1976 senesinde Türkiye bir yandan Kıbrıs Harekatı’nın diğer yandan küresel petrol krizinin etkileriyle boğuşuyordu. Enflasyon ve işsizlik sorununa dış borçları çevirmeyi imkansızlaştıran döviz sıkıntısı da eklenince, temel tüketim ürünlerine erişimde sorunlar baş göstermişti. Diğer yandan öğrenci grupları arasındaki ideolojik çatışmalar hem toplumsal kutuplaşmayı hem de can kayıplarını belirgin şekilde artıyordu.
Aynı yıl henüz 20 yaşındaki Bill Gates ise ABD’de çocukluk arkadaşı Paul Allen ile birlikte kurduğu girişimle o zamana dek var olmayan bir sektörü oluşturmak için çabalıyordu. Microsoft adlı bu şirketin hayali “lisanslı ve ücretli” yazılımlar üretmekti.
1976 yılında haberleşme grubuna yolladığı “Hobicilere Açık Mektup” (An Open Letter to Hobbyists) adlı meşhur çağrısı, dönemin yazılım çevresine bir tür meydan okumaydı. Gates’in itirazı iki temel üzerine kuruluydu. İlki yazılımcıların neredeyse tamamı kopya (lisanssız) yazılım kullanmasıydı.Çok daha tehlikeli bulduğu ikinci unsursa yazdıkları uygulamaları ücretsiz ve diğer herkesin serbestçe kullanabileceği (yani açık kaynaklı) şekilde paylaşmalarıydı. Gates’e göre bu tutum yazılım sektörünün gelişimini engelliyordu.
Muhatapların büyük kısmı bu çağrıyı öfkeyle karşılayarak reddetti. Microsoft kısa sürede dünyanın en büyük yazılım şirketi, Bill Gates ise dünyanın en zengini oldu.
Açık kaynak dünyası da boş durmadı ve kimsenin ummadığı bir istikrarla büyümeye devam etti. Bugün web sunucularından içerik yönetim sistemlerine, bulut bilişimden yapay zekaya birçok alanda pazarın hakimi durumundalar. Dünyanın dört bir yanından yüz binlerce yazılımcı, gönüllü olarak projeler geliştiriyor, mevcutlara katkı sunuyor ve hatalarını ayıklıyor. Bükemediği bileği geç de olsa öpen Microsoft İronik bir ayrıntı olarak bugün açık kaynak camiasının açık ara lideri ve en büyük destekçisi.
Elektronik kamikaze
Yetmişlerde ticareti ve rekabeti tehdit etmekle suçlanan açık kaynak hareketi, şimdilerde çok daha büyük ölçekli bir etkinin öznesi:” Ulusal Güvenlik”. Bu sürecin miladı ise Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlattığı Ukrayna işgali oldu. Sürek avı, cep telefonu sinyalleri ve ticari uydu ağları üzerinden askeri birliklerin yer tespitiyle başlamıştı. Hemen ardından asimetrik savaşın en etkili silahı doğdu. “Dron” olarak anılan ve aslen kişisel kullanım için üretilen birkaç yüz dolarlık hobi amaçlı uzaktan kumandalı hava araçları, Ukraynalı gönüllü uzmanlar tarafından açık kaynaklı yazılım ve donanımlarla güçlendirilip, basit silah ve patlayıcılarla donatıldı. Ortaya çıkan bu derme-çatma savaş aracı, Rus ordusuna kimsenin beklemediği ölçüde hasar verdi.
II. Dünya Savaşı’nda Japon Hava Kuvvetleri’nin intihar pilotlarıyla gerçekleştirdiği “kamikaze” saldırıları, dronlar sayesinde çok daha düşük maliyetle, çok daha yüksek hasarla ve saldıran tarafın can kaybı yaşama ihtimali olmadan gerçekleşebiliyordu.
Bu yeni savaş türünün en ses getiren muharebesi ise 1 Haziran’da Ukrayna Ordusu’nun Rusya topraklarına yönelik taarruzu ile yaşandı.
En “sivil” askeri operasyon
Hazırlıklarının 18 ay sürdüğü açıklanan “Örümceğin Ağı” (Spider’s Web) kod adlı operasyon, uzmanlar tarafından hem istihbarat hem taktik hem de teknoloji adına savaş tarihinde yeni bir sayfa olarak tanımlanıyor.
Saldırıda kullanılan dronların hepsi 18 yıl önce açık kaynaklı bir proje olarak hayata geçen “ArduPilot” adlı bir yazılımla kontrol ediliyordu.
Görüntülerin paylaşılmasının ardından ArduPilot’ın yaratıcıları (Wired dergisinin eski Yayın Yönetmeni) Chris Anderson, Jordi Munoz ve Jason Short, Twitter hesaplarında “Biz sadece uçan robotlar geliştirmek istiyorduk. Milyon yıl düşünsek aklımıza böyle bir kullanım gelmezdi” diyerek şaşkınlığını dile getirdi.
Lego ile başlayan bir hayal
Geliştirilmesi 2 yıl süren ve ilk sürümü 2009 yılında açık kaynaklı olarak paylaşılan ArduPilot, aslen uzaktan kumandalı helikopterleri kontrol edebilmek için Arduino platformunda yazılmış bir programdı. İlk deneyleri Lego’nun Mindstorms seti ile üretilen bir insansız hava aracı üzerinde gerçekleştirilmişti. Devamında marifetlerini kara, hava ve deniz araçlarının kontrolü için de sunar hale geldi ve alanındaki en tercih edilen çözüme dönüştü.

Dünyanın dört bir yanından, 800’ü aşkın yazılım ve donanım mühendisinin katkı sunduğu platform, şu an piyasadaki hemen her model üzerinde çalışabiliyor. Uygulamanın son sürümü uzaktan pilot destekli sürüşün yanısıra tam otonom ya da yarı otonom kullanıma da imkan veriyor. Kontrol ekibiyle iletişim kurduğu radyo sinyalini kaybetmesi halinde GPS desteğiyle kendi başına hedefine ulaşma gibi özellikleri var.
ArduPilot jiroskop, barometre, manyetometre, GPS, lazer ve sonar menzil bulucu, kızılötesi gibi pek çok sensörü destekliyor. Kamera bağlanması durumunda görüntü sabitleyici (gimbal) desteği de unutulmamış. Hatta denizaltı araçlarında kullanılması halinde belirli bir derinlik ve lokasyonda sabitleme gibi işlevlere bile sahip.
Ukrayna’nın “Örümceğin Ağı” operasyonunda kullandığı ArduPilot yüklü hava araçları, özel olarak tasarlanmış ve ticari yük taşıdığı izlenimi veren kamyonlar ile saldırıdan haftalar önce Rusya topraklarına sokuldu. İstihbarat uyduları tarafından tespit edilmelerini engellemek adına hedeflerinin yakınındaki ormanlarda saklanan kamyonların içi, drone’ları sürekli şarj ederek saldırıya hazır tutan bir pil düzeneğine sahipti. Drone’lar kasanın üst kısmındaki platformda, bir kapağın altında gizlenmiş halde bekliyordu. Mini bir hava üssüne dönüşen kamyonlar ve taşıdıkları hava araçları, Ukrayna’daki merkezle iletişimi Rusya’nın ulusal cep telefonu ağı üzerinden kuruyordu.
1 Haziran günü Ukrayna’dan yollanan kriptolu sinyal ile kamyonların üst kapakları eşzamanlı olarak açıldı ve ağır patlayıcılar taşıyan 117 dron, Ukrayna istihbarat teşkilatı USB’nin belirlediği hedeflere doğru uçmaya başladı.
Bu insansız hava birliği, Rusya’nın çeşitli bölgelerinde yer alan 5 farklı hava üssüne ulaşarak (Ukrayna’nın iddiasına göre) 40 adet uzun menzilli bombardıman uçağını dakikalar içinde imha etti. Bir başka deyişle Rus Hava Kuvvetleri stratejik seyir füzesi taşıyabilen filosunun yüzde 34’ünü kaybetti.
Saldırıya uğrayan üslerden “Belaya”, Sibirya bölgesinde; yani Ukrayna’dan 4 bin 300 kilometre uzakta bulunuyordu. Hepsi bir yana, saldırıyı sahadan yöneten ekip, operasyon başlamadan hemen önce, kayıpsız olarak Ukrayna topraklarına geri çekildi.
Sinyal Savaşları

Geleneksel araçlara ve silahlara karşı geliştirilmiş askeri savunma sistemleri, irice bir kuş boyutundaki drone’lara karşı etkisiz kaldığı için yeni bir kedi-fare oyunu başladı.
En etkin yöntem, radyo dalgalarıyla uzaktan yönetilen drone’ların merkez ile iletişimini kesecek “jammer” tarzı parazit üreticiler gibi görünüyordu. Bu tedbir ilk başta işe yaradı ancak drone cephesini ayakta tutan Ukraynalı yazılım ve donanım uzmanları, radyo sinyallerinden bağımsız yeni bir yol bularak üstünlüğü tekrar ele geçirdi.
Drone’lara teleskopik (kamış) balık oltalarının misina bobinlerine benzer fiber optik kablolar eklendi. Böylece pilot ile aracın iletişimi “kablolu” hale dönüştürüldü. Aracın menzili hayli azaldı fakat sinyal bozucular da etkisiz hale geldi.
Ukraynalı uzmanlar uzun menzili operasyonlar için bir yöntem daha geliştirdi. Bu sistemde saldırıyı gerçekleştirecek drona iletişim odaklı bir başka dron eşlik ediyordu. Baz istasyonu rolü üstlenen eşlikçi dron sayesinde saldırı aracının operatör ile arasındaki sinyal hiç kesilmiyordu.
Rus istihbaratının eline geçen bazı dron enkazlarında (uydu üzerinden internet erişimi sunan) Starlink ağına yönelik antenlere rastlandığı söylendiyse de bu bilgi henüz doğrulanmadı.
Saldırının Rus ordusuna zararının 7 milyar doları bulduğu öne sürülüyor. Prestij kaybına paha biçmek neredeyse imkansız. Savaşların geleceği adına yepyeni bir dönemin ilk kilometre taşı olduğuna ise hiç şüphe yok.
(6 Haziran 2025 tarihli Oksijen gazetesi yazım.)
Görüşlerinizi paylaşın: