Sorunlardan ilham alan çözümler

Enerji ve hammadde alanındaki teknik sınırları zorlayan arayışlar, vesile olduğu girişimler ile teknoloji tarihinde yeni sayfaları aralıyor.

Covid-19 pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, yaşadığımız düzene dair iki önemli gerçeği hatırlattı: Dünya, hammadde ve enerji konusunda birbirine sanılandan çok daha fazla bağlı ve bağımlı. Dahası, bu kritik derecede belirleyici yapı alabildiğine kırılgan.

ABD’nin; dolayısıyla (bir bakıma) dünyanın en kıymetli şirketleri listesini “veri” dediğimiz hammaddeyi işleyen teknoloji markaları işgal etmiş durumda. Onlar mahsullerini dünyanın her köşesine fiber optik kablolar üzerinden ışık hızında aktarabiliyor. Fakat yaşamın (mahrum kalana dek unuttuğumuz) temel kaynakları hala bir yerden diğerine fiziken taşınması gereken türden.

Modern dünyanın yapıtaşı enerji ise üretimden tüketime hayatın her noktasında belirleyici. Güneş, rüzgar ve su gibi sürdürülebilir kaynaklardan faydalanma oranı her geçen gün artsa da fosil yakıt olarak adlandırdığımız kömür ve petrol türevleri enerji, üretim ve ısınma konusunda hala hatırı sayılır bir paya sahip. Neyse ki bu iki gerçeğin kesişiminden ortaya çıkan sorun yumağı birçok girişime ilham kaynağı oluşturuyor.

Temiz ve ucuz enerji

Güneş enerjisi çözümleri üretmek adına 1985 yılında SunPower şirketini kuran ABD’li girişimci Richard Swanson’ın soyadıyla anılan bir kanun var. Buna göre satışı ikiye katlandıkça güneş enerji panellerinin ana bileşeni olan fotovoltaik modüllerin maliyeti yüzde 20 oranında düşüyor. Bir başka deyişle her 10 yılda bir yüzde 75 ucuzluyor. Bu sebeple Swanson’ın şirketini kurduğu yıllarda 20 dolara yakın maliyete sahip modüller şu anda 0,20 dolar seviyesine kadar geriledi. Verimlilik oranı ise çok daha dramatik oranda yükseldi. Kullanım ömrü 40 yıla kadar ulaşan paneller şu an bütün fosil yakıt türevlerinden daha düşük maliyetle enerji üretebiliyor. Bu yüzden küresel ölçekteki yeni enerji yatırımlarında aslan payını bu seçenek alıyor.

Biraz daha yüksek maliyetli olmakla birlikte rüzgar türbinleri de yeşil enerji alanında yayılımını sürdürüyor. Bu alanda “adet artırma” ve “boyut büyütme” şeklinde iki farklı eğilim var. Adet artırma hem lisanslama hem de daha geniş araziye ihtiyaç duyma adına zorlayıcı. Büyük boyutlu türbinler ise yatırım maliyeti ve uygulanabilirlik adına sıkıntılı.

“Büyük” ile ne kastettiğimi anlatmaya çalışayım. Çinli MingYang şirketinin ürettiği “The MySE” adlı 18 megavatlık türbin, 25 bin hanenin 25 yıllık enerji ihtiyacını tek başına karşılayabiliyor. Ancak 242 metre yüksekliği ve 310 metre çapındaki kanatlarıyla devasa bir alan kaplıyor (Avrupa’nın en yüksek yapılarından Eyfel Kulesi’nin gözlem kulesi 276 metre yükseklikte olduğunu hatırlayalım). Çinli bir diğer türbin üreticisi Three Gorges şirketinin 36 bin haneye enerji üreten 66 gigavat saatlik ürünü ise 260 metre çapında ve 54 tonluk pervanelere sahip. Bu kanatlar her turunda 7 futbol sahasına denk gelen 50 bin metrekarelik bir alanı tarıyor.

Bir sorun, bir icat

Tahmin edileceği gibi bu ölçekteki cihazların geliştirilmesi de kurulumu da son derece yüksek mühendislik bilgisi gerektiriyor. Ancak hayata geçmeleri için bir şeye daha ihtiyaçları var: “lojistik”. Onlarca ton ağırlıktaki ve yüzlerce metre uzunluktaki parçaları kurulumun yapılacağı alana taşımak bu sektörün önündeki en büyük engellerden biri. Zira mevcut karayollarının güzergahındaki viraj, tünel ve köprü ayakları gibi engeller bu boyuttaki parçaların taşınmasını imkansız hale getiriyor. Deniz yolu makul bir alternatif gibi görünse de kurulum yapılacak her noktada geçerli bir seçenek değil.

Neyse ki bu soruna kafa yoran ve çözüm geliştirenler de var. 110 milyon dolar tohum yatırımıyla hayata geçen ABD merkezli havacılık girişimi Radia, sadece rüzgar türbinlerinin parçalarını taşımak için “Windrunner” adlı özel bir uçak tasarlıyor. Dünyanın en büyük kargo uçağı olacak aracın kendisi de ayrı bir mühendislik harikası. Yalnızca 80 metre kanat genişliğine ve Airbus A380 yüksekliğinde gövdeye sahip Windrunner bu sayede mevcut bütün havalimanlarını kullanabiliyor. Hatta geleneksel uçaklara kıyasla yüzde 30 daha kısa mesafede inip kalkabiliyor. 8 bin 200 metreküplük hacimde sunduğu 72 ton taşıma kapasitesi ise eşsiz. Aracın en büyük ayrıcalığı ise geleneksel uçakların aksine özel bir piste ihtiyaç duymaksızın her tür (düz) yüzeyden inip kalkabilmesi. Böylece türbinlerin kurulacağı alana yakın en yakın düzlüğe yükünü indirebiliyor.

Lisans süreçlerini 2025 yılında tamamlamayı hedefleyen Radia’nın başarısı enerji sektörünün de kaderini ve ufkunu belirleyecek en önemli unsurlardan biri olacak gibi görünüyor.

(22 Mart 2024 tarihli Oksijen gazetesi yazım.)


Yorumlar

5 yanıt

  1. Rauf avatarı
    Rauf

    Yazılarınızı ve podcastlerinizi ilgi ve merakla takip ediyoruz. Yazılarınız oldukça akıcı ve anlaşılır bir üslüba sahip. Sizden en büyük ricamız bir kitap yazmanız. Ortalıkta onca çöp kitap varken sizin gibi münevverin kitap yazmaması büyük bir eksiklik. Saygılarımla.

  2. melihözçelşk avatarı
    melihözçelşk

    Dünyada enerjinin sorun olduğunu düşünmüyorum.Bunu sorun haline getiren belinde tabancalı her şeyi fitursuzca isteyebilen,bunu kendine hak gören altı üstü 250 senelik tarihi olan sığır çobanlarından müteşekkil ABD.
    Bu devlet dünyada enerjiyi sorun etti.Yoksa adı üstünde “Dünyaynın Enerjisi” neden sorun olsun.?
    Şimdi sözde çözüm önerileri getirsede hiç bir ortak çevre hareketine yada eneryi paylaşımı anlaşmalarına imza koymaz. Kaçak güreşmeyi tercih eder. Yoksa arabın petrolünü karbondan ayıracak teknoloji yokmu?
    Bildiğin camın kimyasını değiştirip evimizin pencerelerinden elektrik üretebilecek teknoloji var Şişecam yaptı patentini de aldı.. Ama…..
    Ama ABD sömürgeleştirdiği avrupadaki (ve diğer ülkelerdeki) düzeni bozulmasın diyerek İsveçle Finlandiyayı natoya alıp Rus doğalgazına tıpayı taktı. . Sebep ? Avrupa Rusyadan gaz almasın. Al sana sorun.. Buradan ABD ye ne ekmek çıkar silahından hammadesine ver allah ver..

  3. Mehmet Akif Akıncı avatarı
    Mehmet Akif Akıncı

    Devam Sayın Kuzuloğlu

  4. Sedat avatarı
    Sedat

    İbsanoğlunun, Amerikan dolarına ve şirketlerine bağımlılığı inkar edilemez bir gerçek mi? Amerika, insanoğlunun tembelliğini, ataleti ve risklerden uzak tekdüze eğilimini harekete geçiren kamçı görevini mi üstlenmiş durumda? Amerika, dünyaya böyle vahşi davranmasa kimsenin yerinden kalkmaya niyeti yok mu?

  5. […] Sorunlardan ilham alan çözümler […]

Görüşlerinizi paylaşın: