Sosyal medyanın benim hayatımda ne kadar büyük yer tuttuğunu beni az çok takip edenler görüyor olmalı. Kullandıkça daha çok faydasını gördüğüm ve daha da çok kişiye yardımcı olabildiğimi hissettiğim bir platform benim için. Duyduğum bu heyecandan dolayı da daha fazla ne kadar içinde yer alabilirim, katkı sağlayabilirim diye kafa yoruyorum.
Diğer yandan sosyal medya etrafınızdakilerin sizi nasıl gördüğü ve aslen ne zihniyette olduklarını anlamak için de etkili bir turnusol kağıdı. Bunu da acı-tatlı yüzlerce örnekle yaşadım, yaşıyorum.
Bugünkü bir örneğinde olduğu gibi.
Mado restoranlar zincirinin sahibi olan ailede işleri yürüten Yaşar Kanbur (hadi havalı unvanını da yazalım; CEO) arkadaşım. Çok iyi bir insan/arkadaş olmanın ötesinde hayatımda gördüğüm en mütevazı ve küçük esnaf kafasını bozmayan patronlardan.
Arada sırada toplanıp laflıyoruz. Bu Pazar O ve ondan daha eski tanıdığım (aynı zamanda onu tanımama vesile olan) Yüce ile beraberken Yaşar’a gelen bir telefon sponsoru oldukları bir etkinliğin iptal olduğu haberini verdi. Hazırlanan 500 dilim yaş pasta elde kalmıştı. Yaşar da Yüce ile bana “Sizin takipçiniz çoktur, bir sorsanız bunları verebileceğimiz, hayra vesile olacak birileri, bir yerler var mıdır?” diye sordu.
O an bulunduğumuz yer o kadar ilgisiz, alakasızdı ki oturup ‘neresi olabilir, kime verilebilir’ diye düşünmedik bile. Hem sosyal medya cidden böyle şeyler için danışılabilecek en uygun ortam değil miydi? Elimize de yapışmadı; yazdık.
İlk dalga mesajlar tahmin ettiğim gibi alaycı cevaplarla doluydu: eve yolla, bana yolla, vs…
Ardından kurumlar sıralandı: Darülaceze, LÖSEV, Çocuk Esirgeme Kurumu, kreşler…
Sonra biraz daha somut bilgi istedim yardımcı olmak isteyenlerden. Geldi.
Soğutmalı araçta bekleyen pastalar Çocuk Esirgeme Kurumu’nun erkek ve kızlara yönelik şubelerine doğru yola çıktı. 21:30’da yatağa geçecek çocuklara uyku öncesi küçük bir mutluluk kaynağı oldu. O çocuklar ne bizden haberdar oldu, ne o pastaların neden geldiğinden, ne de onlar için çabalayan sosyal medya kullanıcılarından.
Ama reflekse dönüşen o hareketi yapınca; yani cep telefonundan sosyal ağlardaki güncellemeleri tarayınca bizim çabalamamız sırasında işin kimilerine ne kadar garip yansıdığını gördüm.
Tepkiler şöyleydi:
- Çöpe gidecek pastaları dağıtmak ayıp değil mi? (Çöpe gitse daha iyi çünkü)
- Mado reklamını yapmak ayıp değil mi? (Bir mesajımda Mado’nun adı geçmiş. Sanki Mado’nun benim reklamıma, benim de Mado reklamını yapmaya ihtiyacım var)
- Yardım gizli yapılırmış. (Sanki biz gidip elimizle o çocuklara dağıttık, fotoğraflar çektik, basın toplantıları, bültenleri hazırladık. Twitter’da yazdık, çizdik. Sahi acaba kendilerinin kime ne hayrı dokundu açık ya da gizli?)
- Hashtag kullanılır mıymış? (Bu neyi değiştiriyorsa artık? Sahiden anlamadım)
- Kendi reklamımızı yapıyormuşuz. (Nedendir acep? İnsan kendini göstermek için bu kadar antipatik bir yöntem seçer mi? En azından bir iletişimci olarak ben bu basiretsizliği gösterir miyim?)
Sonuçta kimilerinin gözünde olay sanki bir sosyal sorumluluk ya da yardım projesiymiş; biz de (olayla ne gibi bir bağı olabileceği meçhul kişiler olarak) tanıtımında görev almışız gibi bir algı oluşmuş. Üstüne bir de gözleri kör, kulakları sağır, aklı felç eden önyargı, kin ve çekememezlik eklenince olay kopmuş gitmiş.
Ben size ne olduğunu net bir şekilde özetleyeyim:
- Mado sponsor olduğu bir etkinlik için ücretsiz olarak yaptığı pastalar kendi dışındaki gerekçelerden dolayı elinde kalınca onları birisi için anlamlı bir hale getirmek istedi.
- Biz de bu konudaki en yetkili kişinin (arkadaşımızın) yanındaydık. Ricasını kırmadık, yardım ettik.
- Sosyal medyada birçok insan iyi niyetimizi görüp yardımcı oldu. Bize kurumlar, kişiler tavsiye etti, cep telefonu numaraları iletti. O insanların hiçbiri bizim niyetimizden şüphe duymadı, sorgulamadı, yargılamadı, aşağılamadı.
- Bize ulaşan telefonları arayıp durumu anlattık, uygun olup olmadığını sorduk. Uygun olan kurumları not aldık, yönlendirdik. (O ikramın hangi şubelere gittiğini söylemedik. Hatta Yaşar bile bilmiyor çünkü bizzat ben konuştum)
- 500 kimsesiz çocuk bu gece kaynağını, sebebini, amacını bilmeden sosyal medya kullanıcılarının bize yardımları sayesinde bir dilim yaş pasta yiyerek uykuya geçti (onların sosyal medya tarafında olanlardan haberi bile yoktu). Afiyet şeker olsun. İnşallah her akşam bir vesileyle böyle güzel bir sürpriz yaşama fırsatları olur.
- Bir grup insan bu olayı kendi hasetleri için vesile bilip türlü çeşit kinini kustu.
- Sosyal medya ise bu sayede bir kere daha büyüklüğünü ve gücünü gösterdi.
Yardımcı olan herkese kendi adıma teşekkür ederim. Bu olaya şüphe ya da nefretle bakanlarınsa olayın önünü ardını öğrendikten sonra ellerini vicdanlarına koyup yeniden düşünmelerini isterim.
Serhat Ayan‘ın bu konuyla ilgili yazısında dediği gibi belki de en akıllıcası ‘İyilik yap ve denize at. Sakın Tweet atma!’
Tespihe bir boncuk daha işte…
Görüşlerinizi paylaşın: