Şiiri; daha doğrusu milli spor tadında olanı değil de şiir gibi şiiri sevdiğimi burada birkaç kez hatırlatmıştım. Sevdiklerimden biri de Ahmed Arif. 2 Haziran 1991’de aramızdan ayrıldı. Diyarbakır doğumlu bir Kürt şairdi.
İnsanların etnik kökeni beni hiç ilgilendirmese de onun için önemli belirleyicilerinden biriydi. Şiirlerini besleyen hüznün içinde Kürt olmasının büyük payı olduğunu düşünüyordu. Ben de inanıyorum. Yalnız buna rağmen bütün şiirlerinin Türkçe olması da dikkat çekicidir. Üstelik Otuz üç kurşun şiirindeki gibi Kürt halkının en acıklı öyküsünü anlatırken bile asla öfke, kin, nefrete meyletmemiştir.
Onu anlatmaya çalışırken aklıma ister istemez onun ‘Hasretinden prangalar eskittim’ şiiri geliyor:
Seni, anlatabilmek, seni, iyi cocuklara,kahramanlara,
haldan bilmez kahpe yalana
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez, Kahpe yalana.
Geçen gün bir sitede hakkında bir şeyler yazarken aklıma düştü, önümüzdeki Pazartesi günü de bir anma etkinliği varmış. Benim de ona dair birkaç satırım olsun istedim. Dünyaya böyle iyilik, güzellik tohumları saçmış insanların mezarına çiçek bırakmaktansa, haklarında birkaç satır yazıp anılarını diri tutmak ya da henüz tanıma fırsatı bulamamışlara tanıtmak yeğdir herhal.
Ve adını da anmışken, Otuz üç kurşun’u kendi ağzından dinleyelim mi bir? (Otuz üç kurşun nedir diyenlere de Avni Özgürel’in kaleminden bir yazıyı tavsiye ederim. Eğer konuyu bilmiyorsanız, bu yazıyı okumadan şiirden pek bir şey anlamanız mümkün değil gibime geliyor.
Haydi yazmış da olalım:
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı…Yiğitlik inkar gelinmez
Tek’e – tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktıBaktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yurekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yuceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri…Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi…3.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısızKirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…5.
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyandaBıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
Unutmadan; daha ne Ahmed Arif’i, ne engereği, ne çıyanı bilmediğim yıllarda hafızama kazınmış şu şiirini bir kağıda yazıp okulun duvarına astım diye disiplin kuruluna verildiğim, ceza aldığım da hala aklımda:
Bunlar
Engerekler ve çıyanlardır
Bunlar
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü
Bu, namustur
Künyemize kazınmış
Bu da sabır
Ağulardan süzülmüş
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü
Şairler olmasa dünya ne sıradan olurdu.
vurun ulan,
vurun,
ben kolay ölmem.
ocakta küllenmiş közüm,
karnımda sözüm var
haldan bilene.
Rahat uyu…
Görüşlerinizi paylaşın: