Markaların ve halkla ilişkiler; ya da sektörde daha bilinen terimiyle PR camiasının sosyal medyayı keşfine dair yazımı hatırlıyor olabilirsiniz. O yazıdan sonra neredeyse bütün PR şirketleriyle ve bu camialarda gezinen birkaç markayla konuştum, yazıştım. Tahmin edeceğiniz gibi faydalı bir sonuca ulaşamadık. Bizde genelde insanlar görüş alışverişi ya da tartışma yapmıyor. Bunun yerine her şartta fikrini savunmayı tercih ediyor.
Neyse…
Bugünlerde sosyal medyayı ilgilendiren bir diğer konu da ünlülerin yavaştan bu ortamda (da) yer almaya başlaması.
Bu temsiliyeti kabaca üçe ayırabiliriz:
- Gerçekten sosyal mecraları kullananlar.
- Sosyal mecralara teşne birisine kendileri adına bir şeyler yazdıranlar.
- Ünlüler adına sahte hesap açıp varlık gösterenler.
Üçüncü grubu kestirmek güç. Sonuçta kimsenin DNA örneği alınmıyor bu sitelere girmek için. Ancak ben yazımda amacını asla anlayamayacağım bu son grubu tamamen yok sayarak ilk iki grubu eşeleyeceğim.
Sonuçtaki özeti oluşturacak tespiti en başta yapayım, öyle devam edelim: İnsanlar sosyal ortamlarda genellikle çok küçük, homojen, benzer ve kapalı grupları tercih eder. Tematik medyanın, tematik mekanların yükselişi de bu yüzden. Herkesle içiçe olmak istemiyoruz. Kendi küçük dünyalarımız ve onun içinde küçük gruplarımız olsun istiyoruz. Bu çağa ait genel insani bir dürtü bu.
Sosyal mecralar da genellikle benzer insanların toplandığı yerlerdir. Milyonlarca üyesi olsa bile kendi içlerinde ister istemez gruplar, odalar, listeler gibi araçlarla binlerce küçük kırılımlara uğrarlar.
Bu denklemi bozanlarsa bizlerin küçük kümelerini de kapsayan en genel kümenin üyeleri: şarkıcılar, türkücüler, politikacılar, televizyon yüzleri… Onlar her girdiği ortamda bir anda dikkatleri üstünde toplar. Kahveye de girse, Facebook’a da girse olay olur. O ortamda o ana kadar olmayan şeyler gerçekleşir. İstatistikler, zaman eğrileri bozulur.
Gerçek hayattan yola çıkalım.
Tarkan’ın o akşam uğradığınız gece kulübüne geldiğini düşünün. Herkes yavaş yavaş varlığını farkedecek, gerçekte ondan hoşlanmasa bile orada gözleriyle görmek isteyecektir. İlgi yavaş yavaş onun üstünde toplanacak, konular onun üstüne dönmeye başlayacaktır. İnsanlar bir fırsatını yakalayıp birlikte fotoğraf çektirmek, bir çift laf etmek ya da yakınından geçmek isteyecektir. Dolayısıyla onun hareketleri diğer herkesten daha çok ilgi görecektir. Hatta dışarıdan Tarkan’ın orada olduğunu duyan hayranları oraya gelip içeri girmek için can atacaktır.
Bir süre sonra işler değişecektir ama… Tarkan ortamı gerecektir. Çünkü süslenip püslenip ava çıkan delikanlılar ortamın ‘ahengini bozduğu için’ dişlerini gıcırdatacaklardır. O mekanın gedikli ilgi odakları zemin kaybedecektir. Yavaştan iğnelemeler, meşrebince atışmalar, ters ters bakışmalar başlayacaktır.
Kimi kadınlarsa “ne var ki yani sonuçta?” tavrıyla kademeli olarak artan bir gerilim yaşayacak ve yaşatacaktır.
Sosyal mecrada da durum çok farklı değil aslında.
Ünlü kişilerin varlığı şöyle bir zaman akışı yaratıyor:
- Heyecan: Bizim küçük kulübümüze hoşgeldiniz.
- Yoklama: Gerçekten o mu? (Kimi zaman ispatı için yapılmadık kalmaz)
- Merak: Ne yapıyor, ne ediyor?
- Temas: Mesajlaşma, usul usul yoklama, çevrede dolanma.
- Tanışma: Samimiyet dozu artan mesajlar, karşılıklı siber etkileşimler.
- Popülerleşme: Bir anda ciddi bir kitleye ulaşma evresi. Burada bazen meydan okumalar da yaşanabilir.
- Yüzgöz olma
Bu noktadan itibaren üçe ayrılan gruplaşmalar başlar:
- Hayranlar: Her an bir etkileşime girmek için tetikte beklerler. Gözleri bir şey görmez.
- Uyuz olanlar: “Şu güzel ortamı bozuyorsun” insanları. Ünlüler, şöhretler yüzünden ortamın bozulduğunu iddia ederler. Karşı tarafın yaptığı her şey gözlerine batmaya başlar.
- Tarafsızlar: Detaya gerek var mı?
Bütün bunlar olurken ünlülerin tarafını da ihmal etmeyelim. Ben mesleğim gereği ‘ünlü’ olarak nitelendirilen hemen her meslek grubundan insanlarla birlikte oldum. Bir kısmıyla hala süren samimi arkadaşlıklarım oluştu. Dolayısıyla sosyal medyanın demokratik, şeffaf ve herkese eşit hak tanıyan ortamının ünlüler için çok ikircikli olduğunu da söyleyebilirim.
Bu grubun içinde gerçekten ‘halkla’ samimi olmak isteyen, kendini tam anlamıyla onların içinde gören insan sayısı çok çok azdır. Dolayısıyla eleştirilmeyi, sorgulanmayı, hesap sorulmasını ya da sıkıştırılmayı kendilerine yediremezler.
Sosyal medyanın sosyalliği bu büyüyü bozan en büyük etkendir.
Baştaki örneğe dönelim. Tarkan ev yaşamından, sahne arkasından fotoğrafları üyesi olduğu sitelerde internete yüklese, arada sırada hislerini paylaşsa… Güzel olur değil mi?
Şüphesiz.
Ama bu sayede kısa bir süre sonra Tarkan ‘bizden biri’ olur. Sıradanlaşır. Hakkında hiçbir şeyi merak etmediğimiz; merak ettiğimiz her şeyini bildiğimiz, bilmiyorsak da bir mesaj atıp, muhabbete girip öğrenebildiğimiz biri haline gelir.
Ve hemen başka ulaşılmaz ikonlar aramaya başlarız.
Çünkü ünlüler televizyon camı, gazete-dergi sayfası ya da sahne yükseltisinde seyrettiğimiz, mucizevi tesadüfler sonucu dokunabildiğimiz ‘varlıklardır’. Kelebek misali, dokunduğumuz anda uçamaz hale gelirler…
Yıldızlar, gökyüzünde kaldığı sürece yıldızdır.
Sosyal mecradaki ünlülerin yaşam çizgileri bize daha çok malzeme çıkaracak ama şimdilik bu kadar yeter deyip izlemeye devam etmeli.
Görüşlerinizi paylaşın: