlar. Ahmed Arif’in “Otuzüç Kurşun” şiirindeki tanımla “tek’e tek savaşta yenilme” ihtimalini yok eden süreç ateşli silahlarla başlar. Emniyet subabıysa Bertolt Brecht’in şiirinde hatırlattığı “vicdan” olur:

Tankınız ne güçlü generalim
Siler süpürür bir ormanı
Yüz insanı ezer geçer
Ama bir kusurcuğu var
İster bir sürücü

Şimdi o “engel” de aşılıyor. Zira yeni hedef,  tarih boyunca savaşın değişmeyen tek unsuru “insanı” oyun dışına çıkarmak.

Asimetrik zafer iksiri

İnsansız silahlar çok da yeni bir kavram değil. Hatta ilk uygulaması, bu bahiste akla ilk gelen SİHA’larla gerçekleşir. Savaş gemilerinin daha keskin hedefleme yapabilmesini sağlayan bir jiroskop geliştiren ABD’li Mucit Elmer Sperry, buluşunun benzer sorunlara sahip uçaklarda da işe yarayacağını fark eder. I. Dünya Savaşı’nda önemi hızla anlaşılan hava kuvvetlerinin cömert bütçesi ile yürüttüğü çaba, 1917’de “Hewitt-Sperry” olarak bilinen tarihin ilk silahlı ve otonom hava aracına dönüşür.

Hewitt-Sperry

Bugünkü tanımla daha çok bir “seyir füzesi” olarak sınıflansa da Sperry’nin açtığı yol günümüzün SİHA’larının ilham kaynağı olur. SİHA olarak tanımlanabilecek ilk araç yine ABD’nin 1944’te (II. Dünya Savaşı’nda) Japonlara karşı geliştirdiği uzaktan kumandalı kamikaze uçağı “TDR-1” olur. 1955’te başlayan ve 20 yıl süren ABD – Vietnam Savaşı ise, SİHA’ların belirleyici olduğu ilk harp olarak tarihe geçer.

İnsansız silahlar bugün savaş etiği adına en yoğun tartışmaların yaşandığı alan. Kimi zaman binlerce kilometre ötedeki bir kontrol odasında, bilgisayar oyununu andıran bir ekrana bakarak basılan düğmeler ölümü sıradanlaştırdığı kadar sorumluluğu da hafifletiyor. Dahası, bu araçların kullanıldığı operasyonlarda istihbarat ya da hedefleme hataları yüzünden hayatını kaybeden binlerce masum sivil var.

SİHA’ların merkeze oturduğu ilk savaş Rusya’nın Ukrayna işgali oldu. Birkaç yüz dolarlık bireysel kullanıma has drone’lara basit bir mekanizmayla el bombası yerleştiren Ukraynalı askerler ve gönüllü siviller Rus tank birliklerine büyük hasar verdi. Bu asimetrik savaşta ulaşılan başarı öyle bir talep doğurdu ki, bireysel drone’lar uzun süre dünya genelinde karaborsaya düştü.

“Birim Maliyet” avantajı

Nihai hedef olan “insansız savaş” için en büyük hazırlık ise ABD’nin California eyaletindeki “Fort Irwin” askeri üssünde yürütülüyor. Her biri yüzlerce drone içeren 105 birlik büyük resmin küçük parçası. Otonom taşıyıcılar, silahlandırılmış robot köpekler ve paletli araçlarla aralıksız gerçekleştirilen tatbikatlar kendi tarafındaki can kaybını en aza indirirken, karşı taraftan en fazla kişiyi öldürecek muharebeler için çabalıyor. ABD’nin stratejisi ordusunun en az üçte birini robotlardan oluşturmak. En büyük sıkıntı ise drone ve robotik sektörünün tedarik zincirindeki Çin’e bağımlı yapısı.

Bu çabadaki en büyük motivasyon robotik ve yapay zeka destekli muharebelerdeki maliyet avantajı. ABD askeri raporlarına göre normal şartlarda 326 asker ile yürütülen operasyonlar insansız savaş araçlarıyla desteklendiği durumda sadece 8 kişilik birlikle tamamlanabiliyor. Kişi sayısının azlığı kıvraklığı artırdığı gibi düşman tarafından tespit edilmeyi de zorlaştırıyor.

Silahlı insansız savaş araçları “piyasasında” Türkiye’nin de hatırı sayılır bir konumu var malum. Gündem daha çok “Bayraktar” etrafında dönüyor ancak Ankara merkezli STM’nin de bu alanda öncü çözümleri bulunuyor. Öyle ki şirketin “Kargu-2” kodlu otonom (kendi başına uçabilen, hedef belirleyen ve vuran) drone’u, 2020 yılında Libya’da can kaybına yol açan bir saldırıdaölümcül saldırı düzenleyen ilk otonom silah” olarak Birleşmiş Milletler raporuna geçmişti (İddia Türk makamlar tarafından yalanlandı).

Bu alandaki en büyük üretici ve kullanıcı ABD ve Çin orduları. İlginç bir ayrıntı olarak iki ülke geçtiğimiz sene otonom (yapay zeka destekli) savaş araçları geliştirmeyi ve kullanmayı engelleme adına başkanlar düzeyinde bir sözlü niyet anlaşması yapmıştı. Ancak ABD / Georgetown Üniversitesi’nin 2023 tarihli raporuna göre ABD ve Çin ordularının yeni ihalelerinin üçte biri insansız savaş araçları üzerine. Şartnamelerin analizi beklentinin mühimmat taşıyabilen, otonom saldırı düzenleyebilen, sürü halinde GPS kullanmadan uçabilen ve taktik geliştirebilen drone’larda olduğunu ortaya koyuyor.

Bu çabalar sadece makinelerin, sadece makinelerle çarpıştığı bir savaşı mümkün kılmak içinse belki sineye çekilebilir. Değilse, yakın geleceğin epey kanlı geçeceğine şüphe yok gibi.

(19 Nisan 2024 tarihli Oksijen gazetesindeki yazım.)


Yorumlar

Görüşlerinizi paylaşın: